26 Nis 2011 09:32
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:16
ALİ KAPTAN'IN CEMİLE'YE TECAVÜZÜ CAN DÜNDAR'I NEDEN İSYAN ETTİRDİ?
Bu insanların “kurmaca Cemile”yi sahiplendiği kadar “gerçek Ayşe”ye sahip çıkmamasına ne demeli?
Ali Kaptan, Cemile ve tecavüze dair
Ali Kaptan her zamanki gibi sarhoştu. Boşandığı eşinin evine destursuz girdi.
Çocukların okulda olmasını, küçük Osman’ın dışarıda oynamasını fırsat bildi.
Ve boşandığı karısı Cemile’ye döve döve tecavüz etti.
Osman eve döndüğünde annesini yaralar içinde yerde buldu.
Ve ertesi gün söylenenlere bakılırsa “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”nin son bölümündeki bu sahne, “dizinin fanatiklerini bile isyan ettirdi.”
* * *
İyi de, bu sahnede isyan eden yüz binlerden birkaç yüzünün bile kocasının tecavüzü ve dayağı sonucu öldürülen Ayşe Paşalı olayında müdahil olmamasına, “kurmaca Cemile”yi sahiplendiği kadar “gerçek Ayşe”ye sahip çıkmamasına ne demeli?
Tembellik mi?
TV karşısında çekirdek çitlerken keş Ali’ye “Boyun devrilsin” diye beddua etmenin, mahkeme kapısında aile içi şiddeti protesto etmekten daha güvenli olmasından mı?
Yoksa “Diziler göstermese gerçek hayatta da şiddet olmaz” yanılgısından mı?
* * *
Öfkeli izleyiciler internete dalıp “Bu manyak nesil işte böyle yetişiyor” diye kazan kaldırmış.
Yumurta-tavuk hikâyesi...
Şiddet, diziden beslenmiyor ki; dizi, şiddetten besleniyor.
Kadına şiddet, “Zaman Öyle Bir Geçmeden” önce de vardı.
Televizyondan önce de...
Hatta elektriğin icadından önce de...
Senarist, evlerin çoğunda yaşananı teşhir ediyor.
Bunu yazdığı için eleştirilebilir mi?
Öyle bakılırsa ne uyuşturucunun filmi çekilebilir; ne ensestin, ne terörün...
Çekilse de o, sanat eseri olmaz, ahlak dersi olur.
Sanıldığı gibi tedavi edici bir etki de yapmaz.
* * *
Aynayı taşlıyoruz.
Kadın, evde nemrut babasına, komşunun belalı kocasına, okulun dayakçı hocasına duyduğu öfkeyi Ali Kaptan’dan çıkarıyor.
Cemile’ye gözyaşı dökerken de kendi mağduriyetine ağlıyor.
“Ölçü iyi ayarlanmalı” diye yazmış izleyiciler...
İyi de; kim verecek bu ayarı?
RTÜK mü?
Seyirci anketi mi?
Kanal mı?
Hiçbirinin buna hakkı yok ki?
RTÜK, olsa olsa yaş sınırı getirebilir, küçükler için uyarı koyabilir; Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yaptığı gibi “Destek vereyim, bu durumdaki kadınların haklarından da bahset, çözüm yolunu da göster” pazarlığı yapılabilir.
Kaldı ki dizi, müptelalarının iyi bildiği gibi, Cemile’nin kişiliğinde çok güçlü bir kadın karakter yarattı.
* * *
Hoş, o müptelalardan biri olarak ben de dizide -biraz da zorlamayla- nicedir acı eşiğinin bir hayli aşıldığını düşünüyorum.
Baştaki lezzeti veren dönem havasının neredeyse tamamen bir yana bırakıldığını, toplumsal fonun ortadan kalktığını ve dizinin, döktürdüğü gözyaşında boğulma tehlikesine düştüğünü görüyorum.
Ama tecavüz sahnesi beni rahatsız etmedi.
Gerçekçiydi.
Fatmagül’deki gibi piyasada ticarete de dökülmedi.
Şöyle düşünün:
Hangi senarist, 4 ergin evladın annelerinin ardından peş peşe kendilerini ipe çekişini hayal edip yazabilirdi ki?
