24 Mar 2016 13:15
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 18:25
Akif Beki'den "sert ama gerçekçi" senaryo: Miami tatili kamufleydi, Sarraf itirafçı olacak!
Hürriyet yazarı Akif Beki, Reza Zarrab'ın ABD'de tutuklanmasıyla ilgili senaryoları değerlendirdi.
Hürriyet yazarı Akif Beki, Türkiye’deki 17-25 Aralık yolsuzluk
operasyonlarının kilit ismi olan Reza Zarrab'ın, ABD'de
tutuklanmasıyla ilgili üretilen 'senaryoları' değerlendirdi.
"Senaryolar muhtelif. Bilerek gitti diyen de var, gafil avlandı
diyen de. Önden anlaşmıştı diyen de var; tersi pis bir savcıya
düştü, eninde sonunda anlaşıp ortaklarını satmaya mecbur kalacak
diyen de. İster ayaklarıyla teslim olduğunu ister bilmeden
kendisini ele verdiğini söylesin. Baskıya dayanamayıp çözüleceği
öngörüsünde ihtilaf yok, senaryolar bu sonda birleşiyor"
ifadelerini kullanan Beki, "Sert ama daha gerçekçi olanına gelelim.
Reza Zarrab saflığının kurbanı olmadı. Her şey baştan ayarlanmıştı.
Ailece tatil fotoğrafı, gerçeği kamufle etmek içindi. Daha
Türkiye’deyken Zarrab’la temas kurdu FBI, soruşturmayı ve onu
bekleyen tehlikeyi anlattı, nereye giderse gitsin yakayı
sıyıramayacağını söyledi, işbirliği teklif etti, ölümü gösterip
sıtmaya razı ederek kafaladı, güzellikle itirafçı olmaya ikna etti.
Kurtulmanın tek bir yolu vardı, Zarrab da onu seçti. Anlaşıp gitti"
diye yazdı.
Akif Beki'nin, "Zarrab muamması" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Senaryolar muhtelif.
Bilerek gitti diyen de var, gafil avlandı diyen de.
Önden anlaşmıştı diyen de var; tersi pis bir savcıya düştü, eninde sonunda anlaşıp ortaklarını satmaya mecbur kalacak diyen de.
İster ayaklarıyla teslim olduğunu ister bilmeden kendisini ele verdiğini söylesin. Baskıya dayanamayıp çözüleceği öngörüsünde ihtilaf yok, senaryolar bu sonda birleşiyor.
Amerikan yargısının jargonuyla ‘Ötecektir’ diyorlar.
Para sihirbazlarını konuşturma konusunda nam yapmış bir ‘süper savcı’nın, Bharara’nın elinde olması da bu yorumlara güç katıyor.
Öttüğünde ise ‘Orada bitmez, finalde Türkiye’ye uzanır, çok başlar yakar’ diyorlar.
Bunda da ittifak halinde senaristler. Kiminin arzusu, temennisi. Kimi ise gerçekçi olmaya çalışıyor.
* * *
En naif senaryo, arkasında bir bit yeniği aramayanı. Düz, göründüğü gibi alıyor olayı.
Reza Zarrab çoluk çocuk tatil gezmesine gitmişti. Yolcu listesinde adına rastlanınca FBI uyandı.
Ya da girişte, pasaport kontrolünden geçerken hakkında soruşturma olduğu bilgisi ekranda belirdi. Memur FBI’ı uyardı, ‘Adamınız burada gelin alın’ dedi.
New York’taki bir soruşturmada aranan Zarrab’la aynı kişi olduğuna kanaat getiren FBI da havaalanında karşılayarak huzura çıkardı...
Zayıf tarafı şu; vize verirken yedi sülalesini araştırıp yine de Zarrab’ın kim olduğunu anlayamayan Amerikan güvenlik sistemi, yolcu listesini tararken mi farkına vardı?
Girişte Zarrab’ı adından, yüzünden ve parmak izinden tanıyan bilgisayar kırmızı alarm verince mi, fotoğrafının üstünde ikaz sinyali yanıp sönmeye başlayınca mı emin oldular?
Hayatın olağan akışına oturmuyor, inandırıcı değil, eliyorum bunu.
* * *
Eşyanın tabiatına daha uygun, akla daha yatkın duranı, her şeyi görünenden ibaret saymayanı.
Buna göre Zarrab başına geleceklerden habersiz, kendi ayaklarıyla tıpış tıpış gidip FBI’ın tezgâhına düştü.
