11 Mayıs 2017 10:28
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:40
Akif Beki'den İlber Ortaylı'ya itiraz geldi: Atatürk böyle savunulmaz!
İlber Ortaylı, Atatürk'e hakaret eden Mustafa Armağan için "Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın" demişti.
Hürriyet yazarı Akif Beki, Mustafa Kemal Atatürk ve manevi kızı
Afet İnan ile ilgili olarak "Birlikte yatıp kalkıyorlardı" diyen
Yeni Şafak yazarı Mustafa Armağan'a tepki gösteren tarihçi Prof.
Dr. İlber Ortaylı'nın üslubunu eleştirdi. "Doğru, çileden çıkmamak
elde değil. Kabul, arsızlığın bu derecesini tarifte acze düşüyor
nezih dil. Tiksindiriciliğin bu raddesini ifadede kifayetsiz
kalıyor zekice göndermeler" diyen Beki, "Fakat bu kepazeliğe
gösterilen tepki dili de sorunlu. Koskoca İlber Ortaylı bile
'Zübeyde Hanım’a bunu diyen hayvandır'dan başka söz bulamaz mıydı?"
ifadesini kullandı.
Ortaylı, Armağan’ın tarihçi olmadığının altını çizerken, “Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b*k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın” demişti.
Akif Beki'nin "Atatürk böyle savunulmaz" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Sorsan biri ‘tarihçi’ öbürü ‘okuyucu’ geçiniyor herifçioğullarının. Ama Atatürk düşmanlığını ekmek kapısı yapmışlar.
Ağza alınmayacak hakaret ve gıybetleri, ‘gayriresmi tarih’ diye satıyorlar.
Uydurulmuş, çarpıtılmış bel altı ‘söylenti’leri, ‘yasak rivayet’ diye yutturuyorlar.
Kulaktan kulağa yayılarak çıkarılmış ‘özel hayat’ şayialarıyla...Yalan yanlış soy-sop, nesep aşağılamalarını... ‘Sansürlenmiş sırlar, halktan saklanmış gerçekler’diye pazarlıyorlar.
Rövanş dürbününden, kin ve nefret merceğinden ‘yatak odası’ dikizleyerek... Güya yazılmayanı yazıyor, söylenmeyeni söylüyor... Güya mahrem tutulanı ifşa ediyor... Güya ‘resmi tarih’le hesaplaşıp ‘yalan söyleyen tarih’i utandırıyorlar.
Hayâsız akının akıncıları
Ar, hayâ duygularını rencide edecek galizlikler savururken bile yüzleri kızarmıyor. Ne korkmaları, çekinmeleri ne utanmaları, sıkılmaları var.
Biri, bilmem ne geçmişini affettirme telaşı içinde deniyor. Bozuk sicilinin üstünü kapatıp unutturmak içinmiş onca debelenmesi.
Diğerinin aklanacak bir sabıkası var mı bilmem ama her neyse karın ağrısı, Atatürk üstünden ‘şecaat arz etme’ye çalışıyor.
İkisinin de müşterisi kör bir bağnazlık, kara bir cehalet. Çirkefliğin, şirretliğin kaymağını yiye yiye bitiremediler.
Hırtlığı besliyor, karşılığında hırtlıktan besleniyorlar. İstismara doymak bilmiyorlar.
Fakat paçozla paçoz olunur mu?
Doğru, çileden çıkmamak elde değil.
Kabul, arsızlığın bu derecesini tarifte acze düşüyor nezih dil. Tiksindiriciliğin bu raddesini ifadede kifayetsiz kalıyor zekice göndermeler.
Fakat bu kepazeliğe gösterilen tepki dili de sorunlu.
Koskoca İlber Ortaylı bile “Zübeyde Hanım’a bunu diyen hayvandır”dan başka söz bulamaz mıydı?
Hatırlıyorum; Alev Alatlıpaçozlaşmanın romanını yazdığında, İlber Hoca ince, zarif bir eleştiri getirmişti.
Romanın hikâyesini anlatırken kullandığı ‘paçozlaşma’ kavramına itirazı vardı.
DİLDE SOYSUZLAŞMA
Alatlı’nın tespitine katılmakla birlikte isimlendirmesini kaba ve avamca bulmuştu. Onun yerine, aynı olguyu ‘hödükleşme’ kavramıyla tanımlamayı önermişti.
