"ALARA BENİ ALDATTI!.." UZAN ÇİFTİ EVLERİNİ AYIRDI!..
Defne ve Eren Talu çiftinden sonra... Cem Uzan da Alara Uzan'la ayrıldı... Olayın perde arkasını Reha Muhtar yazdı.
Mallarına haciz gelen Cem Uzan, Eren Talu gibi ünlü işadamlarının arka arkaya boşanma haberleri çıktığında, "Bu boşanmaların İstanbul´un şehir kulübü restoranlarda, hacizlerden kurtulmak amacıyla yapıldığı konuşuluyor..." demiştim...
Ancak dedikodular doğru çıkmadı ve "Hacizden kurtulmak amacıyla boşanıyorlar" denilen ErenTalu-Defne Samyeli birbirlerini "ihanet ve sadakatsizlikle" suçlayarak, evlerini ayırdılar...
Bir dostum bana "Malları kaçırmak için olmadığını nereden biliyorsun bu boşanmanın?.." diye sorduğunda ona şu cevabı vermiştim:
"Hacizden mal kurtarmak isteyen çiftler, sanal boşanma uğruna birbirlerini ihanet ve sadakatsizlikle suçlamazlar...
Şiddetli geçimsizlik türü daha hafif bir boşanma nedeni bulurlar...
Evli bir çift birbirini sadakatsizlikle suçluyorsa, o boşanma sanal değil gerçektir..."
İlginçtir...
"Hacizden kurtulma amacıyla boşanma" haberleri Cem Uzan-Alara Uzan çifti için de çıkmıştı...
Oysa bugünlerde Paris´ten gelen haberler, bunun pek doğru olmadığını söylüyor...
Cem Uzan şu anda yaşamakta olduğu Paris´te Alara Uzan´la evlerini ayırdı...
İstanbul´a gelen haberler, ilişkileri bir süredir hiç de iyi gitmeyen çiftin, gerçek boşanma sürecinde olduğunu, Cem Uzan´ın evliliğin bozulması aşamasında Alara Uzan´ın başka bir ilişkiye yelken açtığını düşünerek olayı tamamen bitirmeye karar verdiğini söylüyor...
Alara Uzan şu anda çocuklarıyla Paris´te başka bir evde kalıyor...
Cem Uzan´ın, Fransa´dan iltica istediği süreçte çocuklarını görmek istediği için eşini de Fransa´ya getirttiği, ancak son olaydan dolayı kendisiyle hiçbir karı kocalık ilişkisinin kalmadığı belirtiliyor...
Çiftin çok yakınlarına göre, Alara Uzan´ın kocasıyla ilişkilerinin bozulmasından sonra Yunanlı bir futbolcuyla yakınlaşması olduğunu tespit ettiren Cem Uzan, şimdi Fransa´dan siyasi iltica alıp çocuklarıyla bu ülkede yaşamayı planlıyor...
Uzan´ın morali bu son olaylardan dolayı bozuk...
Anılarını yazarak ve spor yaparak bu süreci atlatmaya çalışıyor...
Geçen hafta, Son Kale programında Seyrantepe´deki Galatasaray stadını yapan yeni müteahhide bağlandıklarında şöyle demiştim:
"Aman dikkat etsinler... Seyrantepe, eski projenin sahibi Eren Talu´nun 50 milyon dolarına ve ailesine mal oldu..."
Zengin, güçlü ve ünlü erkekler...
Yanlarında muhteşem güzellikte, çok iyi eğitim almış ve zeki kadınlar...
Bir peri masalanı andırıran düğünlerin ve çocukların resimleri...
Herkesin gıpta ettiği hayatlar, güzel fotoğraflar...
Sonra...
"Olmaz böyle şey" denecek kadar savrulan hayatlar, yıkılan evlilikler, kaybolan güçler...
"Ne oldum demeyeceksin ne olacağım diyeceksin" bir Türk atasözü...
Bu görüntülerden sonra gücün, şatafatın ve herşeye sahip olmaya çalışan sınırsız hırsların değil, "tevekkülün" gerçek erdem olduğuna inanmak doğru değil midir?..
Gözümün önüne yıllar önce evimin bir köşesinde duran bir kitabın kapağı geliyor...
Egzistansiyalizmin Jean Paul Sartre´la beraber en güçlü savunucusu, Sartre´ın hayat arkadaşı ve feminizmin dünyadaki en güçlü sesi Simone de Beauvoir´ın 1966 yılında yazdığı bir kitap bu...