Vize alırken zorluk çıkarmamaları, işkillendirecek herhangi bir izlenim vermemeleri planlıydı.
Ürkütmek istemediler. Gel gel yaptılar, vazgeçirecek hiçbir engel ve pürüz hissettirmediler.
FBI, uçağa bindiği andan itibaren adamını kafese girmiş saydı. Fikrini değiştiremezdi, dönüşü yoktu artık. Pusuya yatıp beklediler...
Mümkün. Fakat Zarrab’ı fazla hafife alan bir senaryo bu da.
Büyük oynayacaksın, Amerika’yla aşık atacaksın, ambargo delen bir uluslararası para trafiğinin beyni olacaksın, kurulan çarkın göbeğinde yer alacaksın, Türkiye ve İran devletleriyle iş tutacak kadar uyanık geçineceksin, Türkiye’de peşine takılan polisi anında çakacak hassaslıkta delik kulakların olacak. Fakat New York’ta hakkında açılan ölümcül bir soruşturmadan haberin olmayacak.
Hadi soruşturmadan bihaberdin, çok gizli tuttular, dışarıya dedikodusu bile sızmadı diyelim.
17 Aralık dosyasıyla bütün dünyada afişe olmuşken, tüm dikkatler üstündeyken hiçbir endişe duymadan ABD’ye seyahat edebileceksin. ‘Gel beni tut’ dercesine hayati bir hata yapacaksın. Nasıl olur?
Sormazlar mı Amerika’ya indiğin saliseden itibaren FBI’ın gözünü senden ayırmayacağını düşünemedin mi diye. Özel bir karşılama hazırlanabileceğinden nasıl hiç şüphelenemedin diye.
Onu da geçtim, Amerika’nın şu sıralar senin için tekin bir yer olmadığını görmek için kâhin olmaya gerek mi var?
Ortağın Zencani dolandırıcılıkla suçlanmış, devletin parasını çalmaktan İran’da idama mahkûm. Para operasyonunun İran ayağı bu yolla tasfiye edilmiş. Ortada ambargo da kalmamış, İran’la ABD el sıkışmış... Hâlâ başına bir şey gelebileceğinden korkmadan, elini kolunu sallayarak ABD’ye gitme rahatlığı biraz fazla kaçmıyor mu?
Zarrab’ın, göze batacağını hesaba katmadan, vize işlemlerinde kolaylık göstermelerine aldanıp işler yolunda zannederek ilk Miami uçağına atlaması da sahici görünmüyor kısacası.
* * *
Sert ama daha gerçekçi olanına gelelim.
Reza Zarrab saflığının kurbanı olmadı. Her şey baştan ayarlanmıştı. Ailece tatil fotoğrafı, gerçeği kamufle etmek içindi. Daha Türkiye’deyken Zarrab’la temas kurdu FBI, soruşturmayı ve onu bekleyen tehlikeyi anlattı, nereye giderse gitsin yakayı sıyıramayacağını söyledi, işbirliği teklif etti, ölümü gösterip sıtmaya razı ederek kafaladı, güzellikle itirafçı olmaya ikna etti.
Kurtulmanın tek bir yolu vardı, Zarrab da onu seçti. Anlaşıp gitti...
Yazının tamamını okumak için tıklayın
Akif Beki'nin, "Zarrab muamması" başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
"Senaryolar muhtelif.
Bilerek gitti diyen de var, gafil avlandı diyen de.
Önden anlaşmıştı diyen de var; tersi pis bir savcıya düştü, eninde sonunda anlaşıp ortaklarını satmaya mecbur kalacak diyen de.
İster ayaklarıyla teslim olduğunu ister bilmeden kendisini ele verdiğini söylesin. Baskıya dayanamayıp çözüleceği öngörüsünde ihtilaf yok, senaryolar bu sonda birleşiyor.
Amerikan yargısının jargonuyla ‘Ötecektir’ diyorlar.
Para sihirbazlarını konuşturma konusunda nam yapmış bir ‘süper savcı’nın, Bharara’nın elinde olması da bu yorumlara güç katıyor.
Öttüğünde ise ‘Orada bitmez, finalde Türkiye’ye uzanır, çok başlar yakar’ diyorlar.
Bunda da ittifak halinde senaristler. Kiminin arzusu, temennisi. Kimi ise gerçekçi olmaya çalışıyor.
* * *
En naif senaryo, arkasında bir bit yeniği aramayanı. Düz, göründüğü gibi alıyor olayı.
Reza Zarrab çoluk çocuk tatil gezmesine gitmişti. Yolcu listesinde adına rastlanınca FBI uyandı.
