''20 YILDIR BURADAYIM, SABAH BENİM OLACAK!..'' GÜLSE BİRSEL'DEN HINZIR PLAN!..
Öğrencilik yıllarında işe girdiği Sabah'ta 20. yılına giren Gülse Birsel'den hınzır plan.
20 yıldır buradayım, Sabah benim olacak!
Tam 20 yıl olmadı galiba, ama yaklaştı. 19 yaşında bir üniversite öğrencisi olarak İkitelli’deki o zamanın SABAH binasına, hayatımın ilk iş görüşmesi için gitmemin üzerinden 19 seneden biraz daha fazla zaman geçmiş. İş görüşmesi için gardırobumda, yaş itibariyle, döpiyesi elbette bırakın, ama mini olmayan bir etek veya bir kumaş pantolon bile bulamadığımdan, iş görüşmeleriyle ilgili bildiğim tek şeyin de kotla gidilmemesi ve geç kalınmaması gerektiği olduğundan, "Bari beyaz kotla gideyim," diye yola çıktığım, üç kere yolumu kaybettiğim için yarım saat geç kaldığım gün başlayan, bugüne kadar gelen, beni büyüten, renklendiren bir macera. Senaristliği, oyunculuğu büyük mutlulukla, aşkla yapmama rağmen bir türlü vazgeçilemeyen gazetecilik.
Oyuncular sahne tozunun bağımlılık yaptığından bahseder, gazeteciler de mürekkep kokusunun. Benim vaziyetim fena yani, her yönden Amatem’lik! 19 küsur yıl önce, o gün, rahmetli demeye dilimin dönmediği Ercan Arıklı beni SABAH grubunun o dönemdeki gözbebeği haftalık dergisi Aktüel’de işe almasaydı, sonra yıllarca dergi editörlüğü yapmasaydım, bundan dokuz yıl önce de yine SABAH Pazar’da ’Metropol Manzaraları’ köşesini yazmaya başlamasaydım... Evet televizyon olmazdı, yazarlıkta tecrübe kazanamaz, senaryo bile yazamaz, oyuncu olmayı aklımdan geçirmezdim belki...
Ama ben, ben olmazdım her şeyden önce. 19 yıldır SABAH grubunun matbaa ve yemekhane hariç her bölümünde çalışmışım! Beni civcivken almışlar, çekirdekten yetiştirmişler! Dergilerde stajyerlik, muhabirlik, editörlük, yayın yönetmenliği, yöneticilik, gazetede yazarlık, televizyonda metin yazarlığı, sunuculuk, senaristlik, oyunculuk, hepsini yapmışım... Hatta en son grubun yayınevinden kitabım çıkmış. Bakanlıkların bekçileri, emektar çaycıları filan vardır, havalarından geçilmez, "Biz ne bakanlar, başbakanlar, hükümetler eskittik, bak onlar yok, biz hâlâ buradayız," diye bilgiç bilgiç sırıtırlar ya, benimki de o hesap. SABAH grubunda kaç bina, kaç genel müdür, kaç yönetim, hatta kaç patron değişmiş, ben demirbaş! Herhalde emeklilik yıllarımda da arşivde istihdam ederler beni, "Yıllardır ne olup ne bittiğini bir bu biliyor," diye!
Hafta başında "SABAH’ın 25. yılı vesilesiyle sizden anılarla dolu bir yazı istiyoruz," dediklerinde "Anı mı? Yahu ben daha kaç senedir SABAH’tayım ki, topu topu.... amanın 20 yıl mı?" diye şaşkınlıkla hopladım! Azıcık yaşım tutsaymış kurucular arasında olacakmışım bugün yani! Şilt, ne bileyim altın saat filan vereceklerdi belki. Zira neredeyse topraktan girmişim SABAH’a! Ama benim gözüm daha yükseklerde! Hani bir arazide, metruk evde filan uzun zaman kalan, yerleşen insan orayı yavaş yavaş sahiplenir, eker biçer, tamir eder, o kadar uzun yıllar geçer, iş öyle bir noktaya gelir ki, devlet o mülkün tapusunu zamanaşımı filan diye resmen o kişiye verir ya. Ben onu bekliyorum! SABAH benim olacak! Görürsünüz. Sadece zaman ve sabır meselesi.
