01 Eyl 2011 10:01
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:45
ALNI SECDE GÖREN KOMUTANLARIN DARBE YAPMAYACAKLARININ BİR GARANTİSİ Mİ VAR?
Hürriyet yazarı Ahmet Hakan muhafazakar medyada sıkça yer alan 'Alnı secde görmüş komutan' özlemini köşesine taşıdı.
MEDYARADAR- "Çünkü bana göre esas olan, “alnı secde gören komutan” değildir. Esas olan “din ve inanç özgürlüğüne sonuna kadar saygı duyan komutan”dır" diyen Ahmet Hakan çok başka bir profilden bakarak muhafazakar medyanın bu yöndeki özleminin de bir bakıma anlamsız bir özlem olduğunun altını çizerek "Alnı secde gören komutanların darbe yapmayacaklarının bir garantisi mi var?" sorusunu gündeme getirdi ve bakın neler dedi...
İşte Ahmet Hakan’ın o yazısı...
Alnı secde gören komutan özlemi
“Alnı secde gören komutan” özlemi, sağ muhafazakâr kesimin bitmeyen özlemidir.
Hep aynı türküyü söylerler sağ muhafazakârlar:
“Ah keşke Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı birlikte camiye gitseler... Ah keşke aynı safta namaza dursalar... Ne güzel olur”.
Hatırlıyorum:
Yakın geçmişte bir muhafazakâr yazar, “Başbakan ile Genelkurmay Başkanı Diyarbakır’da cuma namazı kılsa Kürt sorunu çözülür” konulu bir makale döşenmişti...
Dün de Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, “Başbakan ve komutan, camide aynı safta...” başlıklı bir yazı kaleme almış.
Şöyle diyor Gülerce:
“Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, bakanlar, kuvvet komutanları Ankara’da Kocatepe Camii’nde aynı safta bir bayram namazı kılsalar ne olur. Ne olur? Söyleyeyim: Türkiye’de çifte bayram olur. Hani ordu millet kaynaşması diyorlar ya, hem de ne kaynaşma olur”.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Ben bırakın kuvvet komutanlarını, ordunun bütün generallerini camide görsem hiç mi hiç etkilenmem.
Bayram yapmam.
Benim için “Terzi Recai Amca”yı camide görmek ile “Orgeneral bilmem kim”i camide görmek arasında hiçbir fark yoktur.
Hem bu yeni bir şey de değil benim için:
Eski günlerimde de, yeni günlerimde de hiçbir zaman “alnı secde gören bir komutan” özlemi içinde olmadım.
Çünkü bana göre esas olan, “alnı secde gören komutan” değildir.
Esas olan “din ve inanç özgürlüğüne sonuna kadar saygı duyan komutan”dır.
Bir komutanın din özgürlüğüne saygı duyması için ille de alnının secde görmesi gerekmez ki.
Hem biz 28 Şubat’ta nice alnı secde görmüş bürokrat ve yöneticinin, dönemin havasına ayak uydurup “mürteci” fişlemesi yaptıklarına tanık olmadık mı?
Alnın secde görmesi, her zaman vicdanın yumuşamasına yol açmaz.
Alnın secde görmesi, her zaman hakkaniyetin korunacağının garantisi olamaz.
Sorunların çözümünü “camide saf tutan komutan”da aramak yerine demokrasiyi içselleştiren, sivil hükümeti devirmeyi aklından bile geçirmeyen, kendisine çizilmiş sınırlara riayet eden komutanda aramalıyız.
Hatta bu da yetmez.
Sorunun asıl çözümü generallerin demokrasiyi içselleştirmek zorunda oldukları bir düzen ve sistemin kurulmasından geçmektedir.
Bir de şu var:
Eğer “ille de alnı secde gören komutan” diye tutturulursa...
Gün gelir de -hafazanallah- alnı secde görmüş bir komutan sivil hükümeti bir darbeyle devirmeye kalkarsa ne olacak?
Alnı secde gören komutanların darbe yapmayacaklarının bir garantisi mi var?
İşte Ahmet Hakan’ın o yazısı...
Alnı secde gören komutan özlemi
“Alnı secde gören komutan” özlemi, sağ muhafazakâr kesimin bitmeyen özlemidir.
Hep aynı türküyü söylerler sağ muhafazakârlar:
“Ah keşke Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Genelkurmay Başkanı birlikte camiye gitseler... Ah keşke aynı safta namaza dursalar... Ne güzel olur”.
Hatırlıyorum:
Yakın geçmişte bir muhafazakâr yazar, “Başbakan ile Genelkurmay Başkanı Diyarbakır’da cuma namazı kılsa Kürt sorunu çözülür” konulu bir makale döşenmişti...
Dün de Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, “Başbakan ve komutan, camide aynı safta...” başlıklı bir yazı kaleme almış.
Şöyle diyor Gülerce:
“Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı, bakanlar, kuvvet komutanları Ankara’da Kocatepe Camii’nde aynı safta bir bayram namazı kılsalar ne olur. Ne olur? Söyleyeyim: Türkiye’de çifte bayram olur. Hani ordu millet kaynaşması diyorlar ya, hem de ne kaynaşma olur”.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Ben bırakın kuvvet komutanlarını, ordunun bütün generallerini camide görsem hiç mi hiç etkilenmem.
Bayram yapmam.
Benim için “Terzi Recai Amca”yı camide görmek ile “Orgeneral bilmem kim”i camide görmek arasında hiçbir fark yoktur.
Hem bu yeni bir şey de değil benim için:
Eski günlerimde de, yeni günlerimde de hiçbir zaman “alnı secde gören bir komutan” özlemi içinde olmadım.
Çünkü bana göre esas olan, “alnı secde gören komutan” değildir.
Esas olan “din ve inanç özgürlüğüne sonuna kadar saygı duyan komutan”dır.
Bir komutanın din özgürlüğüne saygı duyması için ille de alnının secde görmesi gerekmez ki.
Hem biz 28 Şubat’ta nice alnı secde görmüş bürokrat ve yöneticinin, dönemin havasına ayak uydurup “mürteci” fişlemesi yaptıklarına tanık olmadık mı?
Alnın secde görmesi, her zaman vicdanın yumuşamasına yol açmaz.
Alnın secde görmesi, her zaman hakkaniyetin korunacağının garantisi olamaz.
Sorunların çözümünü “camide saf tutan komutan”da aramak yerine demokrasiyi içselleştiren, sivil hükümeti devirmeyi aklından bile geçirmeyen, kendisine çizilmiş sınırlara riayet eden komutanda aramalıyız.
Hatta bu da yetmez.
Sorunun asıl çözümü generallerin demokrasiyi içselleştirmek zorunda oldukları bir düzen ve sistemin kurulmasından geçmektedir.
Bir de şu var:
Eğer “ille de alnı secde gören komutan” diye tutturulursa...
Gün gelir de -hafazanallah- alnı secde görmüş bir komutan sivil hükümeti bir darbeyle devirmeye kalkarsa ne olacak?
Alnı secde gören komutanların darbe yapmayacaklarının bir garantisi mi var?