18 Mar 2014 15:18
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:00
Akil insanlara ne olacak?
Hülya Koçyiğit Almanya’da festival açılışında protesto edildi. Soru şu: AKP gidince akil insanlara ne olacak? Murat Tolga Şen yazıyor.
AKP iktidarının günleri sayılı… Bunu bir muhalif olarak yazmıyorum,
alenen gördüğüm şey bu… Tapeler bu kadar kirli ve inkar edilemez
şekilde etrafa saçılmışken ve çok daha şiddetlilerinin karşımıza
çıkacağı söylenirken, hükümet kanadının da yangına körükle gidip
ülkeyi bambaşka gerilimlere sürüklemesi ve kendisine oy vermemiş ya
da eleştiren her vatandaşı terörist, vatan haini vs. ilan etmeye
kalkışmasının elbet bir karşılığı olacak.
Halk bedelini ödüyor, babalar gaz fişeğiyle vurulmuş çocuklarını gömüyor, o bile miting malzemesi oluyor. Siyasiler de bedel öder… En iyi senaryoda artık koltuklarını terkederek sıradan insanlar gibi yaşamaya başlarlar ancak bunun için de temiz siyaset yapmış olmaları şart. Günümüz toplumu artık sürekli sorgular vaziyette, geçmişin hesaplaşmaları yarım bırakılmıyor.
19. Nürnberg Türkiye – Almanya Film Festivali için birkaç günlüğüne yurtdışına çıktım. Orada da seçim atmosferi vardı. 17 Mart Pazar günü Nürnbergliler belediye başkanlarını seçtiler ve festivalin açılışında da konuşan esprili Ulrich Mally’i 6 yıl daha belediye başkanı olarak tayin ettiler.
Seçimden önceki günler, ülkemdekini aksine, son derece sakindi. Birkaç ilan panosu dışında görüntü ve ses kirliliği yaşanmadığı gibi, kimsenin kimseyi boğazladığına şahit olmadım. Almanlar ve orada yaşayan diğerleri, havanın güzel olmasını da fırsat bilerek sokaklara atmıştı kendini… Bratwurstlarını, Nürnbergerlerini yiyip biralarını içiyordu. Tüm şehir öylesine sakin ve huzur doluydu ki… Değerli sinemacılarımızdan Reis Çelik’le sırtımızı güneşe vermiş otururken “Yüksek sesle konuşmayı unutmuşlar ya da gerçekten ihtiyaçları yok” diye düşündüm.
Türkiye’den gelen ve Nürnberg’de yaşayan toplumda ise ülkemizdeki hassasiyetlerin izdüşümlerini gördüm. Kalabalık Berkin için toplanmıştı. Aynı uçaktan indiğimiz akil insan Hülya Koçyiğit festival açılışı sırasında protesto edildi. Kendisinin de katıldığı basın toplantısında da “Tüm bu yaşananlardan sonra içiniz rahat mı?” kabilinde sorular geldi. O bunu “halkların kardeşliği” adına yaptığını söyledi ve bir pişmanlık duymadığını belirtti. Gerçekten de Kürt ve Türk halklarının birlikteliği adına çaba göstermek gerekiyor ancak konuştuğum insanlar bunun AKP’nin bir manevrası olduğunu ve sanat camiasından insanların buna alet olmasından üzüntü duyduklarını belirtiyorlar. “Almanya Acı Vatan’ı kaç kez izledim bilmiyorum, onu çok severdim ama bizi sattı. Bir daha asla onun filmlerini izlemeyeceğim” diyor Nürnbergli bir Türk…
Bunlar yaşanırken ülkemde de karşıt görüşlü insanlar metroda, vapurda birbirinin boğazına sarılmakla meşgul. Başbakan kazana sürekli daha fazla odun attığı bir şiddet trenine çeviriyor ülkeyi…
Nasıl sona erecek tüm bunlar bilemiyorum ancak yenilgi kaçınılmaz olduğunda “yetmez ama evet” tayfası ve hükümetin akil insanlarının bir nefret duvarına çarpacaklarını düşünüyorum. Kalpleri ve vicdanlarıyla hareket etmiş olsalar, bu misyonu hükümet üstü bir görev olarak düşünmüş olsalar bile karşılarına çıkacak tepkiler bu yönde… Halk çektiği sıkıntılar yüzünden birileriyle mutlaka hesaplaşmak istiyor. Ya siyasi kanatta hesaplaşacak kimseyi bulamazlarsa? O zaman tepki, gerçekten vicdanla hareket etmiş olsalar bile, AKP'nin ipiyle kuyuya inenlere yönelebilir. Umarım olmaz...
Sezen Aksu örneğinde olduğu gibi… Bundan 10 yıl önceki algılanışından çok farklı bir yerde duruyor. Artık sanatı değil siyasi duruşu, daha doğrusu aldanışı konuşuluyor. “Yetmez ama Evet”çi tayfayı anlamakta ben de güçlük çekiyorum açıkçası… Çok sevdiğim muhalif bir sinemacının cemaat gazetesine röportaj verirken “yetmez ama evet”çi olduğunu açıklaması ağırıma gidiyor.Referanduma EVET çıkaranların %58’inin en az 8’ini oluşturanların “çok bilen”lerden olması, o aldanışın yol açtığı zalimliğin bizi yakıp kavurması…
Herkes yazarak tepki vermez, veremez. Bu seçim sonuçlarından sonra ülkede yaşamak bazıları için sıkıntılı olacak gibi görünüyor. O yüzden sorumluluk alanlar, kanaat önderliğine soyunanlar samimi bir özeleştiri yapıp gerekirse halktan özür dilemeli…
Birileri gidecek ama biz küs kalacağız… Barışmak zorundayız!
MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]
Halk bedelini ödüyor, babalar gaz fişeğiyle vurulmuş çocuklarını gömüyor, o bile miting malzemesi oluyor. Siyasiler de bedel öder… En iyi senaryoda artık koltuklarını terkederek sıradan insanlar gibi yaşamaya başlarlar ancak bunun için de temiz siyaset yapmış olmaları şart. Günümüz toplumu artık sürekli sorgular vaziyette, geçmişin hesaplaşmaları yarım bırakılmıyor.
19. Nürnberg Türkiye – Almanya Film Festivali için birkaç günlüğüne yurtdışına çıktım. Orada da seçim atmosferi vardı. 17 Mart Pazar günü Nürnbergliler belediye başkanlarını seçtiler ve festivalin açılışında da konuşan esprili Ulrich Mally’i 6 yıl daha belediye başkanı olarak tayin ettiler.
Seçimden önceki günler, ülkemdekini aksine, son derece sakindi. Birkaç ilan panosu dışında görüntü ve ses kirliliği yaşanmadığı gibi, kimsenin kimseyi boğazladığına şahit olmadım. Almanlar ve orada yaşayan diğerleri, havanın güzel olmasını da fırsat bilerek sokaklara atmıştı kendini… Bratwurstlarını, Nürnbergerlerini yiyip biralarını içiyordu. Tüm şehir öylesine sakin ve huzur doluydu ki… Değerli sinemacılarımızdan Reis Çelik’le sırtımızı güneşe vermiş otururken “Yüksek sesle konuşmayı unutmuşlar ya da gerçekten ihtiyaçları yok” diye düşündüm.
Türkiye’den gelen ve Nürnberg’de yaşayan toplumda ise ülkemizdeki hassasiyetlerin izdüşümlerini gördüm. Kalabalık Berkin için toplanmıştı. Aynı uçaktan indiğimiz akil insan Hülya Koçyiğit festival açılışı sırasında protesto edildi. Kendisinin de katıldığı basın toplantısında da “Tüm bu yaşananlardan sonra içiniz rahat mı?” kabilinde sorular geldi. O bunu “halkların kardeşliği” adına yaptığını söyledi ve bir pişmanlık duymadığını belirtti. Gerçekten de Kürt ve Türk halklarının birlikteliği adına çaba göstermek gerekiyor ancak konuştuğum insanlar bunun AKP’nin bir manevrası olduğunu ve sanat camiasından insanların buna alet olmasından üzüntü duyduklarını belirtiyorlar. “Almanya Acı Vatan’ı kaç kez izledim bilmiyorum, onu çok severdim ama bizi sattı. Bir daha asla onun filmlerini izlemeyeceğim” diyor Nürnbergli bir Türk…
Bunlar yaşanırken ülkemde de karşıt görüşlü insanlar metroda, vapurda birbirinin boğazına sarılmakla meşgul. Başbakan kazana sürekli daha fazla odun attığı bir şiddet trenine çeviriyor ülkeyi…
Nasıl sona erecek tüm bunlar bilemiyorum ancak yenilgi kaçınılmaz olduğunda “yetmez ama evet” tayfası ve hükümetin akil insanlarının bir nefret duvarına çarpacaklarını düşünüyorum. Kalpleri ve vicdanlarıyla hareket etmiş olsalar, bu misyonu hükümet üstü bir görev olarak düşünmüş olsalar bile karşılarına çıkacak tepkiler bu yönde… Halk çektiği sıkıntılar yüzünden birileriyle mutlaka hesaplaşmak istiyor. Ya siyasi kanatta hesaplaşacak kimseyi bulamazlarsa? O zaman tepki, gerçekten vicdanla hareket etmiş olsalar bile, AKP'nin ipiyle kuyuya inenlere yönelebilir. Umarım olmaz...
Sezen Aksu örneğinde olduğu gibi… Bundan 10 yıl önceki algılanışından çok farklı bir yerde duruyor. Artık sanatı değil siyasi duruşu, daha doğrusu aldanışı konuşuluyor. “Yetmez ama Evet”çi tayfayı anlamakta ben de güçlük çekiyorum açıkçası… Çok sevdiğim muhalif bir sinemacının cemaat gazetesine röportaj verirken “yetmez ama evet”çi olduğunu açıklaması ağırıma gidiyor.Referanduma EVET çıkaranların %58’inin en az 8’ini oluşturanların “çok bilen”lerden olması, o aldanışın yol açtığı zalimliğin bizi yakıp kavurması…
Herkes yazarak tepki vermez, veremez. Bu seçim sonuçlarından sonra ülkede yaşamak bazıları için sıkıntılı olacak gibi görünüyor. O yüzden sorumluluk alanlar, kanaat önderliğine soyunanlar samimi bir özeleştiri yapıp gerekirse halktan özür dilemeli…
Birileri gidecek ama biz küs kalacağız… Barışmak zorundayız!
MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]