21 Mar 2013 18:47
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:05
ALİ POYRAZOĞLU NEDEN DİZİLERDE OYNAMIYOR?
Usta sanatçı Ali Poyrazoğlu dün gece Abbas Güçlü ile Genç Bakış'a konuk oldu, canlı yayında Okan Üniversitesi öğrencilerinin sorularını yanıtladı.
ÇOK HATA YAPTIM
- Hem iş hem özel hayatımda çok hata yaptım. Ama ben hatalarımın üniversitelerinden mezun olmuş bir adamım. Onlardan çok şey öğrendim ve onlardan öğrendiklerimle yaşamımı nasıl farklı bir geleceğe taşırım diye çok düşündüm. Bundan sonra o hataları yapmamak için tedbirleri alıyorum.
O KIZIN PENCERİSİNİN ALTINDA BEKLEYEN SERSERİ BEN OLAMAM
- Hepimiz içimizde tanımadığımızı iddia ettiğimiz adamlarla birlikte geçiyoruz bu yaşamdan. Bu bana çok aykırı geliyor. Ben bunun yaptığını hiçbir zaman yapmam, ben bu şekilde düşünmem diyen insanlar kendilerine dönüp baktıkları zaman, içlerindeki adamlarla karşı karşıya kaldıklarında, hele ki belirli bir yaşa ilerleyince ‘o 15 yaşındaki kızın penceresinin altında bekleyen serseri ben olamam’ der. Ama sensin o serseri, sen bekliyordun o camın altında. O okuldan kaçan adam da sendin, ‘bir hayat kurayım, evleneyim, çocuğum olsun’ diyen de. Ve sonra kafayı yemiş,’biraz da kaçak elektrik mi kullansam’ diye ortada dolaşan da sensin. O yüzden öteki dediğimiz aslında biziz. Kendimizle el sıkıştığımızda belki o zaman ülkedeki barışı gerçekleştirebilecek ciddi bir ruh haliyle birbirimizle diyalog kurabileceğiz.
BOZUK DÜZENDE DÜZGÜN HAYAT OLMAZ
- Ülke olarak siyasal konularda hassas bir dönemden geçtiğimiz için, herkes öbürünün söylediğinin tersini düşündüğü için, milliyetçilik bir parça fazla kontrolsüz bir biçimde yükselen bir değer haline geldiği ve akıl zaman zaman devreden çıktığı için, siyasal konularda televizyonda üstelik de RTÜK denetimi filan varken çok sert bir biçimde tartışmalar yapmak, siyasi konulara girmek istemiyorum. Bütün sorulara şu şekilde cevap vereceğim, ‘Bozuk düzende düzgün hayat olmaz’. Herşeyin temelinde bu yatıyor.
GÖZE GÖZ DİŞE DİŞ TARTIŞILMALI
- Düzenin yamuk yanlarını elden geçirip düzeltme konusunda kendimizi sınama döneminden geçiyoruz. Türkiye’de ciddi bir biçimde değişiklik yaratılması için her siyasal kanattan insan ağırlığını koyarak bütün meseleleri göze göz dişe diş tartışmalı. Umarım bundan aynı çatının altında farklı yaşam modellerinin var olabileceği bir format çıkarırız.
SONUNDA UZLAŞILACAK VE BARIŞ OLACAK
- Barıştan yanayım. Bu çağda aklı başında her insan, her ülkede barıştan yana olduğunu söyleyebilir. Siyasetçiler kendi alanlarında kendilerine oy veren insanlara karşı risk alarak çeşitli gerilimlerin içinden geçiyorlar ama zaman ve koşullar birbirlerini anlayarak onları yumuşak bir iniş yapmaya mecbur bırakacaktır. Sonunda uzlaşılacak ve sonunda barış olacak, ben buna inanıyorum.
