AK Parti’nin uğraşmasına ne hacet!.. Kılıçdaroğlu’na kendinden başkası zarar veremez!..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar "Seccade tartışması" dolayısıyla Kılıçdaroğlu ve çevresinin tutumunu sorguluyor...
Efendim, liderler toplumun gözü önünde kimselerdir. Yaptıkları her hareket, attıkları her adım dikkatle izlenir. O yüzden bir yanlış yapmaları, rakiplerine malzeme vermeleri beklenir. Rakipler bu gibi fırsatları gole çevirmek için sahada koşturur dururlar. Onların işlerine gelecek bir hata yapmaları, gaf ya da pot kırmaları istenir. Hele de bu gibi davranış ya da sözler toplumun hassas olduğu imgeler, değerler üzerinden yapılırsa daha da hoşlarına gider. Böylesi hareketlerin “Propagandif değeri” daha yüksektir. Bu açıdan kendi kalesine gol atanı en makbulüdür. Tadından yenmez!..
Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu’nun başına da bu türden bir olay geldi. Düzenlenen bir iftar programı esnasında CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve CHP Düzce Milletvekili aday adayı Azade Ay ile birlikte fotoğraf çektireceklerdi. Buraya kadar her şey normaldi. Ancak bastıkları zemin üzerinde bir seccade olması ve fotoğrafın basında yer alması üzerine Kılıçdaroğlu’nu bir anda büyük bir eleştiri yağmuruna maruz bırakacaktı.
Kılıçdaroğlu olay sonrası “Ben samimi olarak üzgünüm. Böyle iftira ve operasyonlardan siz samimi müslümanlara sığınıyorum." dese dahi bir kez ok yaydan çıkmış olacaktı. Üstelik aynı yerde bir başka milletvekili aday adayı Av. Ali Acar’la birlikte seccadeye bastıkları bir fotoğrafı daha ortaya çıkacaktı.
Kılıçdaroğlu’nun bu konudaki samimiyetinden benimde hiç kuşkum yok. Belli ki olay bir “dikkatsizlik” ya da “dalgınlık” eseri olmuşa benziyor. Bilhassa kampanya koşturmacaları liderleri yoruyor, katılmak zorunda oldukları bu tarz yemekler ya da iftar davetleri esnasında herkes kendileriyle fotoğraf çektirmek istiyor. Dikkatleri dağılıyor. Dolayısıyla yerdeki seccadeyi fark etmemeleri ihtimal dahilinde. Yani “kasıt” olması mümkün görünmüyor. (Kaldı ki sağdan da oy alma çabasındaki bir lider kendine oy kaybettirecek böylesi bir davranışta bilerek neden bulunsun ki?) Fakat iş bu kadarla kalsaydı gene iyiydi…
“Kutsal” mı “Kutsal Değil mi” Beyhude Tartışması!..
İşte bu minvalde nurtopu gibi yeni bir tartışma ve saflaşma gerekçemiz daha oldu. Tabii öncelikle iktidar cenahı bu pası hiç kaçırmadı ve hemen AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ gibi doğrudan kaleye yüklendi. Aynı cenahın sözcüleri seccadeyi “Kutsal”laştırarak argümanlar geliştirdiler. Bunun dışında resmi düzeyde ifade edilmese de Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerin “İbadetle ilgileri olmadığı için seccadeye bastıkları” , “Secde nedir bilmedikleri için bastıkları” gibi laflar özellikle sosyal medya mecrasında troller eliyle dolaştı. (Hatta Kılıçdaroğlu’nun Alevi oluşundan hareketle “Aleviler zaten namaz kılmaz” türü abes laflar bile ortaya atıldı) Dolayısıyla bunun “Müslümanlara hakaret” olduğu ima edildi veya söylendi.
Hele de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın elinde bir seccade ile birlikte “Birileri seccadelerin üzerine ayakkabılarıyla basabilir çünkü bunlar, Pensilvanya’dan alıyorlar talimatı. Onlara göre meşrudur, yapabilirler” diye konuşması olayın nerelere kadar çekilebileceğinin bir göstergesiydi.
Neyse, durum bu tartışma ikilemine sıkışınca birden herkes “Din alimi” kesildi ve yarım yamalak din bilgileriyle adeta fetvalar verilmeye başlandı. Bu seferde diğer taraf seccadenin “kutsal olmadığını” kendilerine göre yorumlamaya ve savunmaya başladılar. (Hatta bazıları “Çalmak günah değil de seccadeye basmak mı günah?” şeklinde karşı argümanlar geliştirmeye kalktılar. ) O kadar ki laik cenahtan kimileri “Diyanet”in fetvalarına sığınıp “Seccadenin kutsal olmadığı”nı ispatlamaya girişti. Nedense bu tavır bana çok “ironik” geldi!..
Seccadenin Simgesel Değeri Önemli!..
Asıl mesele ne peki? Olay bana göre “dini” biçim alsa da aslında siyasiydi. Hele de tam seçim öncesine ve kampanya dönemine denk gelmesi olayın iyice köpürmesine yol açmıştı. Seccade üzerinden bir “propaganda rantı” devşirilmek isteniyordu.
Alim pozları takınmak istemem ama anladığım kadarıyla seccade kendi başına “kutsal” değildi veya sayılamazdı. Ancak seccade üzerinde yapılan eylemin kendisi, namaza durmak, Allah’a secde etmenin kendisi kutsaldı. Dolayısıyla ikisi arasında bir “bağ” vardı. O yüzden “Seccade madem ki kutsal değil ben istediğim gibi davranırım” denilemezdi. Burada bir “sıkıntı” oluşmuştu yani…
Kılıçdaroğlu elbette böyle düşünmemişti ama hareketinin sonucu bu imajı beslemişti. Burada bilincine varılması gereken nokta sanırım seccadenin kendi başına “kutsal” olmasa bile halkın gözünde “kutsiyet” ifade etmesidir. O yüzden seccade kutsallık atfedilemese bile sıradan bir bez ya da halı parçası da değildir. Aynı nedenle bu eksende bir tartışma yürütülemez, abestir!
