Akif Beki'den "sert ama gerçekçi" senaryo: Miami tatili kamufleydi, Sarraf itirafçı olacak!
Hürriyet yazarı Akif Beki, Reza Zarrab'ın ABD'de tutuklanmasıyla ilgili senaryoları değerlendirdi.
Hürriyet yazarı Akif Beki, Türkiye’deki 17-25 Aralık yolsuzluk
operasyonlarının kilit ismi olan Reza Zarrab'ın, ABD'de
tutuklanmasıyla ilgili üretilen 'senaryoları' değerlendirdi.
"Senaryolar muhtelif. Bilerek gitti diyen de var, gafil avlandı
diyen de. Önden anlaşmıştı diyen de var; tersi pis bir savcıya
düştü, eninde sonunda anlaşıp ortaklarını satmaya mecbur kalacak
diyen de. İster ayaklarıyla teslim olduğunu ister bilmeden
kendisini ele verdiğini söylesin. Baskıya dayanamayıp çözüleceği
öngörüsünde ihtilaf yok, senaryolar bu sonda birleşiyor"
ifadelerini kullanan Beki, "Sert ama daha gerçekçi olanına gelelim.
Reza Zarrab saflığının kurbanı olmadı. Her şey baştan ayarlanmıştı.
Ailece tatil fotoğrafı, gerçeği kamufle etmek içindi. Daha
Türkiye’deyken Zarrab’la temas kurdu FBI, soruşturmayı ve onu
bekleyen tehlikeyi anlattı, nereye giderse gitsin yakayı
sıyıramayacağını söyledi, işbirliği teklif etti, ölümü gösterip
sıtmaya razı ederek kafaladı, güzellikle itirafçı olmaya ikna etti.
Kurtulmanın tek bir yolu vardı, Zarrab da onu seçti. Anlaşıp gitti"
diye yazdı.
Akif Beki'nin, "Zarrab muamması" başlığıyla yayımlanan yazısının
ilgili bölümü şöyle:
"Senaryolar muhtelif.
Bilerek gitti diyen de var, gafil avlandı diyen de.
Önden anlaşmıştı diyen de var; tersi pis bir savcıya düştü, eninde
sonunda anlaşıp ortaklarını satmaya mecbur kalacak diyen de.
İster ayaklarıyla teslim olduğunu ister bilmeden kendisini ele
verdiğini söylesin. Baskıya dayanamayıp çözüleceği öngörüsünde
ihtilaf yok, senaryolar bu sonda birleşiyor.
Amerikan yargısının jargonuyla ‘Ötecektir’ diyorlar.
Para sihirbazlarını konuşturma konusunda nam yapmış bir ‘süper
savcı’nın, Bharara’nın elinde olması da bu yorumlara güç
katıyor.
Öttüğünde ise ‘Orada bitmez, finalde Türkiye’ye uzanır, çok başlar
yakar’ diyorlar.
Bunda da ittifak halinde senaristler. Kiminin arzusu, temennisi.
Kimi ise gerçekçi olmaya çalışıyor.
* * *
En naif senaryo, arkasında bir bit yeniği aramayanı. Düz, göründüğü
gibi alıyor olayı.
Reza Zarrab çoluk çocuk tatil gezmesine gitmişti. Yolcu listesinde
adına rastlanınca FBI uyandı.
Ya da girişte, pasaport kontrolünden geçerken hakkında soruşturma
olduğu bilgisi ekranda belirdi. Memur FBI’ı uyardı, ‘Adamınız
burada gelin alın’ dedi.
New York’taki bir soruşturmada aranan Zarrab’la aynı kişi olduğuna
kanaat getiren FBI da havaalanında karşılayarak huzura
çıkardı...
Zayıf tarafı şu; vize verirken yedi sülalesini araştırıp yine de
Zarrab’ın kim olduğunu anlayamayan Amerikan güvenlik sistemi, yolcu
listesini tararken mi farkına vardı?
