"ALATURKA'NIN CAZGIRI"!..BÜLENT ERSOY'A HANGİ YAZAR BU YAKIŞTIRMAYI YAPTI?..
Popstar Alaturka'da adına jüri denen ama alaturka müzikten zerre kadar nasibini almamış seçmece kalabalığın reyting maksatlı cazgırlığını iri bir "hanımefendi" yapıyor ve karşısına "yarışmacı" diye dizilen acemilere ahkâm kesiyor:
Sabah Gazetesi'nin tarihçi-gazeteci ünvanına sahip köşe yazarı Murat Bardakçı,Popstar Alaturka jürisinde yeralan Bülent Ersoy'un musiki macerasını yazdı.Bu arada Murat Bardakçı'nın bir hayli etkili bir musiki geçmişi olduğunu da medyaradar olarak belirtelim.Musikiye Dr. Selahattin Tanur'la tanbur ve eser meşkederek başlayan Murat Bardakçı,Tanur'dan "icazet" aldı, Ekrem Karadeniz'le teori, teori tarihi ve ses sistemi üzerine çalıştı, Fahire Fersan ve Vecdi Seyhun'dan yararlandı, ilgi alanını daha sonra musiki tarihine yöneltti. Abdülbaki Gölpınarlı'dan şarkiyat kaynakları ve metodolojisi alanlarında büyük ölçüde faydalandı, bu arada Türk ve İslam Müziği'nin tarihiyle ilgili kitap, belge, fotoğraf, film ve ses kaydı gibi arşiv malzemesi topladı, geniş bir nota kolleksiyonu oluşturdu.
Bardakçı'nın Türk Müziği Tarihi'yle ilgili çok sayıda araştırması yayınlandı.İşte bu denli musikiye vakıf olan Murat Bardakçı'nın birçok insanın "ezberini bozacak" Bülent Ersoy ile ilgili yazısı:
Alaturkanın cazgırı
"Cazgır" ın ne olduğunu herhalde bilirsiniz: Hani dükkân sahipleri yoldan geçenlerin içeri girip birşeyler almalarını sağlamak için kapının önüne birini diker ve "Buyrun, buyrun!" diye avaz avaz bağırtıp müşteri kapmaya çalışırlar ya, işte dükkânın girişinde çığırtkanlık yapana cazgır derler.
Popstar Alaturka'da adına jüri denen ama alaturka müzikten zerre kadar nasibini almamış seçmece kalabalığın reyting maksatlı cazgırlığını iri bir "hanımefendi" yapıyor ve karşısına "yarışmacı" diye dizilen acemilere ahkâm kesiyor: "Si bemolü pes bastın! Kürdi perdesi öyle kullanılmaz! Musikimizin sesleri gayet hassastır, böyle hatalara gelmeeeez!.."
Dinleyenler ve izleyenler "Hanımefendi" nin musiki otoritesi havalarına bürünmesine bakıp onu hakikaten otorite zannedebilirler diye peşinen söyleyeyim: Otoritelikle yahut üstadlıkla uzaktan yakından bir alâkası yoktur; sıradan bile sayılmaması gereken gayet kötü bir icracıdır.
"Hanımefendi" nin üstad olduğu iddialarına kadar uzanan musiki macerasının geçmişine şöyle bir bakalım:
Münir Nureddin ve Safiye Ayla ile onların yolundaki ciddi sanatçıların hâkim olduğu Türk Müziği icrasında, 1950'lerin ortalarına doğru, sosyal hayattaki değişikliklerin de etkisiyle bir kalite düşüşü başladı. Bir yanda ses ve tavır, diğer yanda da sahnedeki hareketler değişti ve öncülüğü Müzeyyen Senar ile Zeki Müren yaptılar. Müzeyyen Senar' ın hareketi müziğin önüne geçirerek başlattığı değişime Zeki Müren önce sesiyle, sonraki senelerde de giyimiyle, kuşamıyla ve davranışlarıyla katıldı. Müren' in cinsiyet özelliği taşımayan sesi ile ciddi bir icra asla mümkün olamazdı ama senelerce devam eden son derece başarılı bir reklam faaliyeti sayesinde bir sanat güneşi yaratıldı!
Kötü para, iyi parayı kovdu
Türk Müziği'ne artık ekonominin meşhur Gresham Kanunu, yani "kötü para iyi parayı kovar" kuralı hâkimdi. Klasik okuyuş, gazino tavrının karşısında değişti, bozuldu ve müziğe piyasa üslubu hâkim oldu. Bir eserin "okunması gerektiği perdeden icrası" kuralı tamamen unutuldu, sahneye her çıkana sanatçı dendiği için hangi perdeden okuduğuna dikkat bile edilmedi ve özellikle kadın sesleri gittikçe kalınlaştı. Sahnede artık önce görüntü, sonra da hakimiyet aranıyordu; ses ve müzik ise sıralamanın en sonundaydı, hattâ yoktu.
Derken 1970'lere gelindi ve "hanımefendi" ortaya çıktı! O senelerde henüz "hanımefendi" değil, "delikanlı" idi