Yeterince beklersem olacağına inanıyorum! 75. yılı kutlarken arşiv odasında dişlerim dökülmüş halimle pis pis sırıtacağım ve "Demiştim," diyeceğim! Ama şimdilik, 25. yıl kutlu olsun!
Gülse Birsel/Sabah
Tam 20 yıl olmadı galiba, ama yaklaştı. 19 yaşında bir üniversite öğrencisi olarak İkitelli’deki o zamanın SABAH binasına, hayatımın ilk iş görüşmesi için gitmemin üzerinden 19 seneden biraz daha fazla zaman geçmiş. İş görüşmesi için gardırobumda, yaş itibariyle, döpiyesi elbette bırakın, ama mini olmayan bir etek veya bir kumaş pantolon bile bulamadığımdan, iş görüşmeleriyle ilgili bildiğim tek şeyin de kotla gidilmemesi ve geç kalınmaması gerektiği olduğundan, "Bari beyaz kotla gideyim," diye yola çıktığım, üç kere yolumu kaybettiğim için yarım saat geç kaldığım gün başlayan, bugüne kadar gelen, beni büyüten, renklendiren bir macera. Senaristliği, oyunculuğu büyük mutlulukla, aşkla yapmama rağmen bir türlü vazgeçilemeyen gazetecilik.
Oyuncular sahne tozunun bağımlılık yaptığından bahseder, gazeteciler de mürekkep kokusunun. Benim vaziyetim fena yani, her yönden Amatem’lik! 19 küsur yıl önce, o gün, rahmetli demeye dilimin dönmediği Ercan Arıklı beni SABAH grubunun o dönemdeki gözbebeği haftalık dergisi Aktüel’de işe almasaydı, sonra yıllarca dergi editörlüğü yapmasaydım, bundan dokuz yıl önce de yine SABAH Pazar’da ’Metropol Manzaraları’ köşesini yazmaya başlamasaydım... Evet televizyon olmazdı, yazarlıkta tecrübe kazanamaz, senaryo bile yazamaz, oyuncu olmayı aklımdan geçirmezdim belki...
Ama ben, ben olmazdım her şeyden önce. 19 yıldır SABAH grubunun matbaa ve yemekhane hariç her bölümünde çalışmışım! Beni civcivken almışlar, çekirdekten yetiştirmişler! Dergilerde stajyerlik, muhabirlik, editörlük, yayın yönetmenliği, yöneticilik, gazetede yazarlık, televizyonda metin yazarlığı, sunuculuk, senaristlik, oyunculuk, hepsini yapmışım... Hatta en son grubun yayınevinden kitabım çıkmış. Bakanlıkların bekçileri, emektar çaycıları filan vardır, havalarından geçilmez, "Biz ne bakanlar, başbakanlar, hükümetler eskittik, bak onlar yok, biz hâlâ buradayız," diye bilgiç bilgiç sırıtırlar ya, benimki de o hesap. SABAH grubunda kaç bina, kaç genel müdür, kaç yönetim, hatta kaç patron değişmiş, ben demirbaş! Herhalde emeklilik yıllarımda da arşivde istihdam ederler beni, "Yıllardır ne olup ne bittiğini bir bu biliyor," diye!
Hafta başında "SABAH’ın 25. yılı vesilesiyle sizden anılarla dolu bir yazı istiyoruz," dediklerinde "Anı mı? Yahu ben daha kaç senedir SABAH’tayım ki, topu topu.... amanın 20 yıl mı?" diye şaşkınlıkla hopladım! Azıcık yaşım tutsaymış kurucular arasında olacakmışım bugün yani! Şilt, ne bileyim altın saat filan vereceklerdi belki. Zira neredeyse topraktan girmişim SABAH’a! Ama benim gözüm daha yükseklerde! Hani bir arazide, metruk evde filan uzun zaman kalan, yerleşen insan orayı yavaş yavaş sahiplenir, eker biçer, tamir eder, o kadar uzun yıllar geçer, iş öyle bir noktaya gelir ki, devlet o mülkün tapusunu zamanaşımı filan diye resmen o kişiye verir ya. Ben onu bekliyorum! SABAH benim olacak! Görürsünüz. Sadece zaman ve sabır meselesi.
Yeterince beklersem olacağına inanıyorum! 75. yılı kutlarken arşiv odasında dişlerim dökülmüş halimle pis pis sırıtacağım ve "Demiştim," diyeceğim! Ama şimdilik, 25. yıl kutlu olsun!
Gülse Birsel/Sabah