Efendim, yazımıza önce bir saptama ile başlayalım. Bu seçim küçük partilerin seçimi olacak. Seçimlerin sistematiği küçük partileri ve liderleri inanılmaz ölçüde merkeze alıyor. Çaplarıyla doğru orantılı olmayan bir “katsayı” veriyor. Bu yönüyle diğer tüm seçimlerden farklı…
O kadar ki 40 yıl uğraşsalar parlamento kapısından giremeyecek olan partiler, liderler bir anda çok önemli, adeta “olmasa olmaz” hale gelebiliyorlar. Hiç şüphesiz bunda “Yüzde 50 + 1” sisteminin vebali büyük. Dahası en fazla yüzde 1, 2, veya 3 oyu olan partiler biranda yüzde 10, yüzde 15, yüzde 25, yüzde 30, vb oy alan partilerle “eşit”lenebiliyorlar. Sağda da solda da böyle. Kendilerini ne kadar “Dev aynası”nda görseler azdır!..
Mevcut Sistem Teşvik Ediyor!..
İlginç ve tuhaf olan mevcut sistemin olayı özendirmesi. Çünkü çok küçük oy oranları bile sonucu belirleyebilme ihtimaline sahip olabiliyor. (Ayrıca herkes daha hükümet kurulmadan ona dahil olmuş gibi oluyor. AK Parti yıllarca “Koalisyonların kötülüğü”nden dem vurup durdu. Oysa şimdi tüm yaptığı – o da çarpık şekilde- koalisyonu seçim sonrasına değil, fiilen seçim öncesine almak oldu) O yüzden herkes biranda “Bulunmaz Hint kumaşı” statüsüne erebiliyor. Şımaranı, naza çekeni de var, haddini bileni de. O başka!..
Öyle veya böyle bu seçim artık küçük partilerin seçimi. “Küsuratların toplamı” konuşuyor. “Büyük balık küçük balığı yutar” yasası tersine mi işlemeye başladı ne? “Cüssen kadar konuş”lar geçersiz, “Ufak tefek gördün Karamürsel sepetimi sandın”lar geçerli artık. Şu anda küçük partilerin seçim sonucunu etkileme güçleri müthiş. Diğer deyişle büyük partilerin elleri küçük partilere mahkum. Yahut çelmelerine maruz kalabilirler. Cari olan bu…
Şüphesiz burada küçük partilerin var olma hakkını tartışmıyoruz. Ya da bugün küçük olanların yarın büyümeyeceğini söyleyemeyiz. Ancak bu durum siyaseten yeni dengesizliklere yol açabilir. Tabii bu aynı zamanda yeni “dengeler” demektir o başka!..
Bir “Siyasi Fenomen” Olarak Muharrem İnce
Neyse, sadede geleyim… Hiç şüphesiz bu tarz partiler ve adaylar içinde en dikkat çekeni Memleket Partisi ve Muharrem İnce. Düne kadar kimse onu fazla ciddiye almamaya gayret gösterirken şimdi 100.000 imzayı kolaylıkla toplaması ve beraberinde gördüğü ilgi yüzünden adından daha çok söz ettirmeyi başardı. Tabii bu arada anketlere göre oylarını yüzde 3’lere çıkarması da cabası…
Hatta başta CHP’liler olmak üzere “Millet İttifakı”nı bir şekilde tedirgin ettiğini dahi söyleyebiliriz. Bilhassa CHP’liler neler demediler ki onun için? “Oyları bölüyor”, “AKP’nin değirmenine su taşıyor”, “Erdoğan’ın kazanmasına sebep olacak”, “AKP’ye yardımcı oluyor” (Hatta “Para bile almıştır” diyenler çıktı), “AKP’liler ona çalışıyor” , “Hırsına yeniliyor”, “CHP’den intikam alıyor”, vb diyenler mebzul miktardaydı. Bu kesimlerin gözünde bir tür “hain” muamelesi gördü. Buna muhtelif hakaretler, saldırgan ifadeler eşlik etti. (En son Fazıl Say’ın “Goril” kıyaslaması gibi) Haklılar mı değiller mi diye bunları tartışacak değilim.. Benim işim saptamak…
“Sen Neymişsin be Abi!”
Oysa şimdi beğenelim beğenmeyelim, sevelim sevmeyelim, kızalım kızmayalım karşımızda bir “Muharrem İnce” gerçeği var. (Ben bu tarz düşünen CHP’lilerin yerinde olsam “İnsanlar bizde neyi eksik buluyor ya da bulamıyorlar da İnce’ye yöneliyorlar?” diye sorardım.) 100.000 imza olayı bu gerçeği daha bir pekiştirdi. Espriyle karışık söylersek “Sen neymişsin be abi!” oldu yani. Bir “İmaj sıçraması” yaşandı…
Hiç şüphesiz durum İnce ve partisinde kendilerine olan güveni arttırdı. Bundan sonra kampanyasına daha sıkı asılacak, medyadan, kimi çevre ve kişilerden destek görecek. (Nitekim Deniz Baykal’ın kızı Aslı Baykal ilk desteği attı) Bu yükseliş oya tahvil edilebilir mi? Kendisi seçilemese bile ilk turda nispeten yüksek bir oy almasına partisinin de sürpriz olarak yüzde 7 barajını zorlamasına yol açabilir mi acaba? Şayet CHP ve Millet İttifakı kampanya sürecinde hatalar yapar, İnce’de daha etkin bir çaba yürütürse (Ki o azme sahip olduğu anlaşılıyor) belli şartlarda mümkün gözüküyor.
