Ali Bayramoğlu 14 Aralık kararını değerlendirdi! Dumanlı'nın serbest kalmasına sevindim!
Yeni Şafak gazetesi yazarı Ali Bayramoğlu, bugünkü yazısında 14 Aralık operasyonuyla dünkü mahkeme kararlarını değerlendirdi.
Paralel yapıyla mücadelede şeffaflık çağrısı yapan yazar
soruşturmaların cadı avına dönüşmesi riskine dikkat çekiyor.
"İddialar ne olursa olsun, Ekrem Dumanlı’nın dün serbest
bırakılması mutluluk vericiydi, Hidayet Karaca‘nın tutuklanması ise
üzüntü verici..." diyerek yazısına başlayan Bayramoğlu, hükümeti
eleştirirken bu yapıyla mücadelede izlenmesi gereken yolu
anlatıyor:
SORUŞTURMA NEDEN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN İHLALİ
OLSUN
"İki gün önce yazdım:
“Demokratik bir ülkede, ülkenin önde gelen bir gazetesi ile önde
gelen bir televizyonunun yöneticilerini ucu yayın politikalarına
dayanan bir soruşturmayla gözaltına almak (tutuklamak) doğal bir
durum değildir. Üstelik bu gazeteciler muhalif konumdaysalar,
takibata uğrama biçimleri, takibata uğrama nedenini gölgede
bırakır.
Ancak “siyasi gerçek” bundan ibarettir demek mümkün müdür?
Türkiye büyük bir sorunla uğraşıyor. Karşımızda çapı son derece
geniş, devletin türlü kademelerine yayılmış, yargı kararlarını,
hatta siyasi uygulamaları yönlendirme gücüne sahip, kanuni
yetkilerini gayri meşru istikamette kullanan, dinleme, takip ve
şantajı kural haline getiren bir doku var. Bu doku bugün muhalif
tavrının, yolsuzluk dosyalarının ve yargı bağımsızlığının arkasına
gizlenerek, bunları kullanarak kendisi, yapısı ve hedefleri
açısından gayri meşru bir duruşu temsil ediyor.
Demokrasi ve hukuk devleti kelimelerini telaffuz ettiğimiz anda,
temel sorunumuz bu durum olmak zorunda değil midir?
Siyasi iktidar muhaliflerinin, bu yapı “muhaliftir, yolsuzlukları
ortaya çıkarmıştır, takibata uğramaktadır” diyerek onun ölümcül
boyutlarını görmezden gelmeleri, daha da öte sivil bir doku ilan
etmeleri, demokratik muhalefetin taşıyıcısı, hatta sembolü haline
getirmeleri kabul edilebilir bir durum mudur?
Enformel bir dokunun çapı bu denli geniş olunca, onunla mücadelenin
de şaşırtıcı noktalara ilerlemesi kaçınılmaz olur. Zaman ve
Samanyolu’na yapılan müdahale (gözaltına alınma biçimi ve tutuklama
tümüyle yanlış olmakla birlikte) bu durumun bir sonucu olamaz mı?
Bu gazete ve televizyon cemaatin emniyetçileriyle ve yargıçlarıyla
işbirliği içinde planlı, rol bölüşümüne dayalı bir davranış içine
giremez mi? Olabilir de, olmayabilir de... Ancak eğer bu mümkünse,
onlara yönelik (demokratik duyarlılığa ilişkin şekil şartlarını
yerine getiren) bir soruşturma neden basın özgürlüğünün ihlali
olsun?
Enformel dokunun devlet içine yerleşme biçimi, yerleştiği yerler ve
eylem tipi son derece kritik ve derinse, örneğin kolluk ve hukuk
gücünün (özetle en önemli asli devlet işlevlerinin) önemli bir
kısmını denetliyorsa, olağanüstü tedbirler almadan bu yapıyla nasıl
mücadele edersiniz? Olağanüstü her tedbir bu koşullarda
otoriterleşme, muhalefeti bastırma, susturma olarak yorumlanabilir
mi?
Ne var ki şu açık: Böyle durumlar (yani çap ve derinlik) sistem
üzerinde, bizde olduğu gibi olağanüstü tedbirler üzerinden,
otoriterleşme baskısı yapar.
Mesele bu baskıyı meselenin özünü unutmadan ve siyasal olarak
araçsallaştırmadan, kullanmaya kalkmadan savuşturmanın yollarını
bulmaktır.
Önemli olan burada olağanüstü tedbirlerin daimi bir özellik
kazanmaması, bu konuda demokratik ve paylaşımcı bir şeffaflığın
varlığıdır. Önemli olan adli süreçlerde hukuk devletinin şekli
şartlarının aşılmamasıdır. Önemli olan işin cadı avına
döndürülmemesi ve bu tür bir görüntü sunulmamasıdır."