BİZ ATEŞİN İÇİNDEN GELDİK BUGÜNÜN ŞARTLARINDAN ŞİKAYET ETMİYORUM
- 1980 darbesinden önce Aydın’da saldırıya uğradım. Faşistler beni paramparça ettiler. Bıçakladılar, bütün kaburgalarım kırıldı. Suçum da sadece oyun oynamaktı. Tedavi döneminden sonra İzmir Fuarı’nda sahneye çıktım, karşımda 2 bin kişi var. 2 bin kişinin birden bana saldıracağını düşünüyorum. Kötü bir ruh hali, tedavilik vaziyetteyim. Diyorum ki kendime ya bunu burada yeneceksin ya da bir daha sahneye çıkamazsın. Zor bir oyundu ama o ruh halini yendim.
- Konuşanı, yazanı, siyaset yapanı... Biz ateşin içinden geçerek geldik buraya. O yüzden bugünkü olumsuz şartlardan şikayet edildiği zaman ben daha sakin yaklaşıp bakmasını öğrendim, şikayet etmiyorum.
ŞEHİR TİYATROLARI’NDA YANLIŞTAN DÖNÜLECEK
- Gayet tabii ki her türlü müdahaleye karşıyım. Tiyatroları tiyatrocuların yönetmesini, Şehir Tiyatroları’nda yeni yapılan yönetmeliğin değişmesini istiyorum. Çünkü Şehir Tiyatrosu ne oradaki oyuncuların, ne de belediyenin malı. Şehir Tiyatrosu bizim, İstanbul halkının malı. Orası yeniden seyirci yetiştiren, genç yazarlara olanak sağlayan bir tiyatro olsun. Zaman içerisinde yanlış noktadan geriye dönülecek. Akil adamlardan kurulmuş bir heyetle birlikte Şehir Tiyatroları Tüzüğü’nün Devlet Tiyatroları Yasası’nın günümüze uydurulması gerek.
SANAT MUHAFAZA ETMEK İÇİN VAR
- Sanat zaten muhafaza etmek için var. Yapısı itibariyle sanat muhafaza eder, korur. Yazılı ve yazısız bütün kültürleri korur. Çünkü değiştirmek zorundadır ve muhafaza etmediğin birşeyi değiştiremezsin. Onu eski, tozlu, modası geçmiş, bugün birşey söylemeyen halinden çıkarıp günün insanına ulaştıracak bir biçimde yeniden yaratmak zorundasın.
KEMALİST FELSEFE YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLİP BİZE IŞIK TUTMALI
- Kemalist felsefe ülkemizi kurulduğu günden beri ayakta tutan bir tutkal vazifesini görmüştür. Ama tabii ki zamanla eskimiş yanları vardır. Yeniden gözden geçirilerek bugüne uygun, bize daha çok yardım edici bir hale getirilmeli. Kemalist felsefe yolumuza ışık tutacak bir fenerdir, bu fenere dikkat etmek gerek.
BİR YANDAN ‘IN YOUR FACE’ DİĞER YANDAN DANDİK DİZİLER OLMAZ
- Ülkemizde ’in your face’ diye bir tiyatro akımı başladı. In your face müzikteki punk akımın tiyatroya uzamış hali. Çok marjinal, çok anarşist, çok başkaldırıcı bir duruş. Dünyaya bir meydan okuma tavrı. Bu tavrın içinde olan insanlar, hem in your face akımının temsilcisi olduğunu iddia edip, hem de bir yandan gidip dandik televizyon dizilerinde rol arıyorlarsa, -benim de bir dönem yaptığım gibi- en palas işleri yapıyorlarsa, durup kendilerine bir çekidüzen vermeleri gerekir. Ben bu boşluğun yayılacağını ve herkesin -mış gibi- yapmaya başlayacağını düşünüyorum ki bu kötü birşey. Bir duruşu taşıyabileceksek o duruşu giyinmeliyiz. Ben hiçbir zaman taşıyamayacağım bir görüşü giyinmedim.
GENÇ OYUNCULAR KENDİLERİNİ GELİŞTİRMEK İSTEMİYOR
- Metodlar öğrenilebilir ama oyuncu bir papağan değildir. Yazarın yazdığı sözleri ezberleyip tekrar etmekten çıkarıp, oyunculuk işine soyunmuş insanların kendilerinden birer tiyatro insanı, bir sanatçı çıkarmaları gerekir. Birçok genç arkadaşın bu konuda kendilerni geliştirmek istemediklerini görüyorum.