Adı "Güzel Görüntüler..."
Burjuva hayatları ve her şeye sahip olma arzusunun yarattığı, kendi kendini yok etme duygusunu "Güzel Görüntüler" altında anlatmıştı Beauvoir...
Çok güzel görüntüler, bir taraftan da kendi kendilerini yok eden bir karakter taşıyorlardı...
Çetin Altan avoir´dan etre durumuna geçme halini anlatır Fransızca olarak...
İngilizcesiyle "I have´den I am"e geçebilmektir bu...
"Neye sahip olduğunla değil, ne olduğun" gerçeğiyle yaşamak...
Kim bilir belki de sahip olduğumuzla değil, varolduğumuzla gerçek aşkı ve mutluluğu yaşayabileceğiz...
Yaşamak mutluluktur çünkü...
ATATÜRK VE DEMOKRASİ...
GAZİ Mustafa Kemal tarihe "dünyanın en demokratik lideri" olarak geçmedi...
Gazi Mustafa Kemal, bir imparatorluğun yıkıntıları üzerinden, her tarafı işgal edilmiş bir ülkeden yeni, bağımsız ve modernist bir Cumhuriyet kurduğu için tarihe geçti...
Esasen o dönem Fransa´nın 3. Cumhuriyet´inden esinlenen Cumhuriyet kurulurken, dünya devletleri demokrasilerle değil, diktatörlüklerle yönetiliyordu...
Bugün demokrasinin ulaştığı noktadan 1923´lere bakarsanız, tarihi çarpık okursunuz...
Tarihte ilericilik ve gericilik kavramları, bir önceki dönemin üretim ilişkilerine, sosyal değerlerine, toplumsal biçimine göre belirlenir...
Yıkılan bir impataratorluğun yerine kurularak milleti esas alan, kulluk kavramını kaldırarak insan ve birey kavramını getiren Türkiye Cumhuriyeti "ilerici"dir...
Ve bu milletin insanlarını "imparatorluğun kullarına oranla özgürleştirdiği için" hiç şüphesiz daha "demokratik"tir...
Gazi Mustafa Kemal´in, Osmanlı yıkıntıları üzerine Cumhuriyet´i inşa ettiği yıllarda, Rusya´da Çarlık yıkılıyor ve kanlı bir ihtilalle Lenin Sovyetler Birliği´nde sosyalizmi kuruyordu...
Bugünkü anlamıyla demokrasinin d´sinden bahsedilemeyecek yılları geçiriyordu o günlerde Sovyetler Birliği...
Ancak Çarlık Rusya´sının yıkılarak yeni bir sosyalist Cumhuriyet´in kurulması, tarihsel olarak "daha ilerici ve daha demokratik"ti...
Kimse de "Lenin amma fazla kan akıttı... Keşke Çarlık kalsaydı..." demedi...
Demokrasi, özgürlük ve ilericilik kavramları, kendi dönemi içinde, bir önceki toplumsal ilişkiler, üretim biçimi ve değerler göz önünde tutularak belirlenir...
Mustafa Kemal tarihsel olarak "ilerici ve toplumu özgürleştiren bir liderdir..."
Bu anlamıyla, Osmanlı İmparatorluğu´na göre, daha ilerici ve demokrat bir sistem kurmuştur...
Mustafa Kemal´i 1923-38 arasında dondurmak ne kadar yanlışsa, bugünkü değerlerle Mustafa Kemal´i yargılayıp "antidemokratik bir diktatör" ilan etmek o kadar yanlıştır...
Tarih sadece geçmişi bilmek değil...
Bilgileri diyalektik bir bütünlük içinde tarihsel gelişim çizgileriyle değerlendirebilmektir...
Bugün demokrasinin gelmiş olduğu noktadan, 1930´lu yıllarda yıkılmış bir İmparatorluk´tan Cumhuriyet inşa etmiş, insanları kulluktan birey haline getirmiş, bir lideri yargılamak, tarihsel gerçekliği çarpıtmaktır...
Gazi Mustafa Kemal tarihsel olarak ilericidir, toplumu özgürleştirici bir lider, bu anlamda geçmiş siyasi sisteme göre daha demokratik bir önderdir...
Diyalektik düşünce tarzı yerine, geçmişte şovenizme sarılanlar, bu gerçeği ayırt edemezler...
Reha Muhtar/Vatan