08 Tem 2015 14:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:43

Ali Bayramoğlu'ndan 'döneklik' iddialarına cevap!

"Tayyip Erdoğan'ın Gezi’deki tavrı beni AKP’nin dışına itti" açıklaması ile gündem olan Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, iktidar çevrelerinden gelen sert eleştirilere köşesinden cevap verdi.

Marketing Türkiye dergisine verdiği "Recep Tayyip Erdoğan'ın Gezi’deki tavrı beni AKP’nin dışına itti" açıklaması ile bomba etkisi yaratan Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, kendisine yöneltilen sert eleştiriler için bugün Yeni Şafak'ta yayınlanan köşe yazısında cevap verdi.

Bayramoğlu,"Fikri çerçeveden uzak, iktidarı koruma amacı üstlenmiş kişiler iktidara yakın bazı gazete ve televizyonlar AK Parti'nin bülteni, hatta liderlerin şahsi gündem gazetesi görüntüsünü taşıyor" diye cevap verdiği eleştiriler için, "Bu, hem ülke hem AK Parti için görülmesi ve giderilmesi gereken devasa bir sorundur…" ifadesini kullandı.

SÖYLEDİKLERİ ÇARPITILDI MI?

"Marketing Türkiye dergisine verdiğim bir söyleşiden, önce bizzat bu derginin sitesi, sonra diğer siteler tarafından seçilen ifadeler, öne çıkarılan fikir ve uslüp bana dair bir melodiyi yansıtmıyordu. " diyerek söylediklerinin kasti olarak da farklı yansıtıldığını ima eden Bayramoğlu, "Bu söyleşinin büyük bir kısmında AK Parti'ye ilişkin yukarıda özetlediğim, bu köşede sayısız kere ifade ettiğim tavrımı tekrarlamıştım oysa. MİT manşetiyle ilgili söylediklerimin benzerini, hatta fazlasını bir çok televizyon programında ifade etmek yanında, Yeni Şafak'taki “Suç Duyurusu” başlıklı yazıda dile getirmiştim." diyerek kendini savundu.

O SÖYLEŞİDE NE DEMİŞTİ?

Bayramoğlu, Marketing Türkiye Dergisi’nden Ferruh Altun’a yaptığı açıklamada, MİT tırları haberleriyle ilgili Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın doğru davrandığını ve yayınlamamanın ahlaksızlık olacağını söylemişti. Bayramoğlu, “MİT tırlarının görüntüleri bana gelseydi ve yayın yönetmeni olsaydım yayınlardım. Eğer böyle bir haberin doğruluğundan eminseniz onu yayınlamamak ahlaksızlık olur” demişti.

İşte Bayramoğlu'nun o yazısından çarpıcı satırlar:

Seçimlerin toplumda biriken gerginliği bir ölçüde azalttığı önemli bir varsayım. Son 13 yıldaki diğer sonuçlardan radikal bir fark taşıyan seçim tablosu siyasi aktörlerin şapkayı masaya koyması, toplum ve siyaset ilişkilerinin geleceğini değerlendirmesi bakımından bir kilometre taşı oluşturdu. Buna doğal bir törpülenme evresi de diyebiliriz.

Ancak gerginliğin izleri ve keskin inançlılar arasındaki mücadele hala sürüyor. Bunu, “kestirme algı”, “kişilik katli” ve “araçsallaştırma” gibi mücadele araçları üzerinden anlayabiliyoruz.

"17-25 ARALIK DARBESİ.."

Örneği kendimden vereyim. AK Parti iktidarının ilk gününden bu yana bu iktidarın dönüşüm projesini, politikalarının anlamlı ve önemli bulduğum her noktasını savundum. Buna karşın yanlış gördüğüm her noktasını da eleştirdim. Destek ve eleştirinin iç içe geçtiği olduğu anlar oldu. 17-25 Aralık darbesi yolsuzluk hadisesini, yolsuzluk meselesi darbe fiilini benim gözümde ortadan kaldırmadı, örneğin.

Bunları bu köşede, televizyon programlarında, söyleşilerde yaptım.

2013 sonrası Gezi olayları, iktidardaki şahsileşme eğilimi, cemaate yönelik tedbirlerle gelen otoriter dalga, iktidar çevrelerinin tek faktörlü üst akıl mantığı karşısında eleştiri dozum arttı, zaman zaman sert bir dil kullandım. Ancak bugün hala, AK Parti'nin en önemli taşıyıcı olduğunu, kimi sivriliklerini törpülerse ülkeye fayda sağlacak asli siyasi aktör olduğunu düşünüyor ve söylüyorum.