NEDEN DİZİLERDE OYNAMIYORUM?
- Hergün bir dizi senaryosu geliyor bana. İstersem çıkar oynarım bir dizide ama ben öyle bir havada değilim diyorum.
İŞİNİ KÖTÜ YAPIYORSAN GELMEZLER KÖTÜ GÖMLEĞİ DE ALMIYORLAR
- Ülkemizde bu aralar tiyatrolar çok iyi gidiyor. Tıklım tıklım dolu. Şikayet edenler olabilir ama işini kötü yapıyorsan sana gelmezler arkadaşım. Kötü gömleği, pantolonu da almıyorlar. Sen de bu işi beceremiyorsan, kendi beceriksizliğini mesleğe yüklemeyeceksin. Hem özel, hem de ödenekli tiyatrolardaki doğru düzgün projeler tıklım tıklım dolu oynuyor.
GAZETE SAT, LİMON SAT 20 LİRA BİLET PARASI BUL
- Özel tiyatroların bilet fiyatları pahalı geliyor olabilir ama tiyatro tutkunuysan Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatroları 3-5 liraya oyun oynuyor. 3 liraya da bilet alıp tiyatroya gidemiyorsan o senin sorunun. Biz de öğrenci biletini en ucuz 20 liraya satabiliyoruz. E 20 lirayı da bul. Sabah gazete sat, mandalina, limon sat. Ben su satmıştım. Tiyatro bileti param yoktu ilk oyuna öyle gitmiştim. Sen de yap gel arkadaş. Artık onu da yapamıyorsan benim çarem yok başka.
ASIL İŞİM AŞÇILIK
- Kafam kızdığı zaman oyunculuk, hocalık hepsi palavra benim asıl işim aşçılık, onda iddialıyım diyorum. Çok iyi reçel yaparım. Her çeşit reçeli yapıyorum. Reçel bir uzmanlık işi öyle yabana atılacak bir şey değil.
ARMUTLU KEREVİZ TARİFİ
- Armutlu, mandalinalı kereviz çok güzel bir yemek. Ben hep yaparım. Tarifi de şöyle;
kerevizleri hafif yağda çevirin, sarımsağı, soğanı koyun. Mandalinaları kabuğuyla birlikte dörde bölüp içine atın. Bir ufak kapta bal, biraz konyak, yoksa viski ve tane hardal koyun, tam pişmeye yakın da armutları ekleyin. Sonra da oturup parmaklarınızı yiyin.
AŞK ACISININ EN İYİ İLACI REÇEL YAPMAK
- Geçmiş yıllarda derin bir aşk macerası kötü sonuçlanınca hayata küsmüş bir vaziyette bahçede oturuyorum, üst katta oturan komuşum bana dedi ki; " Çocuğum böyle kendi kendini yemek olmaz, bu iş bitmiş sen bununla yüzleş. Aşk acısına en iyi gelen ilaç reçel pişirmektir, çünkü reçel pişirirken başka birşey düşünemezsin, onun başında duracaksın, devamlı karıştıracaksın" dedi. Ben onun üzerine reçel işine girdim. Ne yapacağım ben bunları dedim? “Kavanozlar alıp mahalleye dağıtacaksın” dedi. Pişirdim mahalleye dağıttım reçelleri ve bir hafta sonra başka biriyle tanışmış başka bir ilişkiye başlamıştım. Yani bütün mahalle biliyor benim durumumu, reçel dağıtmaya başlayınca anlıyorlar ki bunalıma girmiş bu.
KULAĞIMI ÇEKİP SAHNENİN KENARINA VURMADAN BAŞLAMAM
- Ritüel değil ama sahneye çıkmadan önce yaptığım bazı şeyler var. Mesela her seferinde kulağımı çekip sahnenin kenarına vurarak çıkıyorum oyuna.
