AKİF BEKİ BAŞA SARABİLSEYDİ NEYİ DEĞİŞTİRECEKTİ?... İŞTE BEKİ'NİN RADİKAL'DEKİ İLK YAZISI!...
Akif Beki, Radikal'de ilk yazısını yazdı. Beki yazısında neleri sorguluyor? Basın müşavirliğinden ayrıldığına pişman mı?
Başa sarabilseydim!
Aslında 'başlamak zordur', diyenlerdenim. Başladınız mı, gerisi bir şekilde gelir.
Kolay göründüğüne bakmayın, ayrılmak da zordur. Onun için en güzeli, ortasından girmektir. Hayat da böyle başlamıyor mu, zaten?
Başını ve sonunu kaçırdığımız bir hayatı yaşıyoruz. Ortalarda bir yerde, bir ara görünüp kayboluyoruz. Ama gösteri bizden evvel olduğu gibi sonra da devam ediyor.
Düşünsenize, oyuncu olduğunuz halde senaryonun ne başından haberdarsınız, ne de sonundan haberiniz oluyor. Kendi filminizin en başına yetişemediğiniz gibi en sonunu da kaçırıyorsunuz. Hayat dediğimiz gösteride bize ayrılan zamanı, rolümüzü anlamak ve anlamlandırmak için harcamamızın sebebi, zaten bu tuhaflıktır.
Dâhilerimizi bile çıldırtan çözümsüz bir çelişki, çoğunluğumuzu teslimiyete zorlayan yaman bir tuhaflık: Sonradan dahil olduğunuz gösteride oynadığınız ilk ve son kareler, gıyabınızda çekiliyor. Hem varsınız, hem yoksunuz...
Sadece zamanın başlangıcı ve sonu değil, kendi hayatımızın en önemli sahneleri de bizim için bir muammadan ibaret değil mi? 'Ben burada ne arıyorum' demeye kalmadan, ortalarda arz-ı endam edip, sahneden eğer başarabiirsek edebimizle çekiliyoruz.
Yine de madem ki yeni bir başlangıç yapıyorum, haydi, herkesin aklındaki o soruyla başlayalım.
Elinizde, ileri tuşuna basarak hayatınızdan istemediğiniz kareleri atlamanızı sağlayacak sihirli bir uzaktan kumanda aleti olsaydı, ne yapardınız?
Eminim bu soru, benim gibi birçoğunuza da Adam Sandler'in Micheal Newman karakteriyle karşımıza çıktığı 'Click' adlı filmini hatırlatmıştır.
O zaman daha açık soruyorum: Michael Newman siz olsaydınız, elinizdeki sihirli kumanda cihazını, kendi hayatınızın hangi sahnelerini kaçırmak, hangi zor anları hafıza kayıtlarınızdan çıkarmak, yol arkadaşlarınızla tırmandığınız hangi yokuşlarda ortadan kaybolmak için kullanırdınız?
Özellikle geride bıraktığım son 3.5 yıl için bu soruya benim vereceğim cevabı merak edenler olduğunu biliyorum.
Pişman mıyım?
Eğer öyleyse, nelerden pişmanlık duydum?
İşte benim cevabım: Şayet benim elimde öyle bir sihirli kumanda aleti olsa ve şimdi başa sarabilseydim, gidişim de, dönüşüm de dahil, yaşadıklarımın tek bir karesini bile atlamak istemezdim.
Çünkü biliyorum ki, ben atlasam da hayat atlamayacak, ne varsa yaşanmış -bu kez iyi ya da kötü bir farkla- yine yaşanacaktı.
'Click' filmini izleyenleriniz, Michael Newman'ın atladığı acılar, kaçtığı bütün zorluklarla yüzleştiği sondan bir önceki sahnede nasıl derin bir pişmanlık yaşadığını da hatırlayacaktır.
Hayatı ıskalamanın getirdiği o 'büyük pişmanlığın' yanında, Michael Newman'ın kaçmayı seçtiği 'küçük pişmanlıklar' nedir ki?
Madem hayat devam ediyor, ıskalamaya değmez. Gösteri de devam etmeli.
Yağmurda ıslanabilmek için...
Emine Erdoğan'ın önceki gün İzmit'teki toplu açılış töreni sırasında çekilen bu fotoğrafı, merak konusu haline geldi. İlk bakışta her şeyin normal göründüğünü söyleyebilirsiniz. Ama durum pek öyle değil. Başbakan kürsüde konuşurken Emine Erdoğan, yağmur altında şemsiyesiz kalmış görünüyor. Hemen yanı başında şemsiye kullanan protokol erkânının varlığı, ister istemez soruları da beraberinde getiriyor.
Emine Erdoğan, neden şemsiyesiz?
Akla ilk gelen 'acaba ihmal mi var?' sorusuna, Kocaeli Valisi Gökhan Sözer, DHA'ya yaptığı bir açıklamayla cevap verdi. Şemsiye teklifini Emine Hanım'ın geri çevirdiğini söyledi.
Vali Bey'in olayla ilgili yorumu ise şöyleydi: 'Sanırım Sayın Başbakan o sırada konuştuğu için, kendisine şemsiye tutulmuş olsaydı, belki kameralar o tarafa yönelecek ve Başbakan'ın dikkati dağılacaktı. Muhtemelen bunu düşündüler. Zaten üzerinde yağmurluk şeklinde bir mont vardı.
Ancak bu cevap, durumu açıklığa kavuşturmak yerine kafaları daha da karıştırdı.
Bu kez de 'acaba Emine Hanım bir şeye kızdı da, tepkisini böyle mi gösterdi?' soruları aldı başını gitti.
Vali Bey'in verdiği bilgi doğru ama getirdiği yorum yanlıştı. Onun için de habercileri tatmin etmemişti.
Hatta DHA muhabiri, geçtiği haberde, 'ihmal' ihtimali üzerinde duruyor ve törenin ev sahibi
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu'nun sorumlu aramaya başladığını duyuruyordu.
Galiba ben cevabı biliyorum. Fazla uzatmadan, hem habercileri bu meraktan kurtarmak, hem de gereksiz sorulara ve görevlilerin suçlanmasına bir son vermek için işte açıklıyorum:
Ne ihmal, ne tepki. Sebep, romantizm.
Emine Erdoğan, rüzgârla şiddeti artan yağmura inat, Başbakan'ı dinlemekten vazgeçmeyen kalabalıkla özdeşlik kurmak istedi.
Islanma pahasına, 'ben de sizdenim', mesajı verdi.
Bir adım gerideki tentenin altına çekilmeyi de, uzatılan şemsiyeyi de bunun için reddetti.
'Beraber ıslandı yağan yağmurda!'
Romantizmin hâlâ ölmediğini hepimize gösterdi.
AKİF BEKİ / RADİKAL