Girişte Zarrab’ı adından, yüzünden ve parmak izinden tanıyan
bilgisayar kırmızı alarm verince mi, fotoğrafının üstünde ikaz
sinyali yanıp sönmeye başlayınca mı emin oldular?
Hayatın olağan akışına oturmuyor, inandırıcı değil, eliyorum
bunu.
* * *
Eşyanın tabiatına daha uygun, akla daha yatkın duranı, her şeyi
görünenden ibaret saymayanı.
Buna göre Zarrab başına geleceklerden habersiz, kendi ayaklarıyla
tıpış tıpış gidip FBI’ın tezgâhına düştü.
Vize alırken zorluk çıkarmamaları, işkillendirecek herhangi bir
izlenim vermemeleri planlıydı.
Ürkütmek istemediler. Gel gel yaptılar, vazgeçirecek hiçbir engel
ve pürüz hissettirmediler.
FBI, uçağa bindiği andan itibaren adamını kafese girmiş saydı.
Fikrini değiştiremezdi, dönüşü yoktu artık. Pusuya yatıp
beklediler...
Mümkün. Fakat Zarrab’ı fazla hafife alan bir senaryo bu da.
Büyük oynayacaksın, Amerika’yla aşık atacaksın, ambargo delen bir
uluslararası para trafiğinin beyni olacaksın, kurulan çarkın
göbeğinde yer alacaksın, Türkiye ve İran devletleriyle iş tutacak
kadar uyanık geçineceksin, Türkiye’de peşine takılan polisi anında
çakacak hassaslıkta delik kulakların olacak. Fakat New York’ta
hakkında açılan ölümcül bir soruşturmadan haberin olmayacak.
Hadi soruşturmadan bihaberdin, çok gizli tuttular, dışarıya
dedikodusu bile sızmadı diyelim.
17 Aralık dosyasıyla bütün dünyada afişe olmuşken, tüm dikkatler
üstündeyken hiçbir endişe duymadan ABD’ye seyahat edebileceksin.
‘Gel beni tut’ dercesine hayati bir hata yapacaksın. Nasıl
olur?
Sormazlar mı Amerika’ya indiğin saliseden itibaren FBI’ın gözünü
senden ayırmayacağını düşünemedin mi diye. Özel bir karşılama
hazırlanabileceğinden nasıl hiç şüphelenemedin diye.
Onu da geçtim, Amerika’nın şu sıralar senin için tekin bir yer
olmadığını görmek için kâhin olmaya gerek mi var?
Ortağın Zencani dolandırıcılıkla suçlanmış, devletin parasını
çalmaktan İran’da idama mahkûm. Para operasyonunun İran ayağı bu
yolla tasfiye edilmiş. Ortada ambargo da kalmamış, İran’la ABD el
sıkışmış... Hâlâ başına bir şey gelebileceğinden korkmadan, elini
kolunu sallayarak ABD’ye gitme rahatlığı biraz fazla kaçmıyor
mu?
Zarrab’ın, göze batacağını hesaba katmadan, vize işlemlerinde
kolaylık göstermelerine aldanıp işler yolunda zannederek ilk Miami
uçağına atlaması da sahici görünmüyor kısacası.
* * *
Sert ama daha gerçekçi olanına gelelim.
Reza Zarrab saflığının kurbanı olmadı. Her şey baştan ayarlanmıştı.
Ailece tatil fotoğrafı, gerçeği kamufle etmek içindi. Daha
Türkiye’deyken Zarrab’la temas kurdu FBI, soruşturmayı ve onu
bekleyen tehlikeyi anlattı, nereye giderse gitsin yakayı
sıyıramayacağını söyledi, işbirliği teklif etti, ölümü gösterip
sıtmaya razı ederek kafaladı, güzellikle itirafçı olmaya ikna
etti.
Kurtulmanın tek bir yolu vardı, Zarrab da onu seçti. Anlaşıp
gitti...
Yazının tamamını okumak için
tıklayın