BİLEREK VE İSTEYEREK ÇOK TAVİZ VERİRİM
- Evet ben taviz veririm, çünkü uzlaşmalar çağından geçiyoruz. Aynı çatının altında barış içinde yaşamasını öğrenmek için, bilerek isteyerek çok taviz veririm
AŞK İKİ KİŞİLİK BİR DEVRİMCİ ÖRGÜT
- Aşk bir muhalif karşı duruştur. İki kişilik bir devrimci örgüt, bir meydan okuma halidir. Düzenin paçanı kaptığı noktalardan kendini kurtarıp, düzene de faydası olacak bir biçimde bir yenilik yaratma hali. İki kişi elele veriyor ve dünyaya meydan okuyor. Bir mutluluk yuvası yaratacaklarını, kendilerini ve herşeyi değiştirebileceklerini iddia ediyorlar. Aşk en büyük iddialardan birisidir. Buna soyunmayı göze alan insanoğlu kendini de yeni baştan yaratmayı göze almalıdır.
İCAT ÇIKARMA DİYE BÜYÜTÜLDÜK SONRA BİZDEN İCAT İSTENDİ
- Bizler hepimiz eğitim sistemi kurbanlarıyız bu memlekette. İlkokullarda, ortaokullarda, liselerde... Bir kısmı kalktı geldi üniversite kapılarına, içeri almıyorlar. Gençliğin yarısı telef oluyor içeri giremiyor, girebilenler formatlatmışlar kendilerini, ya da düzen o hale getirmiş. Her düzen her sistem bireye saldırır; yapma, etme, başka renkler olduğunu düşünme, kurcalama, ezberle, çalış, kurallara uy, icat çıkarma! Ve bitiriyorsun okulu hayatın içine atılıyorsun sana söyledikleri ilk laf ‘icat çıkar.’ Nasıl çıkaracaksın? İçindeki bütün yaratıcı, özgür yan sistem tarafından elinden alınmış. Bu tehlikeyi bilerek kendinizi yeni baştan yaratmanız gerekiyor.
- Direnenler, başkaldıranlar, kendilerini yeniden keşfetmeye çalışanlar, dersi iki yüzünden de okumayı, aynaya iki tarafından da bakmayı becerenler yaşamda fark yaratıp başarılı olacaklar.
İZ BIRAKMAK İSTEYEN ÇOK İNSAN VAR
- Sistem yaratıcılığa da saldırır. Popüler olmamış, ortaya çıkmamış ama yazan, çizen, düşünerek yaşama meydan okumaya çalışan örneğin bir sürü öğretmen var onların yazdıkları kitaplar ortaya bile çıkmıyor. Bazı dergilerde belki şiirleri yayınlanıyor, geçiyor gidiyor unutuluyor... Ciddi bir şekilde Türkiye’de yazan, çizen, besteleyen, düşünen, yaşamdan geçerken bir iz bırakmak isteyen çok insan var.
SEZEN, ANLAYAN, ANLAMLANDIRAN İNSAN YARATAN İNSANDIR
- Sen ama gözlükleri takıp, önünü görmeme konusunda ısrarcıysan sana hiçbirşey yol gösteremez. Sezeriz, anlarız, davranışı, yürüyüşü, kılığı, kıyafeti, elindeki yüzüğü, bileziği bile okuruz biz insanların. Gözlemleyen, dünyaya bakan insan zaten yaratan insandır. Anlayan, anlamlandıran, karşı gerçeğin peşine takılmış olan insandır.
SEYİRCİLER BİZİM MESLEKTAŞLARIMIZ
- Seyirciler oyundan sonra tiyatrodan kendi dünyalarıyla ilintili ipuçları elde edip daha aydınlanmış, daha zenginleşmiş olarak çıktıkları için, onlar bizim meslektaşlarımız.Birlikte yapıyoruz bu işi.
- Seyirci farklı bir akarsudur, biz farklı bir akarsuyuz. Perde açıldığı zaman nehirler birleşiyor başka bir tarafa doğru akmaya başlıyor. Ben her akşam gelen seyirciyle birlikte farklı bir yolculuğa çıkıyorum. Manen zenginleşmiş, sabah baktığımızdan farklı bir biçimde dünyaya ve kendimize bakarak çıkıyoruz tiyatrodan.
