Akif Beki hangi Hürriyet yazarını 'atanamamış imam' ilan etti?
Hürriyet yazarını "atanamamış medya imamı" olarak ilan eden Akif Beki, "Atanamamış İmam'a sınav sorusu" sordu.
Hürriyet yazarı Akif Beki, köşe komşusu Ertuğrul Özkök ile ilgili
olarak "Atanamamış imam' olarak kalmaya mahkûm" dedi.
"Bu hevesini köreltmek yerine, ehliyetine uygun bir mecrada neden
değerlendirmesin?" diye yazan Beki, "İsterse, serbestçe ahkâm
keserek ‘hoca’lık nefsini tatmin edeceği bir alana
yönlendirebilirim" ifadesini kullandı.
Özkök, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın medya dünyası için verdiği
iftar yemeğinden izlenimlerini yazan Yeni Şafak yazarı Kemal
Öztürk'ten alıntılar yapmış; "Eyvah o cümle yine tedavüle sokuldu"
başlıklı yazısında şu ifadelere yer vermişti:
"Namazda imamlığı İbrahim Kalın yapmış. 'Bir medya büyükleri' ise
müeezin olmuş. Merak ettim kim bu alnı yeni secdeye
değen gazeteciler ve kıdemli muezzin diye. Medya muezzini Hakkı
Okur’muş.. Soruşturdum, o mahalleden bile tanıyan çıkmadı."
Akif Beki'nin "Bizim ‘atanamamış imam’a sınav sorusu"
başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Huber Köşkü’ndeki medya iftarında kim öne geçip imamlık yaptı?
Kimler arkasında namaza durdu?
Kamet getirip müezzinlik yapan hangi meslektaştı?
Komşum Özkök, sitcom gazeteciliğine düşkünlüğüyle açıklanamayacak
merakların peşindeydi dün.
Sanırım, itiraf edemediği gizli bir imamlık arzusu var.
‘Gazeteci cemaatine içimizden biri namaz kıldıracaksa onu da ben
yapmalıyım’diyor olmalı bir tarafı.
Kıskançlığını dizginleyemiyor ama kuru özentiyle de olmaz.
"Hoca'lık imtihanı, 'yolsuzluk' fiilinden"
Komşum imam hatipli değil. Ne alaylı ne mektepli. Yani ‘fahri
imam’lık ehliyeti bile taşımıyor.
Bu yüzden de hep bir gizli yani ‘atanamamış imam’ olarak kalmaya
mahkûm.
Fakat bu hevesini köreltmek yerine, ehliyetine uygun bir mecrada
neden değerlendirmesin?
İsterse, serbestçe ahkâm keserek ‘hoca’lık nefsini tatmin edeceği
bir alana yönlendirebilirim.
Malum, bir eylemin karşılıklı ya da ortaklaşa yapıldığını belirten
fiillere ‘işteş fiil’deniyor.
Sonuçlarına başka kişi ya da nesnelerin maruz kaldığı fiiller de
‘geçişli fiil’ oluyor.
Misal, ‘oruç yemek’ karşılıklı ya da ortaklaşa yapılan bir eylem
olmadığından işteş fiil değil. Günah ortağı ya da işbirlikçisi
yok.
Aynı zamanda geçişsiz bir fiil. Faydası-zararı, günahı-sevabı
failin kendisine. Yiyen, ne yapıyorsa Allah indinde kendi kendine
yapıyor. Başkasına dokunmuyor.
Ancak ‘haram yemek’ öyle değil. Hem işteş hem geçişli fiil. Suç
ortağına ihtiyaç duyan bir eylem. Kendi kendine, tek taraflı
yapılamıyor. Sonuçlarından da başkaları doğruca etkileniyor.
"Çalmak'tan kinaye"
Haram yiyen, başkasının kazancını çalıp yiyor. Tüyü bitmemiş
yetimin payından, kul hakkından cebe indiriyor. Allah katında da
hesabı verilemeyecek ağır bir vebal altına giriyor.
Peki neden işteş olmayan, geçişsiz günahlara gösterilen duyarlılık,
yolsuzluk gibi işteş ve geçişli günahlar konusunda
gösterilmiyor?
Başkalarının zarar gördüğü günahların, zararı kişinin kendisine
olan günahlar kadar hassasiyet uyandırmamasının sebeb-i hikmeti
nedir?
Koca ramazan geldi geçti, mevzuya ‘el süren’ çıkmadı. Vaaz
şovlarında bile eğilen, değinen, civarından geçen yok. Gündemlerine
almaya ekran vaizleri istekli görünmüyor. Tam ‘Abdurrahman
Çelebi’lik bir boşluk var. Fırsattan istifade, al at işte
cebine.
‘Atanamamış imamlık’ hevesi depreşmişken, belki komşum ehliyetli
hocaların hiç oralı olmamasından yararlanıp ‘rol çalmak’ ister.