Zalimlikte hiçbir senarist hayatla yarışamaz.
Deva bulunması gereken de o; onu anlatanlar değil...
Can Dündar / Milliyet
Ali Kaptan her zamanki gibi sarhoştu. Boşandığı eşinin evine destursuz girdi.
Çocukların okulda olmasını, küçük Osman’ın dışarıda oynamasını fırsat bildi.
Ve boşandığı karısı Cemile’ye döve döve tecavüz etti.
Osman eve döndüğünde annesini yaralar içinde yerde buldu.
Ve ertesi gün söylenenlere bakılırsa “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”nin son bölümündeki bu sahne, “dizinin fanatiklerini bile isyan ettirdi.”
* * *
İyi de, bu sahnede isyan eden yüz binlerden birkaç yüzünün bile kocasının tecavüzü ve dayağı sonucu öldürülen Ayşe Paşalı olayında müdahil olmamasına, “kurmaca Cemile”yi sahiplendiği kadar “gerçek Ayşe”ye sahip çıkmamasına ne demeli?
Tembellik mi?
TV karşısında çekirdek çitlerken keş Ali’ye “Boyun devrilsin” diye beddua etmenin, mahkeme kapısında aile içi şiddeti protesto etmekten daha güvenli olmasından mı?
Yoksa “Diziler göstermese gerçek hayatta da şiddet olmaz” yanılgısından mı?
* * *
Öfkeli izleyiciler internete dalıp “Bu manyak nesil işte böyle yetişiyor” diye kazan kaldırmış.
Yumurta-tavuk hikâyesi...
Şiddet, diziden beslenmiyor ki; dizi, şiddetten besleniyor.
Kadına şiddet, “Zaman Öyle Bir Geçmeden” önce de vardı.
Televizyondan önce de...
Hatta elektriğin icadından önce de...
Senarist, evlerin çoğunda yaşananı teşhir ediyor.
Bunu yazdığı için eleştirilebilir mi?
Öyle bakılırsa ne uyuşturucunun filmi çekilebilir; ne ensestin, ne terörün...
Çekilse de o, sanat eseri olmaz, ahlak dersi olur.
Sanıldığı gibi tedavi edici bir etki de yapmaz.
* * *
Aynayı taşlıyoruz.
Kadın, evde nemrut babasına, komşunun belalı kocasına, okulun dayakçı hocasına duyduğu öfkeyi Ali Kaptan’dan çıkarıyor.
Cemile’ye gözyaşı dökerken de kendi mağduriyetine ağlıyor.
“Ölçü iyi ayarlanmalı” diye yazmış izleyiciler...
İyi de; kim verecek bu ayarı?
RTÜK mü?
Seyirci anketi mi?
Kanal mı?
Hiçbirinin buna hakkı yok ki?
RTÜK, olsa olsa yaş sınırı getirebilir, küçükler için uyarı koyabilir; Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın yaptığı gibi “Destek vereyim, bu durumdaki kadınların haklarından da bahset, çözüm yolunu da göster” pazarlığı yapılabilir.
Kaldı ki dizi, müptelalarının iyi bildiği gibi, Cemile’nin kişiliğinde çok güçlü bir kadın karakter yarattı.
* * *
Hoş, o müptelalardan biri olarak ben de dizide -biraz da zorlamayla- nicedir acı eşiğinin bir hayli aşıldığını düşünüyorum.
Baştaki lezzeti veren dönem havasının neredeyse tamamen bir yana bırakıldığını, toplumsal fonun ortadan kalktığını ve dizinin, döktürdüğü gözyaşında boğulma tehlikesine düştüğünü görüyorum.
Ama tecavüz sahnesi beni rahatsız etmedi.
Gerçekçiydi.
Fatmagül’deki gibi piyasada ticarete de dökülmedi.
Şöyle düşünün:
Hangi senarist, 4 ergin evladın annelerinin ardından peş peşe kendilerini ipe çekişini hayal edip yazabilirdi ki?
Zalimlikte hiçbir senarist hayatla yarışamaz.
Deva bulunması gereken de o; onu anlatanlar değil...
Can Dündar / Milliyet