- Hem iş hem özel hayatımda çok hata yaptım. Ama ben hatalarımın üniversitelerinden mezun olmuş bir adamım. Onlardan çok şey öğrendim ve onlardan öğrendiklerimle yaşamımı nasıl farklı bir geleceğe taşırım diye çok düşündüm. Bundan sonra o hataları yapmamak için tedbirleri alıyorum.
O KIZIN PENCERİSİNİN ALTINDA BEKLEYEN SERSERİ BEN OLAMAM
- Hepimiz içimizde tanımadığımızı iddia ettiğimiz adamlarla birlikte geçiyoruz bu yaşamdan. Bu bana çok aykırı geliyor. Ben bunun yaptığını hiçbir zaman yapmam, ben bu şekilde düşünmem diyen insanlar kendilerine dönüp baktıkları zaman, içlerindeki adamlarla karşı karşıya kaldıklarında, hele ki belirli bir yaşa ilerleyince ‘o 15 yaşındaki kızın penceresinin altında bekleyen serseri ben olamam’ der. Ama sensin o serseri, sen bekliyordun o camın altında. O okuldan kaçan adam da sendin, ‘bir hayat kurayım, evleneyim, çocuğum olsun’ diyen de. Ve sonra kafayı yemiş,’biraz da kaçak elektrik mi kullansam’ diye ortada dolaşan da sensin. O yüzden öteki dediğimiz aslında biziz. Kendimizle el sıkıştığımızda belki o zaman ülkedeki barışı gerçekleştirebilecek ciddi bir ruh haliyle birbirimizle diyalog kurabileceğiz.
BOZUK DÜZENDE DÜZGÜN HAYAT OLMAZ
- Ülke olarak siyasal konularda hassas bir dönemden geçtiğimiz için, herkes öbürünün söylediğinin tersini düşündüğü için, milliyetçilik bir parça fazla kontrolsüz bir biçimde yükselen bir değer haline geldiği ve akıl zaman zaman devreden çıktığı için, siyasal konularda televizyonda üstelik de RTÜK denetimi filan varken çok sert bir biçimde tartışmalar yapmak, siyasi konulara girmek istemiyorum. Bütün sorulara şu şekilde cevap vereceğim, ‘Bozuk düzende düzgün hayat olmaz’. Herşeyin temelinde bu yatıyor.
GÖZE GÖZ DİŞE DİŞ TARTIŞILMALI
- Düzenin yamuk yanlarını elden geçirip düzeltme konusunda kendimizi sınama döneminden geçiyoruz. Türkiye’de ciddi bir biçimde değişiklik yaratılması için her siyasal kanattan insan ağırlığını koyarak bütün meseleleri göze göz dişe diş tartışmalı. Umarım bundan aynı çatının altında farklı yaşam modellerinin var olabileceği bir format çıkarırız.
SONUNDA UZLAŞILACAK VE BARIŞ OLACAK
- Barıştan yanayım. Bu çağda aklı başında her insan, her ülkede barıştan yana olduğunu söyleyebilir. Siyasetçiler kendi alanlarında kendilerine oy veren insanlara karşı risk alarak çeşitli gerilimlerin içinden geçiyorlar ama zaman ve koşullar birbirlerini anlayarak onları yumuşak bir iniş yapmaya mecbur bırakacaktır. Sonunda uzlaşılacak ve sonunda barış olacak, ben buna inanıyorum.
BİZ ATEŞİN İÇİNDEN GELDİK BUGÜNÜN ŞARTLARINDAN ŞİKAYET ETMİYORUM
- 1980 darbesinden önce Aydın’da saldırıya uğradım. Faşistler beni paramparça ettiler. Bıçakladılar, bütün kaburgalarım kırıldı. Suçum da sadece oyun oynamaktı. Tedavi döneminden sonra İzmir Fuarı’nda sahneye çıktım, karşımda 2 bin kişi var. 2 bin kişinin birden bana saldıracağını düşünüyorum. Kötü bir ruh hali, tedavilik vaziyetteyim. Diyorum ki kendime ya bunu burada yeneceksin ya da bir daha sahneye çıkamazsın. Zor bir oyundu ama o ruh halini yendim.
