'ALLAH ALLAH BU KIZLA HANGİ POLİTİKACI İLİŞKİYE GİRDİ!..' TAKVİM YAZARI DOĞAN MEDYASINI TOPA TUTTU!...
Başta G.Y.Yönetmeni ve Başyazarı olmak üzere bünyesinde "asker kökenli yazarlar"ı barındıran DMG'nin süratle reorganize edilmesi gerekmektedir.
Farkındasınız değil mi? " Büyük Medya Muharebesi " tekrar başladı.
Dikkat isterim "muhabere" demedim; " muharebe " dedim. Biliyorsunuz ilk sözcük, "haber" sözcüğünden türemiş olan haberleşme anlamına geliyor.
İkinci sözcük ise " harp " sözcüğünden türediği için " lokal savaş " anlamındadır.
Muharebede bulunmuş olanlara " muharip "; muhaberede bulunmuş olanlara ise " muhabir " deniliyor.
Tabii dileğimiz büyük medyanın muharebe yerine muhabere yapmasıdır; ama görünen o ki harp yeniden başladı.
Tabii bazı gazeteler işin kolayını buldukları için, içinde "din, politika ve cinsellik" içerikli haberlere daha fazla iltifat ederler.
Hani bir fıkra vardır: Adamın biri, arkadaşına "İçinde din, politika ve cinsellik olan bir yazı yaz.." demiş.
Arkadaşı yazıya şöyle giriş yapmış: " Allah Allah, bu kızla hangi politikacı cinsel ilişkiye girdi?"
İşte tam da buna uygun bir yazıyı bir devlet gazetesinin üçüncü sayfasında yazan bir yazar yazmıştı. Demişti ki:
"AKP ile birlikte, giderek daha çok Arabistan'a benzeyen bu Yeni Türkiye'de türbanlı kızın sallanan görkemli kalçasına ve plajdaki haşemalının belirginleşen edevatına hamdolsun diyerek bakarken soruyorum: Bu nedir?"
Evet işte bu, budur; "okutturan" köşe yazısı dediğin aha da budur! "
Mübareğin" yazısının içinde " AKP " vardı, " görkemli kalça " vardı, " türban " vardı, birilerinin " hakiki şeriat mayosu "nun kısaltması olarak sunduğu "haşema " bile vardı.
Hatta yazı daha "fizıbıl ve konvertibıl" olsun diye, yazının içinde "edevat" şeklinde "edebat"tan nasipsiz bir sözcük bile vardı.
Evet elbette din de politika da cinsellik de önemlidir.
Fakat "haddini bilmek" çok daha önemlidir.
Bugün medyada Mao'nun "Büyük Yürüyüşü"ne nazire yapar gibi "Büyük Uzlaşı"ya hayatiyet kazandırılmaya çalışılıyor.
Ama öncelikle, uzlaşmak kavramı üzerinde uzlaşmak gerektiğini görmek gerekiyor.
Neticede uzlaşmak kavramı, Doğan Medya Grubu literatüründe ne yazık ki "teslim olmak", "biat eylemek", "şahsiyetini kaybetmek" olarak tanımlanıyor.
Bu arada uyum yasaları çerçevesinde DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi ) kaldırılırken DMG'nin (Doğan Medya Grubu ) hâlâ kendini revize etmemesinin ileride müzakerelerin durdurulması sonucunu doğurması da "olasıdır"!
DGM'lerin varlığına niçin son verilmişti? Bünyesinde asker kökenli yargıçlar olduğu için yargı bağımsızlığına gölge düşürdüğü için, değil mi?
Dolayısıyla başta genel yayın yönetmeni ve başyazarı olmak üzere bünyesinde " asker kökenli yazarlar"ı barındıran DMG'nin süratle reorganize edilmesi gerekmektedir.
Daha ne olduğu hususunda tam olarak bir "oydaşmaya" varılamamış olan "uzlaşma hastalığı" bulaşıcı mıdır bilmiyorum.
Ama ben "Bize bulaşmayın" diyenlerin kim olduğunu iyi biliyorum.
İnsan psikolojisini tahlil edip "ruhun labirentlerinde dolaşmak" yerine "karanlıklar dehlizinde at koşturmak" isteyen bu kişilerle neyi uzlaştıracağız, ne için uzlaştıracağız?
Genel başkanının " Hamdolsun " lafını parti kapatma davasının içine sokan bir anlayışla ben nasıl uzlaşırım?
Askeri Şura kararlarının yargı denetimine tabi tutulmaması gibi bir garabeti ben niye savunayım?
Muazzez İlmiye Çığ gibi, çağdaşlık kavramını "başörtüsünün kullanımı fahişelerle başladı" şeklindeki had hudut tanımayan bir anlayışa hapsetmek ki gerekiyor?
Ya da Adalet Ağaoğlu gibi, Elif Şafak'a olan kıskançlığını "Ben çay içmem, ben her aksam içki içerim" şeklinde çağdaşlık parodisi mengenesine sıkıştırmak mı lazımdır?
Üniversitelerde başörtüsü yasağı konusunda uzlaşabilmek için "Anneannemin de başı örtülü " cümlesi yerine "Torunumun anneannesinin de başı açık" şeklinde bir hinlik mi yapmalıyım?
Uzlaşmak için, İlhan Selçuk'un koltuğuna geçici de olsa oturabilmek ve böylece " sevindirik sevindirik " yazılar yazmam mı gerekiyor?
Fikri Akyüz, Takvim