17 Mayıs 2012 11:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:40
AKP'Lİ MÜSLÜMANLAR NİYE SUSUYOR? NEREDE BU DİNDAR YAZARLAR?
Ahmet Altan, AKP'li bir okuyucusundan aldığı mektubu köşesine taşıdı. O mektuba cevap verdi.
Uludere ve yalanlar
Geçenlerde bir AKP’li okuyucu, “yeter artık Uludere’yi yazıp durmayın, bıktık bu konudan” diyen bir mail göndermişti.
34 kişinin ölümünün peşine düşülmesinden, sorumluların ortaya çıkarılmasının istenmesinden “bıkan” biri beni düşündürdü doğrusu.
Bunu yazan insanın, “vicdanına” sığdıramadığı bir gerçekle yüzleşmekten kaçmak istediğini sanıyorum.
Ya da daha beteri, bu olayın AKP’ye zarar vereceğine inandığından 34 insanın ölümünü karanlığa gömmek pahasına partisini kurtarmaya çalışıyor.
Korkarım birçok AKP’lide bu duygu bulunuyor.
Uludere hayatımızdan çıksın, bununla yüzleşilmesin, unutulsun istiyorlar.
AKP tabanı “dindar”, vicdanlı insanlardan oluşuyor ve ciddi bir sınavdan geçiyor bence, iktidarda olmanın hoşnutluğuyla vicdanlarını yaralayan bir gerçekle yüzleşme arasında bir tercih yapacaklar.
Müslümanlık, eminim böyle bir sınavda neyin tercih edileceğini, hangi tercihin “günah” olduğunu açıkça söylüyordur.
Ben daha dünyevi bir soru sormak isterim bu insanlara.
İsrail, 34 Müslüman Filistinliyi aynı şartlarda öldürmüş olsaydı, gene bu konudan “bıkacak” mıydınız?
İsraillilerin öldürdüğü Filistinlilerin hesabı sorulduğunda “yeter artık” diyecek miydiniz?
Ya da Türk ordusu, 34 muhafazakâr dindarı öldürseydi, bu konu gene “bıkkınlık” yaratacak mıydı?
Öldürenler Türk, öldürülenler Müslüman Kürt olduğunda “ayrı bir ölçü” olması dine ve vicdana uygun mu?
Bir Müslüman’ın vicdanı, dininin gereğini Afyon Valisi’nin “içkiyi yasaklamasında” mı yoksa öldürülen 34 insanın ölümünün hesabının sorulmasında mı arar?
Dindarlık, dizilerdeki “öpüşme” sahnelerinden duyulan rahatsızlıkta mı ortaya çıkar yoksa öldürülen günahsız insanların hakkının aranmasında mı?
Müslüman AKP’lilerin bu katliam karşısındaki sessizliği “dinen” caiz mi?
Ve, bu soruları neden “dindar” yazarlar sormuyor da bu soruları sormak bizim gibi bu konulara tam da vâkıf olmayanlara düşüyor?
Bir keresinde gene dindar bir hanım okuyucu benim “iyi dindarları severim” dememle çok hoş bir şekilde dalga geçerek “bir de kötü dindarlar mı var” diye sormuştu bana.
Şimdi de ben sormak isterim o okuyucumuza, “Bu facia karşısında sessiz kalan Müslümanlarla, hak adına ayağa kalkan Müslümanlar arasında hiçbir ayırım yok mu? İkisini de eşit mi görüyorsunuz?”
Ben “iyi Müslüman” diye, davranışlarını dünyevi şartlara göre değil, inancına ve ilkelerine göre belirleyen insanlara diyorum.
Bu ayırımda bir hata varsa, biri bana “bu iki Müslüman” tipi arasında nasıl bir ayırım yapılacağını söylesin.
Ya da desinler ki “Müslümanlık insanların hakkını savunmakla hiç ilgilenmez, sen bu işleri iyi bilmediğin için öyle sanıyorsun.”
O zaman cehaletimi kabul eder bir daha Müslümanlıkla “hak” arasında bir ilişki kurmam.
Biri bana bunu söyleyene kadar ben “Müslümanların niye sustuğunu” sorarım.
Bakın, Uludere’yle ilgili Wall Street Journal gazetesi yeni iddialar koydu ortaya.
Bu gazeteye göre, Uludere faciasında Kürt kaçakçıları saptayan görüntüleri Amerika vermiş Türkiye’ye.
