28 Şub 2019 08:49 Son Güncelleme: 28 Şub 2019 09:15

Akif Beki'den çarpıcı yorum: Medya abartmayı sever fakat erken büyütülmedi mi?

Karar yazarı Akif Beki, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu'nun birlikte yeni bir parti kurma girişimleri dedikodusunun medya tarafından abartılıp büyütüldüğünü söyledi.

Karar yazarı Akif Beki, Gül ve Davutoğlu'nun yeni parti kurma iddialarına ilişkin medyanın tavrını değerlendirdi. Ortada henüz iddia sahibinin olmadığı ve sadece söylentiden ibaret olduğunu belirttiği parti kurma meselesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a dahi sorulduğuna da dikkat çeken yazar bunun ardından atılan başlıkların yanlış olduğunu söyledi.

Medyanın her durumda aşırı yoruma kaçtığını söyleyen Beki, "Artık düşük doğum yaptırma erkenciliği mi, tekdüzelikten çok sıkılmaktan mı, heyecan arayışı mı, salt habercilik refleksi mi, iktidarda çatlak yakalayıp onu büyütme arzusundan mı, kestiremiyorum.Belki hepsi birden, her birinin kendince ayrı nedeni, motivasyonu olabilir.Ancak bu aşamada henüz ne ‘küskünler hareketi’ diye uzun süredir kurcalanan aktörler dolduruşa geliyor, ne de Erdoğan. Görebildiğim budur!" ifadeleri ile yazısını tamamladı.

'Yeni Parti' köpürtmeleri

Medya abartmayı sever, fakat biraz erken büyütülmedi mi?

Henüz ortada iddia sahibi yok, sadece dedikodusu var. Lafı dolaşıyor, söylentiden ibaret.

Yine de sanki aksiyon almışlar, çarklar dönmeye başlamış gibi ortalık telaşa veriliyor. ‘Yeni parti iddiaları' ta Cumhurbaşkanı’na soruluyor. Alınan cevap da “Erdoğan yeni parti girişimine sert çıktı” başlıklarıyla yansıtılıyor.

Sert mert çıktığı yok halbuki.

O kadar ciddiye alıyor görünmemek için siyaseten mi, gerçekten de kale almaya değer bulmadığı, kurulacağına inanası gelmediği için mi, artık her nedense çok da ırgalanmışa benzemiyor.

“Başka trene bindiler” derken ne kastettiği ve eski yol arkadaşlarının yeni bir oluşuma hazırlandıkları sorulunca NTV’de şu söylediklerine bir daha bakın:

"Siz bir yola çıkıyorsunuz. Yola çıktığınız insanlar sizinle beraber gelecek diye bir şey yok. Ama biz AK Parti'ye bir dava olarak bakıyoruz. Biz dava adamıysak davana ihanetin olmaması lazım. Görev verilir yaparsın. Ama senden alınıp bir başkasına verildiği zaman da eyvallah dersin. Ayrılanlar oldu, isim vermeye gerek yok. Bu ayrılanlarla bir daha beraber yol yürümek mümkün değil. Daha önce parti kuranlar oldu, onların akıbetleri belli. Dürüstlük, samimiyet, sadakat çok önemli...”

Neresinde bunun sertlik!

Kendini ‘müdafaa-i reis inzibat kuvvetleri’ sanan, reisten çok reisçi telaşe müdürlerinin aksine, gayet soğukkanlı bir tepki vermiyor mu?

Dedim ya, belki de boş havuza atlamamak, dereyi görmeden paçayı sıvamamak için temkini elden bırakmıyor. Belki kuruldu kurulacak denilen yeni partiyi gözünde büyütmekten kaçınıyor.

Belki de Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gibi isimlerden bu riski almalarını beklemiyor. AK Parti’den koparak yeni parti fikrini hayata geçireceklerine ihtimal vermiyor o yüzden. Akıllarından geçtiğini bilse, tartıştıklarını, üstünde çalıştıklarını duysa bile şüpheyle yaklaşıyor.

‘Bir daha onlarla yol yürünmez, geçmişte ayrılanların akıbeti belli’ derken eski fiyaskoları hatırlatıyor zaten. AK Parti’den ayrılıp ANAP’ın başına geçen Erkan Mumcu ile kendi partisini deneyen Abdüllatif Şener’i...

Başarısız örnekler üstünden küçümsüyor da tabii yeni particileri, tehdit görmüyor, hiçe sayıyor tersine. ‘Kimler denemedi ki, vız gelir tırıs gider, bir nane olmaz’ rahatlığında.

Sonuçta, ‘tek adam yönetimi’ne karşı isyan başlatarak Refah Partisi’nden beraber ayrıldıkları Gül’ün de adı geçiyor. ‘Yenilikçi hareket’le bayrak açıp Erbakan Hoca’nın treninden birlikte indiler. Milli Görüş gömleğini beraber değiştirdiler. Lidere başkaldırmak, ikilik fitnesi çıkarmak ve davaya ihanet etmekle birlikte suçlandılar. AK Parti’yi birlikte kurdular...

Gül’ün, kalkışta belirledikleri menzile gitmiyor, yön değiştirdi diye bindiği trenden bir daha inip, aynı mücadeleye baştan başlayacak enerjiyi kendinde bulamayacağını da hesaba katıyor olabilir.

Her halükarda, medya aşırı yoruma kaçıyor.

Artık düşük doğum yaptırma erkenciliği mi, tekdüzelikten çok sıkılmaktan mı, heyecan arayışı mı, salt habercilik refleksi mi, iktidarda çatlak yakalayıp onu büyütme arzusundan mı, kestiremiyorum.

Belki hepsi birden, her birinin kendince ayrı nedeni, motivasyonu olabilir.

Ancak bu aşamada henüz ne ‘küskünler hareketi’ diye uzun süredir kurcalanan aktörler dolduruşa geliyor, ne de Erdoğan. Görebildiğim budur!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.