04 Ara 2010 09:17 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:51

''ALLAH AFFEDER, O AFFETMEZ...'' ERTUĞRUL ÖZKÖK HANGİ GAZETECİLERDEN ÖZÜR BEKLİYOR?

O, acımasız. Onda affetme duygusu, hakkını teslim etme zarafeti, bir satır olsun, “Yahu adam beraat etti” deme vicdanı... Zerresi yok...

Allah affeder, o affetmez

DÜN Küçükçekmece Yedinci Asliye Ceza Mahkemesi’nde bir dava vardı.

Burada ben de yargılanıyordum.
Hakkımdaki suç iddiası şuydu:
“Vergi kaçırmak amacıyla resmi belge üzerinde tahrifat yapmak.”
Doğan Yayın Holding Yönetim Kurulu’nun öteki üyeleri ile birlikte hakkımızda “vergi kaçakçılığı” iddiasıyla dava açılmıştı.
İki yıla yakın süredir, evimizi barkımızı, her şeyimizi kaybetme riskiyle yaşıyorduk.
* * *
Dün şirketimizin avukatı Şehnaz Doğan Yüzer aradı.
“Ertuğrul Bey iyi bir haberim var. Biraz önce mahkemeden çıktık. Hakkınızda beraat kararı verildi” dedi.
Sevinemedim.
Çalıştığım grup hâlâ, vergi davalarıyla cebelleşiyor.
Hepimizin üzerinde karabulutlar dolaşıyor.
İnsanların, bütün hayatları boyunca çalışarak, zekâlarıyla, emekleriyle, girişimcilikleri ve vizyonlarıyla kurdukları şirketler var olma mücadelesi veriyor.
Bizler yönetim kurulu üyeleri olarak beraat etmişiz neye yarar.
- 20 yıl boyunca, öldürülmüş bir genel yayın yönetmeninin boşalttığı koltukta oturmuşum.
Yirmi yıl, çalıştığım odada, cinayete kurban gitmiş bir gazetecinin hayaleti ile yaşamışım.
- Bir hafta arayla iki bombalı saldırıdan tesadüfen kurtulmuşum.
- Tanınmış bir mafya babası iki defa telefon etmiş, bizzat kendisi “Kalemini kırma kararı aldık” demiş.
- Ankara’da okuyan kızımın Bilkent’e gidip gelirken kullandığı arabanın plakasını vermişler; giriş çıkış saatlerinin çetelesini tutmuşlar.
Tek kızımın, gözbebeğimin, ölüm kararını tebliğ etmişler. Korkmasın diye ona söyleyememişim bile.
- PKK’nın, DHKP-C’nin, şunun bunun ölüm listelerine girmişiz.
- Devletimin neredeyse bütün telekulakları 20 yıl, benim, karımın, arkadaşlarımın telefonlarını dinlemiş, özel hayatımızı delik deşik etmiş.
Bir şey bulamamış, bir türlü de doyamamış.
- 20 yıl, devletin verdiği polisle dolaşmışım. Çaldığım her kapı, misafir olduğum her ev, bir kadeh içki içtiğim her mekân sevgili devletimin sekiz-on ayrı merciinde kayıtlara geçirilmiş.
- Devletimin istihbarat teşkilatı, bir yandan, ülkemin tarihi sorunlarının çözümünde benden yardım isterken, öte yandan hakkımdaki deli saçması iftiraları oraya buraya servis etmiş.
Adımız manşetlere yem, kişiliğimiz köşelere meze olmuş.
Bütün bunlar yetmemiş, devletimiz elindeki bütün imkânlarla üzerimize çullanmış.
- Kendi elimizle manşete taşıdığımız haberdeki belgelerle, hakkımızda “hayali ihracat” davası açılmış.
- Yetmemiş, vergi kaçakçılığı iddiasıyla yakamıza yapışılmış.
Netice mi?
Kiminde Allah korumuş.
Kiminde yine devletimizin görevlendirdiği Emniyet’in dürüst çocukları.
Kiminde ise, hep ona sığındığımız Adalet.
Önce Allah, sonra Devlet, sonra Adalet... Kurtulmuşuz işte.
* * *

Lakin...
Girin Google’a, yazın “Ertuğrul Özkök-hayali ihracatçı” diye.
Önünüzde binlerce sayfa...
Hepsinde hâlâ “hayali ihracatçıyız, vergi kaçakçısıyız”.
Hepsinden beraat etmişiz; etmişiz ama hadi bakalım bulun tek bir haber.
Bizi manşetlerinden, köşelerinden her gün infaz edenler, beraatımızla ilgili tek satırı fazla görmüşler.
Allah bombacıdan, şundan bundan korumuş.
Hayatımıza kasteden mafya babası bile, gün gelmiş, bir yolla özrünü göndermiş.
Gelgelelim, meslektaşa...
O, acımasız. Onda affetme duygusu, hakkını teslim etme zarafeti, bir satır olsun, “Yahu adam beraat etti” deme vicdanı...
Zerresi yok...
Onun öfkesi, hasedi, kini, deveninkinden uzun, filinkinden ağır.
Allah affeder, o affetmez...

Ertuğrul Özkök/Hürriyet