Bilhassa da CHP’den izlediği bazı politikalardan rahatsız (HDP ile yakınlaşma gibi) daha “ulusalcı sol” , “Kemalist” çevrelerden ve “Milli hassasiyetler”e sahip yeni adres arayışı içindeki AK Parti’ye, MHP’ye hatta İYİ Parti’ye tepkili sağdan ve “kararsızlar”dan oy getirebilir. MP’nin sosyolojik karakteri henüz belirsiz ama sırf bu yüzden bir avantaj da.
Yeni Bir Yol Ayrımı mı?
Artık Muharrem İnce ve Memleket Partisi geçmişe nazaran yeni bir yol ayrımına gelmiş bulunuyor. Düne kadar iddiaları bir “ihtimal”ken şimdi bir gerçekliğe, hatta seçeneğe dönüşmüş bulunuyor. Burada iki varyantlı bir yol ayrımı gözüküyor:
Birincisi: bir negatif propaganda olarak da öne sürülmüş olabilecek Muharrem İnce’nin “Bir süre sonra ya da son anda adaylıktan çekileceği”, “CHP’ye geri döneceği”, “Pazarlık yapmak istediği” (Hatta “Milli Eğitim Bakanı olacağı”, trollemesi ), vb türünden iddialardı. Doğrusu İnce’nin de bazı tavırları ve “Kemal Bey benim abimdir, genel başkanımdır. Onun sözünü dinler, memnuniyetle de görüşür, konuşurum" türünde beyanları da (Sonradan cümlesindeki "Onun sözünü dinlerim" ifadesini yanlış bir anlam çıkmaması adına "Görüşme teklifini kabul eder, orada söyleyeceği sözleri memnuniyetle dinlerim" şeklinde düzeltse de) bu beklentiyi biraz besledi. Birçok CHP’li ve “Erdoğan nefreti” ile hareket edenlerde bu arzularının gerçek olmasını istediler. Hatta dönmesi için baskı bile kurdular.
Bu ihtimal sıfırlanmasa bile (Sonuçta bir YRP ve Fatih Erbakan manevrası yaşadık. Hatta 6’lı masadan Meral Akşener’in kalkıp dönmesini bile sayabiliriz) oldukça zayıflamış gibi görünüyor. Bilhassa eli güçlenmiş iken yapacağını pek sanmıyorum. (Tabii “Hazır eli güçlenmişken asıl yapabilir zayıfken esamesi okunmazdı” da denebilir) Ayrıca onun CHP’ye asıl itirazı “CHP’nin Atatürkçülerin partisi olmaktan çıktığı” yönündeydi. Şimdi ne değişti diye sorarlar adama?..
İkincisi: Şu ana kadar olduğu gibi Muharrem İnce’nin ve Memleket Partisi’nin yoluna daha ısrarlı şekilde devam etmesidir. 100.000 İmza ile eli daha da güçlendikten sonra bu ihtimal daha da kuvvetlendi. Belki seçimlerde “görece başarı” da kazanabilir. Fakat seçimleri 2-3 puan farkla tekrar Erdoğan’ın kazanması durumunda fatura ona çıkartılacaktır. Suçlanma riski doğacaktır. O zaman çevresinde kimler kalacaktır?
Ayrıca sadece gençlere güvenip yola çıkılmaz. (Hele de Z kuşağına!) Çünkü bir parti “deneyimliler”, “birikimli” kadrolarla ayakta durur. Şu an bu imajı verir gözükmüyor. Bu handikaplarından sadece biri. Belki de seçimler sonrası konjonktürün kazansın-kazanmasın yeni fırsatlar sunacağını düşünüyordur. Şayet Kılıçdaroğlu seçilemezse CHP’de de dengelerin değişeceğini ümit ediyordur. Bilemem...
Her halükârda Muharrem İnce ve partisi kendisine yeni bir strateji çizmek ya da tercih yapmak zorunda. Ayrıca kendisine nacizane tavsiyem şudur: “Asabi konuşma tarzı”nı biraz törpülese iyi olur. Bazen “Solcu bir Erdoğan” imajı bırakabiliyor!..
Ben siyasette “Olmaz olmaz”lara inanırım. Bir bakarsınız en “olmaz” dedikleriniz olur, en “olur” dedikleriniz olmaz olur. İşin doğasında var. Dolayısıyla her iki seçeneğin dinamikleri şu veya bu oranda, ama az ama çok halen var. Öyle veya böyle ne olursa şaşırmam!..
27. 03. 2023