"ALDATACAKSAN ALDAT ABLA YAYINA YETİŞECEĞİZ!"
Şöhretler endüstrisinin ünlüleri çok çalışkan.Dur durak bilmiyorlar.Kimisi poposunu açık bırakıyor,kimi karnındaki cenin hakkında saatlerce konuşuyor.Ekranlarda utanmazlık tatile çıkmış gibi.Aldatan kadın,aldanan erkek hasılı yok yok.
"ALDATACAKSAN ALDAT ABLA,YAYINA YETİŞECEĞİZ!"
Şöhretler endüstrisinin ünlüleri çok çalışkan. Dur durak bilmiyorlar. Kimisi poposunu açık bırakıyor, kimi karnındaki cenin hakkında saatlerce konuşuyor. Çocuk düşürmede tatlı bir rekabet yaşanıyor. Birbirlerine sataşıyor, boşandıkları eşleriyle kavga ediyorlar. Koskoca şehri İstanbul´da bütün eski sevgililer tesadüfen aynı yerde birbirlerine rastlıyorlar. Sanki ekranlarda utanmazlık tatile çıkmış gibi. Gerçeklerin kaybolduğu bir uydurmaca, kandırmaca kurgunun girdabında onlarla birlikte dönüp duruyoruz. `Kurallar, yasalar onlar için geçerli değil mi?´ dedirten maceralarını dinliyoruz, seyrediyoruz okuyoruz. Trafikle başı derde gireni var, kafayı çekip ayakta duramayanı, dayak atanı, dayak yiyeni, babasını reddeden, anasına kızan, rüyalarına keramet atfedileni, aldatan kadın, aldanan erkek hasılı yok yok. Ayıp, rezalet, şöhretle meczolmuş, birleşmiş. Utanç duyulması gereken davranışlar büyük bir yüzsüzlükle yok farz edilebiliyor, şöhretlere endüstri her gün yeni biyografiler imal ediyor. Bu endüstrinin kendine mahsus savunucuları dört koldan gerektiğinde müdafaaya geçiyor. Koskoca bir akademisyen bazen bir ayıbı demokratik hak, kişisel özgürlükle sarıp sarmalayabiliyor. Nedeni aşikar, endüstride yer almak, o da para kazanmak, şöhret olmak istiyor. Bazıları da bu çarkın içinde ceplerinde kırmızı kalemleri `düzeltmen´ olarak yerlerini alıyorlar. Düzeltmeler imla hatalarından öteye gitmiyor, sıkı mı dahası? Dünyada birincisi büyük yetenekler, ikincisi skandal, trajediden çıkan iki çeşit şöhret olduğu saptanmış. Bizde yetenek şöhret endüstrisinde yer bulamıyor, daha da kötüsü yeteneğin yerine skandal, trajedinin ikame edilmesi. Bu durumda; Gördüğüne inanmak mı, yoksa gerçeğin peşinde koşmak mı? İşte televizyon izleyicisinin karşısındaki yol ayrımı. Öte yandan kabul edelim ki bunca gazete, dergi, internet, TV kanallarını şöhretler endüstrisi besliyor. Peki şöhretler üzerinden yapılan haberleri genişletip toplumsal gerçekleri gündeme getirmek mümkün değil mi? Jackson olayında pedofilinin gündeme gelmesi gibi, yani bir nevi şöhretler gölgesinde asıl meseleleri tartışmaya açarak bir fayda sağlamak. Savaş Ay, Okan Bayülgen, Beyaz´ın programlarında yapmak istedikleri bu gibi, heyhat beyhude bir gayret! Onlar ellerinden geleni yapıyor, lakin şöhretlerin etkileyici ve temsil ettikleri sanatsal değerleri olması lazım ki mesele toplumda yankılansın; hastalıklı yanları bir tarafa Michael Jackson çok yetenekli bir adam, tıpkı Polanski gibi, ve topluma verilen mesaj açık, onlar bile yargılanır ve temel değerlerde, hukuk önünde ayrıcalıklı değildirler. Oysa bizim şöhretler endüstrimiz kısır, kurmaca hikayelerle ayakta duruyor, oyuncular benzeşen bayağılıkların şöhretleri, çünkü doldurulacak yayın boşluğu acele skandal, aşık olma, boşanma bekliyor. `Vakit yok yayına yetişeceğiz aldatacaksan aldat abla fazla bekleyemeyiz´ durumları var. Sonuçta şöhretler kan ter içinde yetişmeye, yetirmeye çalışıyorlar, aynı hafta içerisinde aşık oluyor, ayrılıyor başkasıyla yaşamaya başlıyorlar, gerçek olmayan samimiyetsiz bir dünya ile karşı karşıya kalıyoruz. Endüstri, starlarını kırmızı halı üzerinde insandan ziyade `bilboard afişleri´ haline getiriyor ve yüceltilirken tasfiye ediyor. Evet işin acıklı yanı şöhretlerin birer kurban olması. Ama şöhretler para karşılığı kurban edilmeye razılar. Seyirci izlediği ve ulaşamayacağı veya onaylamadığı hayat tarzlar