Hâlbuki bizim Genelkurmay resmî açıklamasında, “istihbaratın milli kaynaklardan geldiğini” söylemişti.
Ya Amerikan gazetesi yalan söylüyor, ya Genelkurmay yalan söylüyor ya da Genelkurmay Amerika’yı “milli kaynak” sanıyor.
Ama daha korkunç iddialar da var.
Wall Street Journal’ın Amerikan askerî yetkililerine dayandırarak verdiği haberde, Amerikan yetkililerin “görüntülerdeki insanların kim olduğunun tam saptanamadığını, Heron’u daha yakınlaştırıp, daha net görüntüler alınabileceğini söylediklerini” yazdı.
Genelkurmay ise Amerikalıların bu önerisini reddederek, Heron’un “uzağa” gitmesini istemiş.
Genelkurmay neden daha fazla bilgi önerildiği halde reddetmiş?
Neden biraz sonra bombalayarak öldüreceği insanların kimliği konusunda emin olmak istememiş?
Neden Heron’un uzaklara gitmesini talep etmiş?
Neden öldürmeye hazırlandığı insanların kimler olduğunu daha net olarak görme imkânı varken bunu kabul etmemiş ve neden bölgedeki birliklerine Heron görüntüsündeki insanların kimliklerini sormamış?
Neden “tam olmayan” bilgilerle bu katliamı yapmış?
Neden kimin bu eksik bilgilere rağmen ölüm emrini verdiğini açıklamıyor?
Neden elindeki bilgileri savcıya vermiyor?
Neden hükümet sorumluları ortaya çıkarmak için hiç çaba göstermiyor?
Wall Street Journal’ın haberi, Genelkurmay’da birilerinin o 34 kişiyi öldürmek için acelesi olduğunu, o insanların gerçek kimliklerinin araştırılmasını istemediğini, o insanları bilerek ölüme gönderdiğini söylüyor.
Tabii bir şey daha söylüyor.
Amerikan yönetiminde birilerinin, Türkiye’nin Uludere katliamındaki tavrından hoşnut olmadığını ve gerçekleri kamuoyuna açıklamak istediğini söylüyor.
Burada birçok insan “vicdanını” sustururken, susmayan birileri çıkacak.
Diliyorum ve umuyorum ki o gün gelmeden burada “iyi Müslümanların” vicdanı, iktidarın nimetlerini unutup, hak için sesini yükseltir.
Ahmet Altan/Taraf
Geçenlerde bir AKP’li okuyucu, “yeter artık Uludere’yi yazıp durmayın, bıktık bu konudan” diyen bir mail göndermişti.
34 kişinin ölümünün peşine düşülmesinden, sorumluların ortaya çıkarılmasının istenmesinden “bıkan” biri beni düşündürdü doğrusu.
Bunu yazan insanın, “vicdanına” sığdıramadığı bir gerçekle yüzleşmekten kaçmak istediğini sanıyorum.
Ya da daha beteri, bu olayın AKP’ye zarar vereceğine inandığından 34 insanın ölümünü karanlığa gömmek pahasına partisini kurtarmaya çalışıyor.
Korkarım birçok AKP’lide bu duygu bulunuyor.
Uludere hayatımızdan çıksın, bununla yüzleşilmesin, unutulsun istiyorlar.
AKP tabanı “dindar”, vicdanlı insanlardan oluşuyor ve ciddi bir sınavdan geçiyor bence, iktidarda olmanın hoşnutluğuyla vicdanlarını yaralayan bir gerçekle yüzleşme arasında bir tercih yapacaklar.
Müslümanlık, eminim böyle bir sınavda neyin tercih edileceğini, hangi tercihin “günah” olduğunu açıkça söylüyordur.
Ben daha dünyevi bir soru sormak isterim bu insanlara.
İsrail, 34 Müslüman Filistinliyi aynı şartlarda öldürmüş olsaydı, gene bu konudan “bıkacak” mıydınız?
İsraillilerin öldürdüğü Filistinlilerin hesabı sorulduğunda “yeter artık” diyecek miydiniz?
Ya da Türk ordusu, 34 muhafazakâr dindarı öldürseydi, bu konu gene “bıkkınlık” yaratacak mıydı?
Öldürenler Türk, öldürülenler Müslüman Kürt olduğunda “ayrı bir ölçü” olması dine ve vicdana uygun mu?
Bir Müslüman’ın vicdanı, dininin gereğini Afyon Valisi’nin “içkiyi yasaklamasında” mı yoksa öldürülen 34 insanın ölümünün hesabının sorulmasında mı arar?