- Konuşanı, yazanı, siyaset yapanı... Biz ateşin içinden geçerek geldik buraya. O yüzden bugünkü olumsuz şartlardan şikayet edildiği zaman ben daha sakin yaklaşıp bakmasını öğrendim, şikayet etmiyorum.
ŞEHİR TİYATROLARI’NDA YANLIŞTAN DÖNÜLECEK
- Gayet tabii ki her türlü müdahaleye karşıyım. Tiyatroları tiyatrocuların yönetmesini, Şehir Tiyatroları’nda yeni yapılan yönetmeliğin değişmesini istiyorum. Çünkü Şehir Tiyatrosu ne oradaki oyuncuların, ne de belediyenin malı. Şehir Tiyatrosu bizim, İstanbul halkının malı. Orası yeniden seyirci yetiştiren, genç yazarlara olanak sağlayan bir tiyatro olsun. Zaman içerisinde yanlış noktadan geriye dönülecek. Akil adamlardan kurulmuş bir heyetle birlikte Şehir Tiyatroları Tüzüğü’nün Devlet Tiyatroları Yasası’nın günümüze uydurulması gerek.
SANAT MUHAFAZA ETMEK İÇİN VAR
- Sanat zaten muhafaza etmek için var. Yapısı itibariyle sanat muhafaza eder, korur. Yazılı ve yazısız bütün kültürleri korur. Çünkü değiştirmek zorundadır ve muhafaza etmediğin birşeyi değiştiremezsin. Onu eski, tozlu, modası geçmiş, bugün birşey söylemeyen halinden çıkarıp günün insanına ulaştıracak bir biçimde yeniden yaratmak zorundasın.
KEMALİST FELSEFE YENİDEN GÖZDEN GEÇİRİLİP BİZE IŞIK TUTMALI
- Kemalist felsefe ülkemizi kurulduğu günden beri ayakta tutan bir tutkal vazifesini görmüştür. Ama tabii ki zamanla eskimiş yanları vardır. Yeniden gözden geçirilerek bugüne uygun, bize daha çok yardım edici bir hale getirilmeli. Kemalist felsefe yolumuza ışık tutacak bir fenerdir, bu fenere dikkat etmek gerek.
BİR YANDAN ‘IN YOUR FACE’ DİĞER YANDAN DANDİK DİZİLER OLMAZ
- Ülkemizde ’in your face’ diye bir tiyatro akımı başladı. In your face müzikteki punk akımın tiyatroya uzamış hali. Çok marjinal, çok anarşist, çok başkaldırıcı bir duruş. Dünyaya bir meydan okuma tavrı. Bu tavrın içinde olan insanlar, hem in your face akımının temsilcisi olduğunu iddia edip, hem de bir yandan gidip dandik televizyon dizilerinde rol arıyorlarsa, -benim de bir dönem yaptığım gibi- en palas işleri yapıyorlarsa, durup kendilerine bir çekidüzen vermeleri gerekir. Ben bu boşluğun yayılacağını ve herkesin -mış gibi- yapmaya başlayacağını düşünüyorum ki bu kötü birşey. Bir duruşu taşıyabileceksek o duruşu giyinmeliyiz. Ben hiçbir zaman taşıyamayacağım bir görüşü giyinmedim.
GENÇ OYUNCULAR KENDİLERİNİ GELİŞTİRMEK İSTEMİYOR
- Metodlar öğrenilebilir ama oyuncu bir papağan değildir. Yazarın yazdığı sözleri ezberleyip tekrar etmekten çıkarıp, oyunculuk işine soyunmuş insanların kendilerinden birer tiyatro insanı, bir sanatçı çıkarmaları gerekir. Birçok genç arkadaşın bu konuda kendilerni geliştirmek istemediklerini görüyorum.
