28 ŞUBAT ÖZELEŞTİRİSİ HİLAL KAPLAN'I NEDEN MEMNUN ETMEDİ?
Star yazarı Ergun Babahan'ın köşesinde 28 Şubat süreciyle ilgili özeleştirisi, Yeni Şafak yazarı Hilal Kaplan'ı pek memnun etmedi.
Ergun Babahan’ın köşesinde "Daha önce de yazdım, o dönem gazetecilerin askere hayır deme gücü yoktu (...) Gazete yöneticileri çıkarları kadar, kendi can güvenlikleri için de askerle işbirliği yapmak zorundaydı. " yazması üzerine Hilal Kaplan şunları yazdı:
EMİR KULUYDUK DİYOR AMA
"Sizin de aklınıza İsrail’deki yargılamasında sadece kendisine söylenene itaat ettiğini, bir nevi "emir kulu" olduğunu söyleyerek savunmasını veren Adolf Eichmann gelmedi mi?
Elbette ne Babahan’ı ne de 28 Şubat sürecinde "gözlerini kapayıp vazifesini yapan" diğer gazetecileri "Nihai Çözüm"ün mimarlarından birisiyle kıyaslıyor değilim.
BU SAVUNMA KİMSE İÇİN GEÇERLİ OLAMAZ
Ancak Babahan’ın cümlelerindeki "başka çare yoktu, emre itaat ettik" söyleminin ulaşabileceği ufku görmenin mühim olduğu kanaatindeyim. Eğer bu savunma biçimi Eichmann için geçerli olmadıysa, o dönemde askeriyeye hizmetlerini sunan medya patronları ve gazeteciler için de geçerli olmasa gerek...
Üstelik bu "çaresizdim, mecburdum" tesellisi reel olarak da 28 Şubat’ın şartlarını yansıtmıyor. O dönem gazetecilik tarihimize adını altın harflerle yazdıran, andıçta adları geçen yazarlar da "emir kulu" olmayı seçemezler miydi?
DİĞERLERİ DOĞRULARI SÖYLEMEKTEN NEDEN VAZGEÇMEDİ
Ölümle tehdit edilmelerine rağmen neden onlar bildikleri doğruları söylemekten geri durmadılar? Demek ki kariyer konformizminin ötesini görebilenler için "başka çareler", 28 Şubat sürecinde de mevcutmuş. Dolayısıyla bu argümanın kendisi de Babahan’ı haklılaştırmaktan oldukça uzak görünüyor.
Sözlerini "Özeleştiri, yanlışını olduğu gibi kabul etmeyi de beraberinde getirir; kendini temize çekmek için atlanan bir basamak değildir."
EMİR KULUYDUK DİYOR AMA
"Sizin de aklınıza İsrail’deki yargılamasında sadece kendisine söylenene itaat ettiğini, bir nevi "emir kulu" olduğunu söyleyerek savunmasını veren Adolf Eichmann gelmedi mi?
Elbette ne Babahan’ı ne de 28 Şubat sürecinde "gözlerini kapayıp vazifesini yapan" diğer gazetecileri "Nihai Çözüm"ün mimarlarından birisiyle kıyaslıyor değilim.
BU SAVUNMA KİMSE İÇİN GEÇERLİ OLAMAZ
Ancak Babahan’ın cümlelerindeki "başka çare yoktu, emre itaat ettik" söyleminin ulaşabileceği ufku görmenin mühim olduğu kanaatindeyim. Eğer bu savunma biçimi Eichmann için geçerli olmadıysa, o dönemde askeriyeye hizmetlerini sunan medya patronları ve gazeteciler için de geçerli olmasa gerek...
Üstelik bu "çaresizdim, mecburdum" tesellisi reel olarak da 28 Şubat’ın şartlarını yansıtmıyor. O dönem gazetecilik tarihimize adını altın harflerle yazdıran, andıçta adları geçen yazarlar da "emir kulu" olmayı seçemezler miydi?
DİĞERLERİ DOĞRULARI SÖYLEMEKTEN NEDEN VAZGEÇMEDİ
Ölümle tehdit edilmelerine rağmen neden onlar bildikleri doğruları söylemekten geri durmadılar? Demek ki kariyer konformizminin ötesini görebilenler için "başka çareler", 28 Şubat sürecinde de mevcutmuş. Dolayısıyla bu argümanın kendisi de Babahan’ı haklılaştırmaktan oldukça uzak görünüyor.
Sözlerini "Özeleştiri, yanlışını olduğu gibi kabul etmeyi de beraberinde getirir; kendini temize çekmek için atlanan bir basamak değildir."