22 Haz 2017 09:24 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:56

Akif Beki hangi Hürriyet yazarını 'atanamamış imam' ilan etti?

Hürriyet yazarını "atanamamış medya imamı" olarak ilan eden Akif Beki, "Atanamamış İmam'a sınav sorusu" sordu.

Hürriyet yazarı Akif Beki, köşe komşusu Ertuğrul Özkök ile ilgili olarak "Atanamamış imam' olarak kalmaya mahkûm" dedi.

"Bu hevesini köreltmek yerine, ehliyetine uygun bir mecrada neden değerlendirmesin?" diye yazan Beki, "İsterse, serbestçe ahkâm keserek ‘hoca’lık nefsini tatmin edeceği bir alana yönlendirebilirim" ifadesini kullandı.

Özkök, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın medya dünyası için verdiği iftar yemeğinden izlenimlerini yazan Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk'ten alıntılar yapmış; "Eyvah o cümle yine tedavüle sokuldu" başlıklı yazısında şu ifadelere yer vermişti:

"Namazda imamlığı İbrahim Kalın yapmış. 'Bir medya büyükleri' ise müeezin olmuş. Merak ettim kim bu alnı yeni secdeye değen gazeteciler ve kıdemli muezzin diye. Medya muezzini Hakkı Okur’muş.. Soruşturdum, o mahalleden bile tanıyan çıkmadı."

Akif Beki'nin "Bizim ‘atanamamış imam’a sınav sorusu" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Huber Köşkü’ndeki medya iftarında kim öne geçip imamlık yaptı? Kimler arkasında namaza durdu?

Kamet getirip müezzinlik yapan hangi meslektaştı?

Komşum Özkök, sitcom gazeteciliğine düşkünlüğüyle açıklanamayacak merakların peşindeydi dün.

Sanırım, itiraf edemediği gizli bir imamlık arzusu var.

‘Gazeteci cemaatine içimizden biri namaz kıldıracaksa onu da ben yapmalıyım’diyor olmalı bir tarafı.

Kıskançlığını dizginleyemiyor ama kuru özentiyle de olmaz.

"Hoca'lık imtihanı, 'yolsuzluk' fiilinden"

Komşum imam hatipli değil. Ne alaylı ne mektepli. Yani ‘fahri imam’lık ehliyeti bile taşımıyor.

Bu yüzden de hep bir gizli yani ‘atanamamış imam’ olarak kalmaya mahkûm.

Fakat bu hevesini köreltmek yerine, ehliyetine uygun bir mecrada neden değerlendirmesin?

İsterse, serbestçe ahkâm keserek ‘hoca’lık nefsini tatmin edeceği bir alana yönlendirebilirim.

Malum, bir eylemin karşılıklı ya da ortaklaşa yapıldığını belirten fiillere ‘işteş fiil’deniyor.

Sonuçlarına başka kişi ya da nesnelerin maruz kaldığı fiiller de ‘geçişli fiil’ oluyor.

Misal, ‘oruç yemek’ karşılıklı ya da ortaklaşa yapılan bir eylem olmadığından işteş fiil değil. Günah ortağı ya da işbirlikçisi yok.

Aynı zamanda geçişsiz bir fiil. Faydası-zararı, günahı-sevabı failin kendisine. Yiyen, ne yapıyorsa Allah indinde kendi kendine yapıyor. Başkasına dokunmuyor.

Ancak ‘haram yemek’ öyle değil. Hem işteş hem geçişli fiil. Suç ortağına ihtiyaç duyan bir eylem. Kendi kendine, tek taraflı yapılamıyor. Sonuçlarından da başkaları doğruca etkileniyor.

"Çalmak'tan kinaye"

Haram yiyen, başkasının kazancını çalıp yiyor. Tüyü bitmemiş yetimin payından, kul hakkından cebe indiriyor. Allah katında da hesabı verilemeyecek ağır bir vebal altına giriyor.

Peki neden işteş olmayan, geçişsiz günahlara gösterilen duyarlılık, yolsuzluk gibi işteş ve geçişli günahlar konusunda gösterilmiyor?

Başkalarının zarar gördüğü günahların, zararı kişinin kendisine olan günahlar kadar hassasiyet uyandırmamasının sebeb-i hikmeti nedir?

Koca ramazan geldi geçti, mevzuya ‘el süren’ çıkmadı. Vaaz şovlarında bile eğilen, değinen, civarından geçen yok. Gündemlerine almaya ekran vaizleri istekli görünmüyor. Tam ‘Abdurrahman Çelebi’lik bir boşluk var. Fırsattan istifade, al at işte cebine.

‘Atanamamış imamlık’ hevesi depreşmişken, belki komşum ehliyetli hocaların hiç oralı olmamasından yararlanıp ‘rol çalmak’ ister.