Burada Aymazlık Sorunu Vardır!..
O halde sorun nerede? Bana göre burada –maalesef- tipik bir “Aymazlık” sorunu vardır. Öncelikle KIlıçdaroğlu attığı her adımı iki kere düşünmek zorundadır. Çok kritik bir dönemeçte, bir Cumhurbaşkanı adayı olarak hemen her noktada dikkatli olmakla yükümlüdür. Elbette “Beşer şaşar”, yahut çok yorgundur veya zihni dağınıktır. Gaflete düşebilir. Bunlar olabilir şeylerdir. Ancak itinasız davranmak, alenen mayına basmak başka bir şeydir!..
Fakat burada gene de birinci planda Kılıçdaroğlu’nu suçlayamam. Eğer bir “Aymazlık sorunu” varsa öncelikle çevresi sorumludur. Ben – kimse kızmasın- hep liderlerin çevresindeki ekiplerin, kişilerin, danışmanların, medya ve iletişim sorumlularının, vb. en dikkatli davranması gereken kişiler olması gerektiğine inanırım. Bu hassasiyet refleksi hayati önemdedir.
Şimdi soruyorum; o gün o odada (8-9 kişi olduğu söyleniyor) bir tane “Uyanık” Allah’ın kulu yok muydu? Yoksa uyanık olmayı başka tür uyanıklıklar mı zannediyorlardı? O odaya (Ki galiba kebapçının üst büro katıymış.) önceden biri girip etrafı kolaçan etmedi mi? Yahut sadece korumalar güvenlik açısından mı baktılar? Oda orada seccade olduğunu göremeyecek kadar mı “loş”tu? (Fakat resimler gayet net?) Yoksa loşluk zihinlerde miydi? Aklın ışığı ne kadar aydınlatıcıdır oysa!..
İlaveten fotoğrafçının CHP’nin kendi fotoğrafçısı olduğu söyleniyor. Bu fotoğraflar hiç süzgeçten geçmedi mi? Basın sorumlusu bunları gözden geçirmedi mi? Hemen mi servis edildi? Kimse yere bakmadı mı? Yahut baktı da akıl mı edemedi? Lideri uyarmaktan mı çekindiler? CHP’lilerin hakikaten dini mevzuları algılamada bir eksiklik, zafiyetleri mi var? İstanbul’daki Hemen her toplantıda, yemekte Kılıçdaroğlu’nun yanında fotoğraf vermeye çalışan Canan Hanım (Kaftancıoğlu) bu “Basit ayrıntı”yı (!) fark edemedi mi? Çok yazık!..
Kılıçdaroğlu’na “İmaj Suikastı” mı Yapıldı?..
Şahsi olarak çok fazla ihtimal vermesem de Kılıçdaroğlu’na “komplo” , “tuzak”, -artık ne derseniz deyin- bir çeşit entrika kurulmuş olabilir mi? Açıkçası mevcut donelerle şu an fazla ihtimal veremiyorum. Daha ziyade bir “dikkatsizlik eseri” gibi görünüyor. Lakin bu ihtimal “Sıfırdır” demek de bir o kadar aymazlık olur. (Olaya ayrıca bu gözle de bakılıp, incelenmelidir. Örneğin o seccadeleri oraya kim koydu? Yahut niçin kaldırmadı gibi. Ayrıca Kılıçdaroğlu’nu o odaya apar topar kim soktu?) Öncelikle içinde bulunduğumuz sürecin kendisi bu tip dalaverelere oldukça müsait bir süreç olarak gözüküyor. Hiçbir şey şaşırtıcı olmaz!
Peki Kılıçdaroğlu’na bir “imaj suikastı” yapılmışsa kim ya da kimler yapmış olabilir? (Kemal Kılıçdaroğlu böylelikle toplumuna ve değerlerine yabancı biri olarak resmediliyor) Bana kalırsa herkes yapmış olabilir? Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesini isteyenler, Kılıçdaroğlu’nun aday olmasından hoşlanmayanlar, istemeyenler, ittifak içi veya dışı türlü hesaplar güdenler, Hatta CHP içi gruplar, seçim sonrasına plan yapanlar, bilemeyeceğimiz mihraklar, vb geniş bir yelpazede olabilirler. İllâ öyledir diyemem tabii o başka!
Liderin en büyük düşmanı kendisi ve çevresidir!..
Lakin şuna da inanıyorum: bir lidere en çok çevresi ve kendisi zarar verebilir. Liderin en büyük düşmanı kendisi ve çevresidir. Rakipleri elbette onunla uğraşacaktır. Muhakkak ki olayı “istismar” edeceklerdir. Her olayı köpürtecekler ve onun aleyhine kullanacaklardır. Bu açıdan bakılınca AK Parti’nin Kılıçdaroğlu’nu yıpratmak için fazla çaba harcamasına hiç gerek yok. Kendileri gayet güzel yapıyorlar zaten…
Gerçekçi baktığımızda siyaset arenası –maalesef- böyledir. O yüzden bundan şikâyet etmek, sızlanmak yerine rakibin ellerine “koz” olabilecek davranışlardan kaçınmak, bu tip hataları derhal engelleyebilecek vasıfta kadrolarla çevresini takviye etmek yapılabilecek tek ve en akıllıca iş olmalı diye düşünüyorum. Aksi halde çok daha ciddi, sonucu doğrudan etkileyebilecek başka yanlışlar yapılabilir…
04. 04. 2023