05 Ağu 2014 09:56
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:32
Akif Beki 'Selam Tevhid' çelişkisini yazdı:Hem İran casusu hem de El Kaideci
Hürriyet yazarı Akif Beki, cemaat çevrelerinde sıkça dile getirilen 'Selam-Tevhid Terör Örgütü' soruşturmasının çelişkili yönlerini yazdı.
Akif Beki, "Bozukluk ya niyette ya da akıldadır" başlıklı yazısında soruşturmayı ciddiye alanların akıl sağlığından şüphe etti.
Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki, bugünkü yazısında aylar önce kapatılan Selam Tevhid dosyasını savunanları eleştirdi ve dosyadaki tuhaflıkları böyle sıraladı:
FİLM İÇİNDE FİLM
"4 yıl önce gizli bir soruşturma açılmış, Başbakan'dan bakanlara, siyasilerden işadamlarına, gazetecilerden magazin şöhretlerine dünyâ kadar insan takibe alınmış... Sahte isimlerle telefonları dinlenmiş... Yine de ortaya ne bir iddianame konmuş ne de tek bir casus...
Yazar Akif Beki, dosyada Hakan Fidan'a yönelik suçlamadaki çelişkili durumu böyle yazdı:
MİT Müsteşarı Fidan m İran hesabına çalışan bir casus olduğuna ilişkin en vurucu deliliniz, meşhur Hizbullah operasyonunda polisin eline geçen Aralık 1998 tarihli bir dokümansa...
O kâğıtta "İran ajanlarının irtibata geçmek istediği isimler yazılıdır. Biri de Metin Fidan'dır. Dünya istihbaratı dalında İngilizce bir tez hazırladığından bahsedilmektedir. Hakan Fidan'ın da Bilkent Üniversitesi nde verdiği İngilizce master tezinin başlığı, 'İstihbarat ve dış politika'dır" diyerek sevinçle ellerinizi ovuşturursanız...
"Bu tezin tarihi nedir, zamanlama tutuyor mu, üzerinde Mayıs 1999 yazıyor halbuki, o Farsça belgenin hazırlanmasından bir yıl sonra yani" diye dönüp bakmayı akletmez, küçük detayların üzerinde durmazsanız...
Film içinde film çevrilmediğini düşünebilir misiniz? Bunu benden beklemeyin.
Eğer savunma adına dolaşıma soktukları argümanlara sahiden inanıyorlarsa iş değişir. Cezai ehliyetleri yok, akıllarından zorları var demektir. Bilinçli kumpas suçlamasından yırtarlar, bir doktor raporuna bakar..
O zaman da söyleceğim şudur: Siz bir 'Yavuz' Sultan Selim olmaya soyunursanız, karşınıza çıkan herkesi Şah İsmail sanıp boynuna kılıcı çalmaya kalkarsınız...
Siz Alevilikle, Kızılbaşlıkla, Şiilikle, İrancılıkla, Perslilikle, Terslikikle kafayı bozarsanız baktığınız her yerde 'Acem casusu' görürsünüz. Maazallah aklınızı oynatmaya dek gider...
HEM İRAN CASUSU HEM EL KAİDECİ
8 Ağustos 2010'da, bir ev kadınının 23 yıllık kocasından "İran ajanıdır" diye şikâyetçi olmasıyla soruşturmaya başladığınızı söylerseniz...
Ama kayıtlara göre Selam Tevhit Örgütü dosyası. en az 3 ay önce 14 Mayıs 2010'da açılmışsa...
"Evimize sakallı insanlar gelip gitmeye başladı. Gelenlerin çoğu Caferi mezhebindendir. Eşim El Kaide örgütünü destekler" diyen ifadeye sırtınızı yaslarsanız...
Aynı anda hem İran casusu hem Caferi hem de El Kaide'ci nasıl olunur diye iddianın gülünçlüğü üzerine bir dakika durup düşünmezsiniz...
Kamile Yazıcıoğlu, sonradan inkâr ettiği ihbar dilekçesinde "Kocam Hakan Fidan'la sık sık görüşür" der, siz de balıklama üstüne atlarsanız... "
Hürriyet gazetesi yazarı Akif Beki, bugünkü yazısında aylar önce kapatılan Selam Tevhid dosyasını savunanları eleştirdi ve dosyadaki tuhaflıkları böyle sıraladı:
FİLM İÇİNDE FİLM
"4 yıl önce gizli bir soruşturma açılmış, Başbakan'dan bakanlara, siyasilerden işadamlarına, gazetecilerden magazin şöhretlerine dünyâ kadar insan takibe alınmış... Sahte isimlerle telefonları dinlenmiş... Yine de ortaya ne bir iddianame konmuş ne de tek bir casus...
Yazar Akif Beki, dosyada Hakan Fidan'a yönelik suçlamadaki çelişkili durumu böyle yazdı:
MİT Müsteşarı Fidan m İran hesabına çalışan bir casus olduğuna ilişkin en vurucu deliliniz, meşhur Hizbullah operasyonunda polisin eline geçen Aralık 1998 tarihli bir dokümansa...
O kâğıtta "İran ajanlarının irtibata geçmek istediği isimler yazılıdır. Biri de Metin Fidan'dır. Dünya istihbaratı dalında İngilizce bir tez hazırladığından bahsedilmektedir. Hakan Fidan'ın da Bilkent Üniversitesi nde verdiği İngilizce master tezinin başlığı, 'İstihbarat ve dış politika'dır" diyerek sevinçle ellerinizi ovuşturursanız...
"Bu tezin tarihi nedir, zamanlama tutuyor mu, üzerinde Mayıs 1999 yazıyor halbuki, o Farsça belgenin hazırlanmasından bir yıl sonra yani" diye dönüp bakmayı akletmez, küçük detayların üzerinde durmazsanız...
Film içinde film çevrilmediğini düşünebilir misiniz? Bunu benden beklemeyin.
Eğer savunma adına dolaşıma soktukları argümanlara sahiden inanıyorlarsa iş değişir. Cezai ehliyetleri yok, akıllarından zorları var demektir. Bilinçli kumpas suçlamasından yırtarlar, bir doktor raporuna bakar..
O zaman da söyleceğim şudur: Siz bir 'Yavuz' Sultan Selim olmaya soyunursanız, karşınıza çıkan herkesi Şah İsmail sanıp boynuna kılıcı çalmaya kalkarsınız...
Siz Alevilikle, Kızılbaşlıkla, Şiilikle, İrancılıkla, Perslilikle, Terslikikle kafayı bozarsanız baktığınız her yerde 'Acem casusu' görürsünüz. Maazallah aklınızı oynatmaya dek gider...
HEM İRAN CASUSU HEM EL KAİDECİ
8 Ağustos 2010'da, bir ev kadınının 23 yıllık kocasından "İran ajanıdır" diye şikâyetçi olmasıyla soruşturmaya başladığınızı söylerseniz...
Ama kayıtlara göre Selam Tevhit Örgütü dosyası. en az 3 ay önce 14 Mayıs 2010'da açılmışsa...
"Evimize sakallı insanlar gelip gitmeye başladı. Gelenlerin çoğu Caferi mezhebindendir. Eşim El Kaide örgütünü destekler" diyen ifadeye sırtınızı yaslarsanız...
Aynı anda hem İran casusu hem Caferi hem de El Kaide'ci nasıl olunur diye iddianın gülünçlüğü üzerine bir dakika durup düşünmezsiniz...
Kamile Yazıcıoğlu, sonradan inkâr ettiği ihbar dilekçesinde "Kocam Hakan Fidan'la sık sık görüşür" der, siz de balıklama üstüne atlarsanız... "