Dindarlık, dizilerdeki “öpüşme” sahnelerinden duyulan rahatsızlıkta mı ortaya çıkar yoksa öldürülen günahsız insanların hakkının aranmasında mı?
Müslüman AKP’lilerin bu katliam karşısındaki sessizliği “dinen” caiz mi?
Ve, bu soruları neden “dindar” yazarlar sormuyor da bu soruları sormak bizim gibi bu konulara tam da vâkıf olmayanlara düşüyor?
Bir keresinde gene dindar bir hanım okuyucu benim “iyi dindarları severim” dememle çok hoş bir şekilde dalga geçerek “bir de kötü dindarlar mı var” diye sormuştu bana.
Şimdi de ben sormak isterim o okuyucumuza, “Bu facia karşısında sessiz kalan Müslümanlarla, hak adına ayağa kalkan Müslümanlar arasında hiçbir ayırım yok mu? İkisini de eşit mi görüyorsunuz?”
Ben “iyi Müslüman” diye, davranışlarını dünyevi şartlara göre değil, inancına ve ilkelerine göre belirleyen insanlara diyorum.
Bu ayırımda bir hata varsa, biri bana “bu iki Müslüman” tipi arasında nasıl bir ayırım yapılacağını söylesin.
Ya da desinler ki “Müslümanlık insanların hakkını savunmakla hiç ilgilenmez, sen bu işleri iyi bilmediğin için öyle sanıyorsun.”
O zaman cehaletimi kabul eder bir daha Müslümanlıkla “hak” arasında bir ilişki kurmam.
Biri bana bunu söyleyene kadar ben “Müslümanların niye sustuğunu” sorarım.
Bakın, Uludere’yle ilgili Wall Street Journal gazetesi yeni iddialar koydu ortaya.
Bu gazeteye göre, Uludere faciasında Kürt kaçakçıları saptayan görüntüleri Amerika vermiş Türkiye’ye.
Hâlbuki bizim Genelkurmay resmî açıklamasında, “istihbaratın milli kaynaklardan geldiğini” söylemişti.
Ya Amerikan gazetesi yalan söylüyor, ya Genelkurmay yalan söylüyor ya da Genelkurmay Amerika’yı “milli kaynak” sanıyor.
Ama daha korkunç iddialar da var.
Wall Street Journal’ın Amerikan askerî yetkililerine dayandırarak verdiği haberde, Amerikan yetkililerin “görüntülerdeki insanların kim olduğunun tam saptanamadığını, Heron’u daha yakınlaştırıp, daha net görüntüler alınabileceğini söylediklerini” yazdı.
Genelkurmay ise Amerikalıların bu önerisini reddederek, Heron’un “uzağa” gitmesini istemiş.
Genelkurmay neden daha fazla bilgi önerildiği halde reddetmiş?
Neden biraz sonra bombalayarak öldüreceği insanların kimliği konusunda emin olmak istememiş?
Neden Heron’un uzaklara gitmesini talep etmiş?
Neden öldürmeye hazırlandığı insanların kimler olduğunu daha net olarak görme imkânı varken bunu kabul etmemiş ve neden bölgedeki birliklerine Heron görüntüsündeki insanların kimliklerini sormamış?
Neden “tam olmayan” bilgilerle bu katliamı yapmış?
Neden kimin bu eksik bilgilere rağmen ölüm emrini verdiğini açıklamıyor?
Neden elindeki bilgileri savcıya vermiyor?
Neden hükümet sorumluları ortaya çıkarmak için hiç çaba göstermiyor?
Wall Street Journal’ın haberi, Genelkurmay’da birilerinin o 34 kişiyi öldürmek için acelesi olduğunu, o insanların gerçek kimliklerinin araştırılmasını istemediğini, o insanları bilerek ölüme gönderdiğini söylüyor.
Tabii bir şey daha söylüyor.
Amerikan yönetiminde birilerinin, Türkiye’nin Uludere katliamındaki tavrından hoşnut olmadığını ve gerçekleri kamuoyuna açıklamak istediğini söylüyor.
Burada birçok insan “vicdanını” sustururken, susmayan birileri çıkacak.
Diliyorum ve umuyorum ki o gün gelmeden burada “iyi Müslümanların” vicdanı, iktidarın nimetlerini unutup, hak için sesini yükseltir.
Ahmet Altan/Taraf