NEDEN DİZİLERDE OYNAMIYORUM?
- Hergün bir dizi senaryosu geliyor bana. İstersem çıkar oynarım bir dizide ama ben öyle bir havada değilim diyorum.
İŞİNİ KÖTÜ YAPIYORSAN GELMEZLER KÖTÜ GÖMLEĞİ DE ALMIYORLAR
- Ülkemizde bu aralar tiyatrolar çok iyi gidiyor. Tıklım tıklım dolu. Şikayet edenler olabilir ama işini kötü yapıyorsan sana gelmezler arkadaşım. Kötü gömleği, pantolonu da almıyorlar. Sen de bu işi beceremiyorsan, kendi beceriksizliğini mesleğe yüklemeyeceksin. Hem özel, hem de ödenekli tiyatrolardaki doğru düzgün projeler tıklım tıklım dolu oynuyor.
GAZETE SAT, LİMON SAT 20 LİRA BİLET PARASI BUL
- Özel tiyatroların bilet fiyatları pahalı geliyor olabilir ama tiyatro tutkunuysan Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatroları 3-5 liraya oyun oynuyor. 3 liraya da bilet alıp tiyatroya gidemiyorsan o senin sorunun. Biz de öğrenci biletini en ucuz 20 liraya satabiliyoruz. E 20 lirayı da bul. Sabah gazete sat, mandalina, limon sat. Ben su satmıştım. Tiyatro bileti param yoktu ilk oyuna öyle gitmiştim. Sen de yap gel arkadaş. Artık onu da yapamıyorsan benim çarem yok başka.
ASIL İŞİM AŞÇILIK
- Kafam kızdığı zaman oyunculuk, hocalık hepsi palavra benim asıl işim aşçılık, onda iddialıyım diyorum. Çok iyi reçel yaparım. Her çeşit reçeli yapıyorum. Reçel bir uzmanlık işi öyle yabana atılacak bir şey değil.
ARMUTLU KEREVİZ TARİFİ
- Armutlu, mandalinalı kereviz çok güzel bir yemek. Ben hep yaparım. Tarifi de şöyle;
kerevizleri hafif yağda çevirin, sarımsağı, soğanı koyun. Mandalinaları kabuğuyla birlikte dörde bölüp içine atın. Bir ufak kapta bal, biraz konyak, yoksa viski ve tane hardal koyun, tam pişmeye yakın da armutları ekleyin. Sonra da oturup parmaklarınızı yiyin.
AŞK ACISININ EN İYİ İLACI REÇEL YAPMAK
- Geçmiş yıllarda derin bir aşk macerası kötü sonuçlanınca hayata küsmüş bir vaziyette bahçede oturuyorum, üst katta oturan komuşum bana dedi ki; " Çocuğum böyle kendi kendini yemek olmaz, bu iş bitmiş sen bununla yüzleş. Aşk acısına en iyi gelen ilaç reçel pişirmektir, çünkü reçel pişirirken başka birşey düşünemezsin, onun başında duracaksın, devamlı karıştıracaksın" dedi. Ben onun üzerine reçel işine girdim. Ne yapacağım ben bunları dedim? “Kavanozlar alıp mahalleye dağıtacaksın” dedi. Pişirdim mahalleye dağıttım reçelleri ve bir hafta sonra başka biriyle tanışmış başka bir ilişkiye başlamıştım. Yani bütün mahalle biliyor benim durumumu, reçel dağıtmaya başlayınca anlıyorlar ki bunalıma girmiş bu.
KULAĞIMI ÇEKİP SAHNENİN KENARINA VURMADAN BAŞLAMAM
- Ritüel değil ama sahneye çıkmadan önce yaptığım bazı şeyler var. Mesela her seferinde kulağımı çekip sahnenin kenarına vurarak çıkıyorum oyuna.
