14 Ara 2010 00:52
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:52
AKİF BEKİ RADİKAL GAZETESİ'NDE YAŞANANLAR İÇİN BİR DÖNEMİN HANGİ UNUTULMAZ DİZİSİNİ ÖRNEK VERDİ?
Öğrenci hareketlerine karşı gösterdiği tepki nedeniyle Radikal mahallesinden zılgıtı yiyen Radikal yazarı Akif Beki 4 gün süren ayrılıktan sonra köşesine döndü.
Cosby Ailesi’nde bir akşam oturması
Bill Cosby’yi hatırlayanınız var mı? Hani şu beyazlar gibi yaşayan siyahi ailenin matrak reisi. Kimi renktaşları için dejenere, kimi beyazlar içinse bir özenti karakteri. Araf’taki siyahi ailenin beyazımsı hayatı, 1980’lerin unutulmaz dizisiydi.
Amerikan dizilerinde benzer hikâyeler bulursunuz. Doğrudan siyah-beyaz gerilimi üzerine kurulu olanları daha çoktur. O iki karşıt renk, adı konmamış bir toplumsal hiyerarşiyi temsil ediyor çünkü. Biri altta, biri üstte duran iki sosyal tabaka arasındaki sınıfsal ilişkileri yeniden üretme imkânını da mizah ve hiciv sunuyor.
Canlandırdıkları gerçek gayet yalın: Zengin mahallesine taşınmak için aynı miktarda paraya sahip olmanız yetmez. Renginiz de önemli; siyah mı teniniz, beyaz mı? Uyumsuzluk, uygun olmayan bir durum.
Rengi rengine Türk dizilerinde aynı şeye tekabül eden klasik tema, zengin-fakir çelişkisidir. Ya kız ya oğlan; taraflardan biri aşağı sınıftandır. Fakir ama gururlu delikanlı, alçak gönüllü zengin kızını sever; vermezler. Öyle ya, davul bile dengi dengine çalar bizde.
Ama kendi gerçeğimizi ne kadar yansıtıyor bu zengin kız-fakir oğlan sembolizmi? Gelin, son zamanların moda endişelerine, Cosby Ailesi’nde bir akşam oturması gözüyle bakalım. Meseleyi doğru koymanın vakti geldi. Esasen sınıf sembolü ne para ne de sosyal statüdür bizde. Giyim kuşam, namı diğer ile yaşam biçimi hepsinin önüne geçer.
Nedeni, önyargılarımız. Ne zikrimiz ne fikrimiz; ana rengimizi tayin eden hayat tarzımızdır da ondan. Sonuçta tesettür ve içki, en bariz sosyal statü işaretlerimiz.
Muhafazakârlar cemaatine mensup olanlar, kendi muhitlerinde benzerleriyle yaşamayı tercih ediyor. Serbest görünümlü klancılar da kendi mahallelerinde bir arada oturmayı seçiyor.
Hâkim renge herhangi bir sızma hali, beyazlaşma arzusuyla dışlama refleksini tetikliyor karşılıklı. Para ve benzeri iktidar araçlarıyla renk satın alma arayışı, eşitliği reddeden psikolojik duvarlara çarpıyor çoğu zaman.
Karışmak, iyi fikir değil o yüzden. Kafa konforunuzu bozmaya ne hacet. Kapı komşunuzda ötekiyle karşılaşmak, önce karşınızdakini sonra da kendinizi sorgulamayı getiriyor çünkü. Gereksiz bir yüzleşme, gereksiz bir yorgunluk.
Cereyan metaforu
Komşunuz sizin renginizde olmalı velhasıl; sizin alım gücünüzde değil.
Baskın renk tayin etmeli, eşitlik kriterini. Zenginler ve fakirler arasından geçmemeli temel ayrım hattı. “Aynı giyinenler, aynı renkte olanlar tek millettir” anlayışı öyle emrediyor. Kendini renktaşlarıyla daha iyi hissediyorsa insan, ne denilebilir ki?
Böyle durumlarda ağız açmak, cereyana sebebiyet verebilir ayrıca.
Mehmet Barlas’ın bir tartışmadaki cevabını anımsadım:
“Ben de bu üslubu benimseseydim, rahmetli Bedia Muvahhit’in, bir tartışmada ileri giden ağzı bozuk karşıtına ‘Ağzını açma kurander yapıyor’ dediğini hatırlatırdım.