Peyami Safa’nın en mustarip olduğu dejenerasyonların başında da ‘dilde soysuzlaşma’ sorunu gelirdi. Yani üslubun yozlaşması, dilin pespayeleşmesi.
Hödükle kalsa iyiydi
Demesine ‘hödük’ de diyor Hoca bu rezilliğin sorumlularına. Ama durumun vahameti karşısında yüreği soğumamış olacak ki ‘hayvan’demekten de alıkoyamıyor kendini.
Ben hırtlık olarak adlandırmayı tercih ederdim.
Aynı kapıya çıkar. Onun için ister hödükleşme, ister hırtlaşma, ister paçozlaşma deyin...
Yok isterseniz Aziz Nesin’in Zübüklerine benzetin, Dostoyevski’nin Puşlost’una, Ömer Seyfettin’in Efruz Bey’ine, yine razıyım.
Ama ne derseniz deyin, sizi kendi seviyelerine çekmelerine izin vermeyin.
Tuzağa düşerseniz onlar kazanır
‘Paçozluk iblisi’ her yeri o zaman sarar işte.
Her dile o zaman hödüklük hâkim olur.
Hırtlaşmanın önü o zaman alınamaz.
Zübükleşme, Puşlostlaşma, eblehleşme o zaman alır başını gider.
Ağzınızı bozmalarına, sözünüzü çürütmelerine müsaade etmeyin.
Çok gerekirse şöyle alternatifler de sunun kendinize: “Küstah, kalitesiz, beş para etmez, kokuşmuş, zıpçıktı, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, hoyrat, terbiyesiz, ahlaksız...”
Ama Alatlı’nın korkusu gerçekleşmesin. Topluma musallat olan bu virüs, bir salgın halinde oradan oraya bulaşıp her tarafa yerleşmesin.
Ustaya saygıyla bitiriyorum
Rahmetli Çetin Altan’ın bir yazısının başlığı, “Üslub-u beyan aynıyla insan”dı.
Şöyle sayıp sövme örnekleri sıralıyordu:
“Ananı avradını, kızını kısrağını... Bir üslup.
Ulan hain oğlu hain, onun bunun satılmış kuklası... Bir üslup.
Ben, bana ‘palavra sıkma’ diyenin alnını karışlarım... Bu da bir üslup.”
‘Ancak üslubu neyse odur insan’ diyordu.
Ne kadar sıkışsanız da dikkat edin, küfürbazlar sizi de kendilerine benzetmesin. Asıl tehlike bu.
Ortaylı, Armağan’ın tarihçi olmadığının altını çizerken, “Bunlar cahil adamlar, ne bilirler tarihi. Bir b*k bildikleri yok. Ne okuyacak ne bilecek. Allah'ın hödüğü suratına baksan halde turp sattırmazsın” demişti.
Akif Beki'nin "Atatürk böyle savunulmaz" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Sorsan biri ‘tarihçi’ öbürü ‘okuyucu’ geçiniyor herifçioğullarının. Ama Atatürk düşmanlığını ekmek kapısı yapmışlar.
Ağza alınmayacak hakaret ve gıybetleri, ‘gayriresmi tarih’ diye satıyorlar.
Uydurulmuş, çarpıtılmış bel altı ‘söylenti’leri, ‘yasak rivayet’ diye yutturuyorlar.
Kulaktan kulağa yayılarak çıkarılmış ‘özel hayat’ şayialarıyla...Yalan yanlış soy-sop, nesep aşağılamalarını... ‘Sansürlenmiş sırlar, halktan saklanmış gerçekler’diye pazarlıyorlar.
Rövanş dürbününden, kin ve nefret merceğinden ‘yatak odası’ dikizleyerek... Güya yazılmayanı yazıyor, söylenmeyeni söylüyor... Güya mahrem tutulanı ifşa ediyor... Güya ‘resmi tarih’le hesaplaşıp ‘yalan söyleyen tarih’i utandırıyorlar.
Hayâsız akının akıncıları
Ar, hayâ duygularını rencide edecek galizlikler savururken bile yüzleri kızarmıyor. Ne korkmaları, çekinmeleri ne utanmaları, sıkılmaları var.
