AKİL İNSAN HÜLYA K0ÇYİĞİT: BARIŞI KADINLAR İSTİYOR!
Hülya Koçyiğit, Yeni Aktüel dergisinden Arda Uskan'a barış süreci ile ilgili konuştu..
Yeşilçam’ın usta oyuncularından Hülya Koçyiğit, son günlerde Akil İnsanlar Heyeti’nde yer almasıyla gündemde. İlk kez 1986 yılında politikaya atılan ve çok az farkla seçimleri kaybeden ünlü oyuncu, Marmara Bölgesi Heyeti’nde yer alıyor.
Koçyiğit, Yeni Aktüel dergisinden Arda Uskan’a, barış sürecinde neden yer aldığını, çalışmalarını ve kendisine yöneltilen eleştiriler hakkında ne düşündüğünü anlattı.
İşte o röportaj:
Sanatçılığın dışında başka bir sıfatla gündeme geldiniz... İsterseniz işin a’sından başlayalım: Nedir bu ’akil insan’?
Benim inandığım kadarıyla, Türkiye nüfusunun büyük bir çoğunluğu akil insan...
Peki sizi onlardan ayıran ne oldu?
Bu seçim bana kalırsa, Türkiye’nin bir özeti. Bu insanların tek ortak noktası; sadece barışa inanmaları. Onun dışında herkesin farklı siyasi görüşü var. Birçoğumuz birbirimizi tanımıyoruz bile...
BARIŞI EN ÇOK KADINLAR İSTİYOR
Nasıl yürüyecek bu iş; kemik tabakanın ikna olması mümkün mü?
Kanın dökülmemesi, acıların yaşanmaması konusunda herkes hemfikir. Terörün bitip barışın gelmesi için herkes aynı fikirde bence. Barışı en çok kadınlar istiyor çünkü terör nedeniyle çekilen acılar en çok onları etkiliyor.
Neden? Babalar çocuklarını sevmiyor mu?
Seviyorlar tabii ama izin verin de ana sevgisinin yeri biraz farklı olsun. Şehit cenazesinin başında evladının tabutuna sarılmış anne ağlarken, "Benim çektiğim acıları başka analar çekmesin" diye haykırıyor. Benim "İki ucu keskin bıçak" dediğim bu görev; belki kaybettiğimiz sağduyuyu kazanmamıza neden olacak.
"YANLIŞ ANLAŞILIR MIYIM DİYE HİÇ DÜŞÜNMEDİM"
İki ucu keskin bıçak dediniz... O neden?
Bu görev teklif edildiğinde ’Acaba yanlış anlaşılır mıyım?’ diye hiç düşünmedim; çünkü "Barış istiyorum" demek, nasıl yanlış anlaşılabilir ki? Sonra bunun, bazı kesimler tarafından eleştirilebildiğini gördüm.
’Eleştiri’ derken kibarca söylüyorsunuz; hakarete vardı bazıları...
Şahsımla değil de, mesleğimle eleştirilmem beni biraz hassas yaptı. Ben, bu ülkenin ürettiği bir sanatçıyım; ne aldımsa, bu topraklardan aldım. İnsanlar beni baş tacı edip alkışladılarsa, ben, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kadını olduğum içindi. İyi niyetle barışı dile getirmek için bir karar verdikten sonra eleştirilmek üzdü beni.
"TERÖRÜN BİTMESİ İÇİN YOLA ÇIKTIK"
Akil İnsanlar Heyeti’ne girerken ’Hayranlarımı kaybederim’ endişesi yaşadınız mı? Bazı kesimler tarafından dışlanmaktan korktunuz mu?
İnan ki korkmadım, çünkü ben çocuklarım için doğru bildiğine inanan ve bunun arkasında duran bir örnek olmayı isterim. Eğer bir şeye inanıyorsam, onu korumak için arkasında dururum. Burada da terörün bitmesi için çıktık yola.
Bu işe soyunurken "Hükümet bizi seçti; biz onun dediklerini aktarmalıyız" gibi bir baskı hissettiniz mi?
Asla... Çünkü Başbakan altını çizerek; "Siz bir hükümet sözcüsü değilsiniz, benim o anlamda size ihtiyacım yok. Ben zaten istediğimi söylüyorum" dedi. Yani hükümetin görüşlerini aktarmak konusu gündeme bile gelmedi...
Politikayla uğraşmayan bir kesim var Türkiye’de; onlar için ne diyeceksiniz?
Benim akil insanlar dediğim de onlar işte...
Sizi, onların sempatisini kazanıp fikirlerini değiştirmek için seçmiş olabilirler mi?
Bence bu yüzden bazı insanların sürece olumlu bakmaları mümkün...
"BUGÜN SİNEMA KENDİ STARLARINI YARATMIYOR"
Bugünün şöhretleri kendi adlarıyla değil de dizilerde oynadıkları rollerle anılıyorlar. ’Hürrem’, ’Kuzey’ deyince kim olduğunu anlıyoruz. Yeşilçam’ın starları ise hep kendi isimleriyle anılırdı; bu konuda ne dersiniz?
Bu yeni bir dönem. Bugün yeni bir anlayış nedeniyle, sinema kendi starlarını yaratmıyor. Eskiden star sistemi önemliydi; şimdi sinema, yönetmenin dünyasını yansıtıyor. Bir filmi yaratan yönetmendir. Bunun kabul edilmesi güzel bir sürece girdiğimizi gösteriyor. Sinema star üretemeyince, televizyon üretiyor. Dolayısıyla biz de oyuncuları ekrandaki karakterleriyle tanıyıp oynadığı rollerle hatırlıyoruz
Politikaya yabancı değilsiniz. Bir ara ANAP’tan milletvekili adayı olmuştunuz...
25 yıl önceydi; 1986 yılındaydı...
Çok az bir oy farkıyla kaybetmiştiniz... Üzülmüş müydünüz o zaman?
Hiç üzülmedim. Çünkü bazı insanlar kendilerini bunun için hazırlar ve bir gün milletvekili olmaya hak kazanır. Benim böyle bir arzum yoktu, ama bana bir görev verilmişti.