25 Ağu 2009 04:25 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:50

AMİRAL GEMİSİNİN KAPTANI SORDU: "NEREDEN GELİYOR BU KİBİR!.." ÖZKÖK'ÜN HEDEFİNDE KİMLER VAR?

Nereden geliyor bu kibir. Pazar günü Radikal 2´de olağanüstü güzel ve önemli bir makale okudum. Ertuğrul Özkök yazdı.

Nereden geliyor bu kibir

PAZAR günü Radikal 2´de olağanüstü güzel ve önemli bir makale okudum.

Başlığı şöyleydi:

"Her çıkışın bir inişi var."



Ben yazıyı dikkatle ve kendi açımdan dersler çıkararak okudum.


Ama yazının asıl adresinin başkaları olduğunu düşünüyorum.


Mesela kendini "yeni dönemin efendileri, yeni eliti" olarak görenlerin.


Mesela, medyada tasfiyeden söz edenler, gazetecileri patronlarına gammazlayanlar, onları işten atmadıkları takdirde başına geleceklerle tehdit edenler.


Mesela, her devir gibi bu devrin de hiç geçmeyeceğine iman etmiş olanlar.


Evet bu yazı, bizler kadar bu yeni "kibir" sınıfına da sesleniyor.


* * *


Yazıyı, Binghampton Üniversitesi´nden sosyoloji doktoru Esra Sarıoğlu ile Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi´nden Dr. Barış Ünlü kaleme almış.


Yazıyı okumaya başladığım zaman önce sinirlendim.


"Yine şematik kaba, bayağı bir değişimciler, statükocular yazısı" diye az daha yarıda bırakıyordum.


Ancak yazı ilerledikçe, işaret ettiği olayın ne olduğunu kavradım.


İki yazar da, kendilerini Türkiye´de "değişimden yana olan" yani statükoyu sorgulayan tarafta konumlandırıyorlar.


Önce siyasi kutuplaşmanın Türkiye´de aileler, arkadaşlar, hatta kardeşler arasında yarattığı gerilimlerden söz ediyorlar.


"Anne babamızın ve akrabalarımızın türbanlı kadınlar ve Kürtler hakkında söyledikleri bizi dehşete düşürdü ve düşürmeye devam ediyor. Çocukluğumuzdan tanıdığımız, `ellerinde büyüdüğümüz aile dostlarımızın´ ne kadar darbe yanlısı olduklarını görünce şaşırdık ve bir daha onlarla görüşmeme kararı aldık."


Devam ediyor:


"Son yıllarda, Türkiye´deki statükonun devamından yana olan insanlarda ciddi bir tuhaflaşma, aşırı sinirli olma ve hatta yarı delilik diyebileceğimiz haller görülüyor."


"Bu insanların statükoyu dört elle savunmaları çoğu zaman statükodan beslenmeleriyle açıklanıyor, haklı olarak. İmtiyazlarını kaybettikçe veya paylaştıkça otoriter ve sağcı eğilimlere savruluyorlar."


Buraya kadar benim açımdan çok ilginç bir şey yok.


Son zamanlarda, kendini değişimlerin efendisi olarak gören güya liberal birçok ağızdan işittiğim sıradan sözler.


Böyle olunca da hemen aklıma o hınzır soru geliyor.


"Onlar imtiyazlarını kaybettiğine göre, kazanan yeni birileri var."


Yani "Şimdi güç bizde, yeme, ezme, dövme itip kakma sırası bizde" diyen birileri.


Üstelik, öfkelerini, rövanş duygularını saklayamayacak kadar da kendilerinden geçmiş durumdalar.


Diyeceğim, gözden düşmüş duygusunu taşıyan bu insanları sadece "imtiyazla" izah etmek kolay olmasa gerek.


* * *


Makalenin yazarları da bunun farkında ve şöyle devam ediyorlar:.


"Buradaki sorun, bu insanların imtiyazlarından ziyade, bildikleri dünyayı kaybettikleri hissinden", "İnandıkları şeylere artık değer verilmemesinden" kaynaklanıyor.


Bu durumu Amerika Birleşik Devletleri´nde 20´nci yüzyılın ilk yarısında yaşanan hızlı değişimlerin Güney eyaletlerinde yarattığı katılaşmaya benzetiyorlar.


Türkiye´de milyonlarca insanın yaşadığı duyguyu böyle açıklıyorlar.


Ve bu tespitten, şu çok doğru ve çarpıcı tespite geliyorlar:


"Belki de başlarına gelen en kötü şey, bildikleri dünya ayaklarının altından kayarken ve yenisine ayak uyduramazken, en yakınları tarafından bile alay konusu olabilmeleri, hakarete uğrayabilmeleri."


İşte bu noktadan itibaren, "Biz" diye söz alarak, yani "içerden", damardan bir soru soruyorlar:


"Değişen Türkiye´yi bu kadar iyi anladığını düşünen, daha eşitlikçi ve özgür bir geleceğin kurulması gerektiğine inanan bizlerin bu kibri ve alaycılığı nereden geliyor? Çözüm belki de `Onları´ bu kadar horlayan ve küçümseyen `Bizlerin´ büyümesinde yatıyor."


* * *


Başa, makalenin başlığına dönüyorum.


Her çıkışın bir inişi var.


Kendi dışında herkesi "Ergenekoncu" "Darbeci", "Statükocu" diye etiketlendiren yeni seçkinlerin de alması gereken çok büyük hayat dersleri var.


Aralarından ikisinin bunun farkında olması bence çok önemli ve umut verici bir işaret.


Bu dersler alınmazsa, hayatta köklü, radikal, tarihi diye düşündüğümüz her değişim çabası, tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük çatışmalara yol açabilir.

Ertuğrul Özkök/Hürriyet