28 ŞUBAT'IN EN BÜYÜK MAĞDURU FETHULLAH GÜLEN'DİR!

Zaman yazarı Ekrem Dumanlı asker ve medya ilişkisini analiz ettiği köşe yazısında darbeci zihniyetle yüzleşme çağrısında bulundu.

"28 Şubat tartışmalarında bariz gerçekleri inkâr edercesine Fethullah Gülen Hocaefendi'yi suçlayanlar bile oldu." diyen Zaman gazetesi genel yayın müdürü Ekrem Dumanlı köşesinde '28 Şubat'ın en büyük mağduru Fethullah Gülen'dir' yazdı.

HİÇ BİR DARBE MEDYASIZ OLMAZ

"60 darbesiyle başlayan medya destekli darbeler, maalesef kötü bir alışkanlık haline gelmiştir. '71 muhtırası, '80 darbesi, 28 Şubat, 27 Nisan e-muhtırası... Hepsi de medya desteğiyle gerçekleştirildi. Hiçbir darbe yoktur ki medya desteği olamadan teşebbüs edilebilsin. Darbe dönemlerindeki asker-medya ilişkisinin en keskin örnekleriyle gün yüzüne çıktığı, en pervasız hadise 28 Şubat'tır.

Hazır 28 Şubat dosyası bu kadar açılıp saçılmışken, gazeteciliğin evrensel ilkeleri ve kuralları üzerinde yeniden durmak ve darbe çığırtkanlığına bir son vermek gerekiyor. Bu konuda yapılacak ciddi bir tefekkürün Türk medyasına getireceği çok önemli kazanımlar olacaktır. Meseleyi sadece o dönemin etkin aktörleri üzerinden tartışmak bizi dört başı mamur gerçekle yüz yüze getirmez. En temel soru şudur: Doğası gereği dünyanın en özgürlükçü mesleğini ifa eden gazeteciler (dünyada görülmemiş bir şekilde) niçin askerî rejimlere sıcak bakmaktadır? Neden gazete sahipleri/yöneticileri kendini anti demokratik yapıların emir eri gibi görmektedir? Bu anlamsız tavrın içinde hangi girift ilişkiler bulunmaktadır?

GÜNAHLARDAN ARINMA YOLU TESPİT EDİLMELİ

Bağımsız yargı, 28 Şubat'ı nereye kadar inceler, hangi sinir uçlarına kadar dokunabilir ve o süreçten kim ne kadar etkilenir; onu şimdiden kestirmek mümkün değil. Bizim (gazeteci olarak) esas odaklanacağımız konu, Türk basınındaki darbe içgüdüsünün doğru teşhis edilmesi, o günahlardan arınma yollarının tespit edilmesi. Kadim Türk medyasının genlerinde darbe yandaşlığı var maalesef. Sadece medya mı? Hayır! Bizim aydınlarımızın önemli bir kısmının şuuraltında darbelere meşruiyet arayan bir virüs hep yaşatılmakta. Bu illetten kurtulmadıkça her puslu havada darbeci bir zümrenin hortladığını göreceğiz.

EN KÖTÜ DEMOKRASİ EN İYİ DARBEDEN İYİDİR

'Artık bu ülkede darbe olmaz' sözü olsa olsa bir iyi niyet göstergesi ya da istikbale dair ümit dolu bir beklentiden ibarettir. Darbelere direnme şuuru gelişmedikçe, en kötü demokrasinin en 'iyi darbe'den daha iyi olduğu gerçeği yüreklerde perçinlenmedikçe, bu ülkede darbe tehlikesi geçmiş sayılamaz.

Daha açık söyleyeyim: 28 Şubat'ın o küflü ve kasvetli şartları bugün oluşturulsun, maazallah, dün yaptığı darbe kışkırtıcılığını aynen belki de daha şiddetli yapacak bir zümre hâlâ var bu ülkede. Ergenekon davalarında gördük bu riski. 27 Nisan muhtırasına 5 yıl önce destek verenler, 28 Şubat'ın coşkun kitlesinden arda kalan küçük bir topluluk değildi. Esas o darbeci zihniyetle yüzleşmek gerekiyor. O anlayış yıkılmadıkça yapılan her eleştiri 'günah keçisi' bulmaktan öte bir anlam ifade etmeyecek.

GÜLEN HOCAEFENDİ'Yİ SUÇLAYANLAR BİLE OLDU

Nedense bu ülkede sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturulamıyor. Bazen biri bir şey uyduruyor; diğerleri de ona ayak uydurup ezberden konuşmaya devam ediyor. 28 Şubat tartışmalarında bariz gerçekleri inkâr edercesine Fethullah Gülen Hocaefendi'yi suçlayanlar bile oldu. Oysa o darbenin en büyük mağduru bizzat Hocaefendi'dir. Bu kadar aşikar bir konuyu bile bazıları çarpıtabiliyorsa söylenecek söz kalmıyor. Belki her şeyi ma'şeri vicdana havale etme gereği bu yüzden sıkça hissediliyor. Neyse ki bu millet mağdurlar ile mağrurlar arasındaki farkı gayet iyi biliyor...