Akşam basın özgürlüğü testini geçemedi!
Akşam gazetesi yazarlarından Gönül Tol'un basın özgürlüğünü test etmek için 'bu yazı yayımlanırsa Türkiye'de basın özgürdür' diyerek bitirdiği yazı sansürlendi.
Tol, Türkiye'de basının özgür olup olmadığını test etmek amacı ile 'Freedom House, Yahudiler ve düşündürdükleri' başlıklı bir yazı kaleme aldı. Ancak, Akşam gazetesi kendi yazarının 'Eğer bu yazı editöre takılmadan, olduğu gibi yayınlanırsa Türkiye'de basın özgürlüğü Freedom House'un rapor ettiğinden biraz daha iyi olabilir' cümlesiyle biten yazısını yayımlamadı.
İşte yazının tamamı:
Freedom House, Yahudiler ve düşündürdükleri
Freedom House raporunda Türkiye’yi basın özgürlüğünün olmadığı ülkeler haritasına konumlandırdı. Freedom House bir sivil toplum örgütü. Tanımı gereği ‘sivil’ olması, yani siyasi otoritenin kontrolünden bağımsız işlemesi gerekiyor. Fakat bütçesinin büyük kısmı Amerikan hükümeti tarafından karşılanıyor. Sivil toplum örgütleri hükümetlerden proje bazlı fon alır. Bu, prensipte sorunlu olmasına rağmen kabul edilebilir bir durum haline geldi. Fakat Freedom House’u bir sivil toplum örgütü olarak sıkıntılı yapan en önemli faktör yönetim kurulunda hükümet yetkililerinin olması. Raporlarını yazarken, verilerini toplarken kullandığı bilimsel yöntem de bazı siyaset bilimciler tarafından sistematik bulunmuyor.
Freedom House ve yayınladığı raporlar bütün bunlar yüzünden eleştirilebilir, eleştiriliyor da. Fakat Türkiye’de bazı çevrelerin yaptığı gibi raporu başkanının Yahudi kimliği üzerinden eleştirmek bambaşka birşey. Herşeyden önce rapora bu kadar şiddetli tepki verilmiş olması tam da raporun hararetle karşı çıkılan ‘Türkiye’de farklı fikirlere toleransın olmadığı’ bulgusunu destekler nitelikte. Fakat rapora yöneltilen eleştirinin kişinin doğarken miras aldığı ve çoğu kez gelişiminde çok az rol oynadığı (primordial) dini kimliğinin üzerinden yapılması Türk siyasi kültürünün herşeyi kimlik perspektifinden gören ve çok daha problemli olan yanına işaret ediyor. Bu bakış açısı, insanın sahip olduğu tüm fikirlerin, verdiği tüm kararların, yaptığı tüm seçimlerin altında değişmez, kaskatı bir etnik ya da dini kimliğin olduğunu varsayıyor. Bu anlayışa göre Freedom House’un başkanı David Kramer dünyaya bakış açısını asla değiştirmeyecek. Çünkü yaptığı herşeyi belirleyen ve değişmeyecek olan Yahudiliği.
Niyetim Kramer’ı savunmak, onun kişiliğine dair bir analiz yapmak değil. Yapmaya calıştığım bu tür dogmatik düşünme şeklinin demokrasi kültürüne vurduğu darbeyi anlatmak. Karşısındakini böyle gören zihniyet bu varsayıma kendinden yola çıkarak varıyor. Kendisi de dünyayı içine doğduğu kimlik üzerinden görüyor; tüm kararlarını, siyasi duruşunu, dünya görüşünü devraldığı bu kimlik üzerinden belirliyor. Bu bakış açısı kendi ait olduğu grubun dışındaki herkesi ötekileştiriyor ve kendi varlığına tehdit sayıyor. Dünyayı içinden çıkılmaz, sonsuz bir ‘biz ve bizden olmayanlar’ ikilemine hapsediyor. Onlarca yıl Türkiye’de Kürt meselesinin çözülememesinin, Alevilerin ötekileştirilmesinin, o her fırsatta şikayet ettiğimiz Batı’daki İslam korkusunun altında insanları değişmez, dönüşmez etnik ve dini kimliklere indirgeyen bu bakış açısı yatıyor.
Oysa gerçek demokrasi bu katı sınıflandırmaları reddeder; düşünen, muhakeme eden, yaşadıklarından öğrenen ve siyasi duruşunu, dünya görüşünü tüm bunların ışığında belirleyen insanlar ister. Farklı toplumsal gruplar arasında demokratik diyaloğun olabilmesi için bu katı kimlik kalıplarının içinden çıkabilmek ve bu kalıpların dışında ortak bir müştereğin olabileceğine inanmak gerek. Bunun içinse katı kimliklere hapsolmuş, ötekileştirici, dışlayıcı söylemden kurtulmak şart.
Freedom House’a dönelim. Kurumun, faaliyetlerinin, yayınladığı raporların pek çok sorunlu tarafı var.
Başkanının Yahudi olması bunlardan biri değil. Dilerseniz raporu test edelim. Eğer bu yazı editöre takılmadan, olduğu gibi yayınlanırsa Türkiye’de basın özgürlüğü Freedom House’un rapor ettiğinden biraz daha iyi olabilir.