"OTORİTERLEŞMENİN GÖSTERGESİ..."

Ne ilginçtir, keskin inançlılar dünyasında ana ekseni, “destek” değil “eleştiriler” oluşturur. Ya mutlak eleştiri, hatta sövgü ya “hiç” eleştiri, hatta övgü beklentisinin kriter haline gelmesi zihniyet otoriterleşmesinin bir göstergesidir.

Nitekim AK Parti'ye yönelik her eleştirim (pek çok başka kişiye yapıldığı gibi) bunları sanki ilk kez ifade ediyormuşum, arzulanan ya da korkulan bir kopuş yaşıyormuşum muamelesi görerek araçsallaştırıldı, siyasi kavgalarda kullanıldı. Bu yapılırken (yine başka pek çok kişinin başına geldiği gibi) sosyal medyadaki “cımbızla-abart-kopyala-yapıştır” yönteminin de katkısıyla, tek cümleye sıkıştırılan kestirme bir algı üzerinden, tek fikirlik keyfi spotlarla yazı ve analizlerin melodisi bozuldu, armonisi tahrif edildi ve indirgemeci bir okumaya tabi kılındı.

DERGİYİ DE ELEŞTİRDİ

Buna dün bir kez daha tanık oldum.

Marketing Türkiye dergisine verdiğim bir söyleşiden, önce bizzat bu derginin sitesi, sonra diğer siteler tarafından seçilen ifadeler, öne çıkarılan fikir ve uslüp bana dair bir melodiyi yansıtmıyordu.

Muhalifler, cemaatçiler, fanatik taraftarlar bu melodiden hareketle sosyal medyada kestirme algı üzerinden kopuş, dönüş, ihanet gibi tabirlerle bir rüzgar estirdiler.

Bu söyleşinin büyük bir kısmında AK Parti'ye ilişkin yukarıda özetlediğim, bu köşede sayısız kere ifade ettiğim tavrımı tekrarlamıştım oysa. MİT manşetiyle ilgili söylediklerimin benzerini, hatta fazlasını bir çok televizyon programında ifade etmek yanında, Yeni Şafak'taki “Suç Duyurusu” başlıklı yazıda dile getirmiştim.

"KABUL ETMELİYİM Kİ YENİ BİR HUSUS VAR..."

Marketing Türkiye'deki söyleşide kabul etmeliyim ki yeni bir husus var. Basın üzerine, doğrusu siyasi iktidara yakın duran bir basın alanı üzerine, bu alanın basın sektörüne yaptığı etkiler üzerine bir husus bu.

Ülkedeki son bir kaç yılın iç savaş ruh halinin en somut yansıması basın üzerine oldu. İktidar kavgaları, darbe endişeleri, komplocu açıklama eğilimleri özellikle AK Parti'ye yakın gazete ve televizyonların pek çoğunu keskin muhalefetinki gibi tektipleştirdi. Dışa dönük savunma ve mücadele öne çıkarılırken içe dönük eleştiriler yok denecek kadar sınırlandı.

Bu, basında kalite, özgürlük fikri, için doğru ve demokratik olmayan bir modeldir.

"LİDERLERİN ŞAHSİ GÜNDEM GAZETESİ..."

Ayrıca onu üreten yapıya da zarar verir. Nitekim bugün basında iktidara yönelik bir uyarı sisteminin olmaması, siyasetçinin istemediği soruların sorulmadığı bir yapının egemenliği AK Parti'ye de zarar veriyor. AK Parti'ye eleştiride sınırlama ve merkezi bir kontrol sistemi bu siyasi partinin bağışıklık sistemini zayıflatıyor. Uyarı sistemini yok eden bir siyasi parti kendi sonunu da hazırlar. Sadece organik aydınlar ve yazarlar ise faydadan çok zarar getirir. Nitekim bugün hedefe atış yapan, fikri çerçeveden uzak, iktidarı koruma amacı üstlenmiş kişiler iktidara yakın bazı gazete ve televizyonlarda öne çıkıyor. Böyle olunca bu yayınlar AK Parti'nin bülteni, hatta liderlerin şahsi gündem gazetesi görüntüsünü taşıyor.

Bu, hem ülke hem AK Parti için görülmesi ve giderilmesi gereken devasa bir sorundur…

Fırtına koparan söyleşinin serancamı budur…