AK Parti'den görevden alınan HDP'li başkanlarla ilgili açıklama
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, HDP'li Diyarbakır, Van ve Mardin büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınmasıyla ilgili "Esas mesele halkın oyuyla seçilmiş olanların, hukuk devletinin kuralları içinde halka hizmet etmesidir. Maalesef bu belediye başkanları yine hukukun içerisinde hareket etmek yerine yanlış yollara tevessül etmişlerdir" ifadelerini kullandı.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, İçişleri Bakanlığınca Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması kararına ilişkin, bu belediye başkanlarının yine hukukun içerisinde hareket etmek yerine yanlış yollara tevessül ettiğini belirterek, "Sonuçta Anayasa'nın verdiği yetki kullanılarak, halkın verdiği yetkinin bunlar tarafından teröre hizmet yoluyla kirletilmesinin önüne geçmek için bu şekilde bir tedbir alınmıştır." dedi.
Çelik, İçişleri Bakanlığının Mardin, Van ve Diyarbakır büyükşehir belediyelerine kayyum atama kararını AA'ya değerlendirdi.
Bu konunun daha önce Türkiye'de yaşandığını hatırlatan Çelik, "Maalesef çukur olayları zamanında ve öncesinde bir takım belediyelerin terör örgütüne, belediyenin imkanlarını kullandırdıkları, terörle bağlantılı kişileri istihdam ettikleri, halka hizmet için verilen hizmet araçlarını terör örgütüne çeşitli yollarla lojistik sağlamak için kullandıkları biliniyor. Bunun tekrar edilmemesi için pek çok çağrı yapıldı. Esas mesele halkın oyuyla seçilmiş olanların, hukuk devletinin kuralları içinde halka hizmet etmesidir. Ama terörle ilgili olarak bahsedilen iddialar daha öncesinde de yaşanmış olanlar, maalesef yeniden bu belediye başkanları tarafından aynen tekrar ediliyor. Dolayısıyla hukuk devletinin ilkeleri icabı, bu kişiler görevden el çektiriliyor." diye konuştu.
'DEMOKRASİ NEHRİ HUKUK YATAĞINDA AKAR'
Anayasa'nın İçişleri Bakanlığına verdiği yetkilerin açık olduğunu ifade eden Çelik, sözlerine şöyle devam etti:
"Burada şöyle bir tartışma yürüyor, deniyor ki; 'Bunlar seçimle geldiler, dolayısıyla bu şekilde görevden alınmaları doğru değil. Seçimle görevden gitmeleri gerekir.' Tabii seçimle iş başına gelenlerin, hukuk devletinin ilkeleri içinde hareket etmesi ve bir sonraki seçimde de tekrar seçimlerin yenilenmesiyle pozisyonlarının belirlenmesi diye bir süreç söz konusudur demokrasilerde.
Demokrasi nehri hukuk yatağında akar. Dolayısıyla demokratik yollarla iş başına gelmiş olanların, hukuk devletinin prensiplerine uyması gerekir. Türkiye gibi yoğun bir terörle mücadele veren ve uzun yıllara dayalı olarak teröre karşı bedel ödemiş olan bir ülkede, terörle mücadele demokrasiyi savunmanın ilk şartıdır. Bir kişi terörle mücadele konusunda herhangi bir şekilde doğru pozisyon alamıyorsa, onun demokrasi konusunda söylediklerinin hiçbir manası, etkisi ve meşruiyeti de olmayacaktır."
Terörün on yıllardır Türkiye'nin canını yaktığını, demokrasiye ve hukuk devletine saldırdığını vurgulayan Çelik, dolayısıyla bunun bir güvenlik meselesi olmasının yanı sıra demokrasiyi, hukuk devletini korumakla ilgili bir mesele olduğunu kaydetti.
AK Parti Sözcüsü Çelik, ortaya çıkan tablonun açık olduğunu dile getirerek, "Maalesef bu belediye başkanları yine hukukun içerisinde hareket etmek yerine yanlış yollara tevessül etmişlerdir. Sonuçta Anayasa'nın verdiği yetki kullanılarak, halkın verdiği yetkinin bunlar tarafından teröre hizmet yoluyla kirletilmesinin önüne geçmek için bu şekilde bir tedbir alınmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
ELEŞTİRİLERE TEPKİ
Ömer Çelik, İçişleri Bakanlığının kayyum kararına yönelik eleştirilere ilişkin ise şunları kaydetti:
"Bunların ortak noktası 'Hukuki değil, siyasidir.' diyorlar. Açık bir şekilde terör örgütü propagandası, terör örgütüne yardım etme şeklindeki süreçler, geçmişte de görüldü. Bu belediye başkanlarının göreve geldiği andan itibaren tasarruflarını İçişleri Bakanlığımız, ayrıntılı bir şekilde yayınladı. Hangi iktidar buna göz yumabilir?