BİLEREK VE İSTEYEREK ÇOK TAVİZ VERİRİM
- Evet ben taviz veririm, çünkü uzlaşmalar çağından geçiyoruz. Aynı çatının altında barış içinde yaşamasını öğrenmek için, bilerek isteyerek çok taviz veririm
AŞK İKİ KİŞİLİK BİR DEVRİMCİ ÖRGÜT
- Aşk bir muhalif karşı duruştur. İki kişilik bir devrimci örgüt, bir meydan okuma halidir. Düzenin paçanı kaptığı noktalardan kendini kurtarıp, düzene de faydası olacak bir biçimde bir yenilik yaratma hali. İki kişi elele veriyor ve dünyaya meydan okuyor. Bir mutluluk yuvası yaratacaklarını, kendilerini ve herşeyi değiştirebileceklerini iddia ediyorlar. Aşk en büyük iddialardan birisidir. Buna soyunmayı göze alan insanoğlu kendini de yeni baştan yaratmayı göze almalıdır.
İCAT ÇIKARMA DİYE BÜYÜTÜLDÜK SONRA BİZDEN İCAT İSTENDİ
- Bizler hepimiz eğitim sistemi kurbanlarıyız bu memlekette. İlkokullarda, ortaokullarda, liselerde... Bir kısmı kalktı geldi üniversite kapılarına, içeri almıyorlar. Gençliğin yarısı telef oluyor içeri giremiyor, girebilenler formatlatmışlar kendilerini, ya da düzen o hale getirmiş. Her düzen her sistem bireye saldırır; yapma, etme, başka renkler olduğunu düşünme, kurcalama, ezberle, çalış, kurallara uy, icat çıkarma! Ve bitiriyorsun okulu hayatın içine atılıyorsun sana söyledikleri ilk laf ‘icat çıkar.’ Nasıl çıkaracaksın? İçindeki bütün yaratıcı, özgür yan sistem tarafından elinden alınmış. Bu tehlikeyi bilerek kendinizi yeni baştan yaratmanız gerekiyor.
- Direnenler, başkaldıranlar, kendilerini yeniden keşfetmeye çalışanlar, dersi iki yüzünden de okumayı, aynaya iki tarafından da bakmayı becerenler yaşamda fark yaratıp başarılı olacaklar.
İZ BIRAKMAK İSTEYEN ÇOK İNSAN VAR
- Sistem yaratıcılığa da saldırır. Popüler olmamış, ortaya çıkmamış ama yazan, çizen, düşünerek yaşama meydan okumaya çalışan örneğin bir sürü öğretmen var onların yazdıkları kitaplar ortaya bile çıkmıyor. Bazı dergilerde belki şiirleri yayınlanıyor, geçiyor gidiyor unutuluyor... Ciddi bir şekilde Türkiye’de yazan, çizen, besteleyen, düşünen, yaşamdan geçerken bir iz bırakmak isteyen çok insan var.
SEZEN, ANLAYAN, ANLAMLANDIRAN İNSAN YARATAN İNSANDIR
- Sen ama gözlükleri takıp, önünü görmeme konusunda ısrarcıysan sana hiçbirşey yol gösteremez. Sezeriz, anlarız, davranışı, yürüyüşü, kılığı, kıyafeti, elindeki yüzüğü, bileziği bile okuruz biz insanların. Gözlemleyen, dünyaya bakan insan zaten yaratan insandır. Anlayan, anlamlandıran, karşı gerçeğin peşine takılmış olan insandır.
SEYİRCİLER BİZİM MESLEKTAŞLARIMIZ
- Seyirciler oyundan sonra tiyatrodan kendi dünyalarıyla ilintili ipuçları elde edip daha aydınlanmış, daha zenginleşmiş olarak çıktıkları için, onlar bizim meslektaşlarımız.Birlikte yapıyoruz bu işi.
- Seyirci farklı bir akarsudur, biz farklı bir akarsuyuz. Perde açıldığı zaman nehirler birleşiyor başka bir tarafa doğru akmaya başlıyor. Ben her akşam gelen seyirciyle birlikte farklı bir yolculuğa çıkıyorum. Manen zenginleşmiş, sabah baktığımızdan farklı bir biçimde dünyaya ve kendimize bakarak çıkıyoruz tiyatrodan.