Ama buna gerek yok.
Not: Kurander, Fransızcadaki ‘Courant d’air’ kavramını ifade eder. Açık iki pencere ya da kapı arasındaki hava akımı için biz de ‘cereyan’ deriz ya...
Neme lazım, cereyana kapılmayalım.”
Bill Cosby’yi hatırlayanınız var mı? Hani şu beyazlar gibi yaşayan siyahi ailenin matrak reisi. Kimi renktaşları için dejenere, kimi beyazlar içinse bir özenti karakteri. Araf’taki siyahi ailenin beyazımsı hayatı, 1980’lerin unutulmaz dizisiydi.
Amerikan dizilerinde benzer hikâyeler bulursunuz. Doğrudan siyah-beyaz gerilimi üzerine kurulu olanları daha çoktur. O iki karşıt renk, adı konmamış bir toplumsal hiyerarşiyi temsil ediyor çünkü. Biri altta, biri üstte duran iki sosyal tabaka arasındaki sınıfsal ilişkileri yeniden üretme imkânını da mizah ve hiciv sunuyor.
Canlandırdıkları gerçek gayet yalın: Zengin mahallesine taşınmak için aynı miktarda paraya sahip olmanız yetmez. Renginiz de önemli; siyah mı teniniz, beyaz mı? Uyumsuzluk, uygun olmayan bir durum.
Rengi rengine Türk dizilerinde aynı şeye tekabül eden klasik tema, zengin-fakir çelişkisidir. Ya kız ya oğlan; taraflardan biri aşağı sınıftandır. Fakir ama gururlu delikanlı, alçak gönüllü zengin kızını sever; vermezler. Öyle ya, davul bile dengi dengine çalar bizde.
Ama kendi gerçeğimizi ne kadar yansıtıyor bu zengin kız-fakir oğlan sembolizmi? Gelin, son zamanların moda endişelerine, Cosby Ailesi’nde bir akşam oturması gözüyle bakalım. Meseleyi doğru koymanın vakti geldi. Esasen sınıf sembolü ne para ne de sosyal statüdür bizde. Giyim kuşam, namı diğer ile yaşam biçimi hepsinin önüne geçer.
Nedeni, önyargılarımız. Ne zikrimiz ne fikrimiz; ana rengimizi tayin eden hayat tarzımızdır da ondan. Sonuçta tesettür ve içki, en bariz sosyal statü işaretlerimiz.
Muhafazakârlar cemaatine mensup olanlar, kendi muhitlerinde benzerleriyle yaşamayı tercih ediyor. Serbest görünümlü klancılar da kendi mahallelerinde bir arada oturmayı seçiyor.
Hâkim renge herhangi bir sızma hali, beyazlaşma arzusuyla dışlama refleksini tetikliyor karşılıklı. Para ve benzeri iktidar araçlarıyla renk satın alma arayışı, eşitliği reddeden psikolojik duvarlara çarpıyor çoğu zaman.
Karışmak, iyi fikir değil o yüzden. Kafa konforunuzu bozmaya ne hacet. Kapı komşunuzda ötekiyle karşılaşmak, önce karşınızdakini sonra da kendinizi sorgulamayı getiriyor çünkü. Gereksiz bir yüzleşme, gereksiz bir yorgunluk.
Cereyan metaforu
Komşunuz sizin renginizde olmalı velhasıl; sizin alım gücünüzde değil.
Baskın renk tayin etmeli, eşitlik kriterini. Zenginler ve fakirler arasından geçmemeli temel ayrım hattı. “Aynı giyinenler, aynı renkte olanlar tek millettir” anlayışı öyle emrediyor. Kendini renktaşlarıyla daha iyi hissediyorsa insan, ne denilebilir ki?
Böyle durumlarda ağız açmak, cereyana sebebiyet verebilir ayrıca.
Mehmet Barlas’ın bir tartışmadaki cevabını anımsadım:
“Ben de bu üslubu benimseseydim, rahmetli Bedia Muvahhit’in, bir tartışmada ileri giden ağzı bozuk karşıtına ‘Ağzını açma kurander yapıyor’ dediğini hatırlatırdım.
Ama buna gerek yok.
Not: Kurander, Fransızcadaki ‘Courant d’air’ kavramını ifade eder. Açık iki pencere ya da kapı arasındaki hava akımı için biz de ‘cereyan’ deriz ya...
Neme lazım, cereyana kapılmayalım.”