Ya da girişte, pasaport kontrolünden geçerken hakkında soruşturma olduğu bilgisi ekranda belirdi. Memur FBI’ı uyardı, ‘Adamınız burada gelin alın’ dedi.
New York’taki bir soruşturmada aranan Zarrab’la aynı kişi olduğuna kanaat getiren FBI da havaalanında karşılayarak huzura çıkardı...
Zayıf tarafı şu; vize verirken yedi sülalesini araştırıp yine de Zarrab’ın kim olduğunu anlayamayan Amerikan güvenlik sistemi, yolcu listesini tararken mi farkına vardı?
Girişte Zarrab’ı adından, yüzünden ve parmak izinden tanıyan bilgisayar kırmızı alarm verince mi, fotoğrafının üstünde ikaz sinyali yanıp sönmeye başlayınca mı emin oldular?
Hayatın olağan akışına oturmuyor, inandırıcı değil, eliyorum bunu.
* * *
Eşyanın tabiatına daha uygun, akla daha yatkın duranı, her şeyi görünenden ibaret saymayanı.
Buna göre Zarrab başına geleceklerden habersiz, kendi ayaklarıyla tıpış tıpış gidip FBI’ın tezgâhına düştü.
Vize alırken zorluk çıkarmamaları, işkillendirecek herhangi bir izlenim vermemeleri planlıydı.
Ürkütmek istemediler. Gel gel yaptılar, vazgeçirecek hiçbir engel ve pürüz hissettirmediler.
FBI, uçağa bindiği andan itibaren adamını kafese girmiş saydı. Fikrini değiştiremezdi, dönüşü yoktu artık. Pusuya yatıp beklediler...
Mümkün. Fakat Zarrab’ı fazla hafife alan bir senaryo bu da.
Büyük oynayacaksın, Amerika’yla aşık atacaksın, ambargo delen bir uluslararası para trafiğinin beyni olacaksın, kurulan çarkın göbeğinde yer alacaksın, Türkiye ve İran devletleriyle iş tutacak kadar uyanık geçineceksin, Türkiye’de peşine takılan polisi anında çakacak hassaslıkta delik kulakların olacak. Fakat New York’ta hakkında açılan ölümcül bir soruşturmadan haberin olmayacak.
Hadi soruşturmadan bihaberdin, çok gizli tuttular, dışarıya dedikodusu bile sızmadı diyelim.
17 Aralık dosyasıyla bütün dünyada afişe olmuşken, tüm dikkatler üstündeyken hiçbir endişe duymadan ABD’ye seyahat edebileceksin. ‘Gel beni tut’ dercesine hayati bir hata yapacaksın. Nasıl olur?
Sormazlar mı Amerika’ya indiğin saliseden itibaren FBI’ın gözünü senden ayırmayacağını düşünemedin mi diye. Özel bir karşılama hazırlanabileceğinden nasıl hiç şüphelenemedin diye.
Onu da geçtim, Amerika’nın şu sıralar senin için tekin bir yer olmadığını görmek için kâhin olmaya gerek mi var?
Ortağın Zencani dolandırıcılıkla suçlanmış, devletin parasını çalmaktan İran’da idama mahkûm. Para operasyonunun İran ayağı bu yolla tasfiye edilmiş. Ortada ambargo da kalmamış, İran’la ABD el sıkışmış... Hâlâ başına bir şey gelebileceğinden korkmadan, elini kolunu sallayarak ABD’ye gitme rahatlığı biraz fazla kaçmıyor mu?
Zarrab’ın, göze batacağını hesaba katmadan, vize işlemlerinde kolaylık göstermelerine aldanıp işler yolunda zannederek ilk Miami uçağına atlaması da sahici görünmüyor kısacası.
* * *
Sert ama daha gerçekçi olanına gelelim.
Reza Zarrab saflığının kurbanı olmadı. Her şey baştan ayarlanmıştı. Ailece tatil fotoğrafı, gerçeği kamufle etmek içindi. Daha Türkiye’deyken Zarrab’la temas kurdu FBI, soruşturmayı ve onu bekleyen tehlikeyi anlattı, nereye giderse gitsin yakayı sıyıramayacağını söyledi, işbirliği teklif etti, ölümü gösterip sıtmaya razı ederek kafaladı, güzellikle itirafçı olmaya ikna etti.
Kurtulmanın tek bir yolu vardı, Zarrab da onu seçti. Anlaşıp gitti...
Yazının tamamını okumak için tıklayın