Biri, bilmem ne geçmişini affettirme telaşı içinde deniyor. Bozuk sicilinin üstünü kapatıp unutturmak içinmiş onca debelenmesi.
Diğerinin aklanacak bir sabıkası var mı bilmem ama her neyse karın ağrısı, Atatürk üstünden ‘şecaat arz etme’ye çalışıyor.
İkisinin de müşterisi kör bir bağnazlık, kara bir cehalet. Çirkefliğin, şirretliğin kaymağını yiye yiye bitiremediler.
Hırtlığı besliyor, karşılığında hırtlıktan besleniyorlar. İstismara doymak bilmiyorlar.
Fakat paçozla paçoz olunur mu?
Doğru, çileden çıkmamak elde değil.
Kabul, arsızlığın bu derecesini tarifte acze düşüyor nezih dil. Tiksindiriciliğin bu raddesini ifadede kifayetsiz kalıyor zekice göndermeler.
Fakat bu kepazeliğe gösterilen tepki dili de sorunlu.
Koskoca İlber Ortaylı bile “Zübeyde Hanım’a bunu diyen hayvandır”dan başka söz bulamaz mıydı?
Hatırlıyorum; Alev Alatlıpaçozlaşmanın romanını yazdığında, İlber Hoca ince, zarif bir eleştiri getirmişti.
Romanın hikâyesini anlatırken kullandığı ‘paçozlaşma’ kavramına itirazı vardı.
DİLDE SOYSUZLAŞMA
Alatlı’nın tespitine katılmakla birlikte isimlendirmesini kaba ve avamca bulmuştu. Onun yerine, aynı olguyu ‘hödükleşme’ kavramıyla tanımlamayı önermişti.
Peyami Safa’nın en mustarip olduğu dejenerasyonların başında da ‘dilde soysuzlaşma’ sorunu gelirdi. Yani üslubun yozlaşması, dilin pespayeleşmesi.
Hödükle kalsa iyiydi
Demesine ‘hödük’ de diyor Hoca bu rezilliğin sorumlularına. Ama durumun vahameti karşısında yüreği soğumamış olacak ki ‘hayvan’demekten de alıkoyamıyor kendini.
Ben hırtlık olarak adlandırmayı tercih ederdim.
Aynı kapıya çıkar. Onun için ister hödükleşme, ister hırtlaşma, ister paçozlaşma deyin...
Yok isterseniz Aziz Nesin’in Zübüklerine benzetin, Dostoyevski’nin Puşlost’una, Ömer Seyfettin’in Efruz Bey’ine, yine razıyım.
Ama ne derseniz deyin, sizi kendi seviyelerine çekmelerine izin vermeyin.
Tuzağa düşerseniz onlar kazanır
‘Paçozluk iblisi’ her yeri o zaman sarar işte.
Her dile o zaman hödüklük hâkim olur.
Hırtlaşmanın önü o zaman alınamaz.
Zübükleşme, Puşlostlaşma, eblehleşme o zaman alır başını gider.
Ağzınızı bozmalarına, sözünüzü çürütmelerine müsaade etmeyin.
Çok gerekirse şöyle alternatifler de sunun kendinize: “Küstah, kalitesiz, beş para etmez, kokuşmuş, zıpçıktı, sokak kurnazı, zevzek, müptezel, basmakalıp, palavracı, hoyrat, terbiyesiz, ahlaksız...”
Ama Alatlı’nın korkusu gerçekleşmesin. Topluma musallat olan bu virüs, bir salgın halinde oradan oraya bulaşıp her tarafa yerleşmesin.
Ustaya saygıyla bitiriyorum
Rahmetli Çetin Altan’ın bir yazısının başlığı, “Üslub-u beyan aynıyla insan”dı.
Şöyle sayıp sövme örnekleri sıralıyordu:
“Ananı avradını, kızını kısrağını... Bir üslup.
Ulan hain oğlu hain, onun bunun satılmış kuklası... Bir üslup.
Ben, bana ‘palavra sıkma’ diyenin alnını karışlarım... Bu da bir üslup.”
‘Ancak üslubu neyse odur insan’ diyordu.
Ne kadar sıkışsanız da dikkat edin, küfürbazlar sizi de kendilerine benzetmesin. Asıl tehlike bu.