Akif Beki'den Suruç yazısı: IŞİD'den daha büyük tehlike kapımızda!
Suruç patlamasını bugünkü köşesinde değerlendiren Akif Beki, birbirimize düşmenin IŞİD'den daha büyük tehlike olduğunu yazdı.
Suruç patlamasını kaleme alan Akif Beki, olay sonrası akbabaların bile yapmayacağı fırsatçılıklar sergilendiğini yazdı.
31 kişinin öldüğü 140 kişinin yaralandığı Suruç patlaması, koalisyon görüşmelerini geride bırakarak ülke gündeminin ilk sırasına oturdu.
Bombalı saldırı sonrası ağır suçlamalar birbirini izledi. Hükümeti katil ilan edenler oldu, "olayın faili AKP" denildi. İşte bu söyleme itiraz eden Hürriyet yazarı Akif Beki, bugünkü yazısında nelerin IŞİD'den daha büyük tehlike olduğunu böyle sıraladı:
KARAMSARLIĞA YENİK DÜŞMEMEK
"İster kan biraderi, ister mezhep kardeşi, ister dindaş suretine bürünmüş olsun, insaniyetin yanında kötülük ve karanlığa karşı sonuna kadar mücadele edilecek.
Ancak bunu yaparken ihtiyacımız olan şey kararlılık, sağduyu, soğukkanlılığımızı kaybetmemek, yılgınlığa asla kapılmamak, psikolojimizi esir almaya yönelen şiddete teslim olmamak ve karamsarlığa yenik düşmemektir.
BİRBİRİMİZE DÜŞMEK
Ve hepsinin de başında, birbirimize kat'a düşmemek...
Terörün lanet olası amacına, kahrolası emellerine hizmet edecek bir şey varsa o da budur.
O da Suruç'taki alçakça saldırıdan yararlanmaya çalışmak, bu vahşetten bir takım kazanımlar çıkarmaya kalkışmak, kendi siyasi kavgasına ve propagandasına alet etme gayretine girmek...
Yani birbirimize düşmektir.
PROPAGANDA BOMBARDIMANLARI
IŞİD büyük bir tehlike.
Fakat ondan da büyük bir tehlike var kapımızda.
Her an birbirimize çevirmeye hazır beklettiğimiz işaret parmaklarımızın ucundaki tehlike.
Kayıplarımız henüz yerde, daha neye uğradığımızı bile anlayamamışken başlatılan propaganda bombardımanları, özel ajanda atakları...
Karşılıklı suçlamalar; 'Sen mi sebep oldun, ben mi' dalaşları; 'Sana mı yarar, bana mı yaramaz' hesapları... Akbabaların bile yapmayacağı fırsatçılıklar, mezar soyguncusu nebbaşları dahi utandıracak çıkarcılıklar, katliamdan bile kullanışlı malzeme çıkarma kalpsizlikleri, kıyılmış canlar üzerinden tiksinç istismarlar..."
Hırgür arasında bayram neşemizi zaten kaybetmiştik.
Kala kala yarım yamalak bir bayram rehavetimiz kalmıştı, o da zehroldu.
Sosyal medyadaki kopuş ve cinnet daha da ürkütücü.
Oralardaki ruh sefaletine, gözü kör eden tarafgirliğe, partizanlığa bakınca baştaki duama bir dua daha ekliyorum.
Allah böyle acıları tekrar göstermesin demiştim.
Beterin beteri var.
Allah beterinden de sakınsın.
Sevinci kursağımızda kalan bayramları bile arar hale getirtmesin bizi!...
***
Yanı başımızda harap olan Irak'ı düşünün, gözümüzün önünde perişan olup giden Suriye'yi...
Hınç ve öfke siyasetinden, etnik veya dini sürtüşmelerden, toplumun bir bölümünün diğerine bilendikçe bilenmesinden ürpermemek mümkün mü?
Çok şükür, hâlâ tutunacak bir dalımız var.
Bütün bölünmüşlüklerimize, kamplaşmalarımıza rağmen hâlâ müşterek bir vicdanımız var.
Ve dara düştüğümüz anlarda Hızır gibi imdada yetişiyor.
Bulabildiğim tek teselli, o vicdanın bir kez daha devreye girmiş olmasıdır.
Hiç değilse ortak acılarda bizi birleştiren insani duygular, içimizdeki cehennem zebanilerinin histerik çığlıklarını hâlâ bastırıyor.
Yoksa maazallah, Suriye ile Irak ortada.