Terör konusunda, teröre destek verme konusunda birileri bir gayret içindeyse, bunlara karşı bir tavır alındığı zaman bu tavrı doğru bulmamak, teröre destek verenlerin durumlarını hafifletmeye çalışmak asıl demokratik ilkelerle bağdaşmaz, asıl bu eleştiriler siyasidir. Burada eleştiriler, hukuk çerçevesinin hassasiyetlerini gözetmeyen siyasi eleştiriler olarak gündeme getirilmektedir. Tam tersine eleştirilerin herhangi bir şekilde hukuk hassasiyeti olmadığını, sadece siyasi bir takım mülahazalarla yapıldığını görüyoruz."
'DEMOKRASİLER HUKUK ÇERÇEVESİNDE YAŞAR'
Çelik, seçimle gelenin, seçimle gitmesinin temel demokratik prensip olduğunu aktararak, "Demokrasiler, hukuk çerçevesinde yaşarlar, hukuk çerçevesinde çalışırlar. Seçilmiş bir kişi, bir belediye başkanı hukuk prensiplerine uymuyorsa, hukuk devletinin temel prensiplerini, demokrasiyi yok etmeye çalışan bir terör örgütüne yardımda bulunuyorsa, buna karşı nasıl bir tasarrufta bulunulacaktır? Herhangi bir iktidarın, bu şekilde teröre yardım eden bir mekanizmayı görmezden gelmesi başlı başına bir suçtur. Açık ve net şunu söylemek gerekiyor; hangi iktidar olursa olsun, hukuka saygılı bir iktidarın, bu şekildeki eylem ve işlemlere izin vermemesi son derece doğaldır. Eğer hukuk çerçevesinde hareket etselerdi, bu hassasiyetleri gözetselerdi, kimse bunların yönetimde kalmasına müdahale etmeyecekti." ifadesini kullandı.
"Halkın iradesine saygısızlık." diye bir argümanın da öne sürüldüğünü belirten Çelik, "Halkın iradesine saygısızlık, halktan demokrasi ve hukuk temelinde oy alıp daha sonra terör örgütüne bu imkanları kullandırmaktır. Asıl halkın iradesine saygısızlık burada gerçekleşmektedir." şeklinde konuştu.
İspanya'da terör örgütü ETA ile ilişki içinde olan Batasuna Partisi'nin kapatılmasının ardından AİHM'in aldığı kararı hatırlatan Çelik, "Batasuna, AİHM'e, düşünce hürriyetinin ve parti kurma hürriyetinin ihlal edildiğini söyler. AİHM, bu konuyu inceler ve partinin kapatılmasını doğru bulur. Sebepleri şunlardır; Birincisi, bu partinin mensubu olan milletvekilleri terörist cenazesine katılmışlardır. İkincisi, terör örgütünü övmüşlerdir. Üçüncüsü, terör örgütünün başka siyasileri tehdit etmesi karşısında sessiz kalmışlardır. Bunun gibi birçok gerekçeyle AİHM bu kararı vermiştir." diye konuştu.
Çelik, bu Batasuna kararının, "Demokratik meşruiyetin alanı nedir?", "Kim demokratik meşruiyet alanının dışına, bu terör örgütlerinin propagandası yoluyla nasıl çıkmış olur?" bunu en iyi gösteren karar olduğunu vurguladı.
'BUNA KİM SEYİRCİ KALABİLİR?'
Ortada, hukuk devletini ve demokrasiyi yok etmeye çalışan bir terör örgütünün olduğunu belirten Çelik, "Demokratik yolla seçilmiş olanların topluma vadettiği şey şudur; 'Biz, hukuk devletinin ilkelerine saygı göstereceğiz.' Hukuk devletinin ilkelerine saygı göstereceğiz taahhüdü ile seçime gidenler, yetkiyi aldıktan sonra görünür ve görünmez yollarla, devletin tespit ettiği çeşitli yollarla eğer terör örgütüne bir destek içine giriyorlarsa, buna kim seyirci kalabilir? Halkın iradesine saygısızlık yapan bu kişileri, hukuk devletini, demokrasiyi yok etmek isteyenleri engellemek her devletin meşru egemenlik hakkıdır. Vatandaşlarımızın inşa ettiği meşruiyet çerçevesinde devlet mekanizması, bu terörle aynı düzlemde duranlara karşı bu işlemi gerçekleştirmiş oldu." diye konuştu.
Bu konuda eleştiri yapanların esasında hukuk zemininde durmadığını, siyasi mülahaza ile bunu gerçekleştirdiklerini ifade eden Çelik, "Geçmişte önemli makamlarda görev yapmış olanlar var, hala mecliste görev yapanlar var. Bunların hepsinin argümanının aynı olması, tamamen siyasi argüman olması, Türkiye'nin terörle mücadele konusundaki hassasiyet açısından kaygı vericidir. Bütün siyasetçilerin içinde yaşadığı meşruiyet alanı, hukukla, demokratik prensiplerle oluşuyor. Demokratik prensipleri, hukuku yok etmeye çalışan bir mekanizmayla iş birliği içinde olanların herhangi bir şekilde onlara dönük bir tasarruf söz konusu olduğunda, bunu eleştirmek, bunun üzerinden siyaset yapmak aslında kendi zeminini ortadan kaldırmak demektir. Dolayısıyla bu eleştirilerin hiçbirinin ne demokratik prensipler açısından ne hukuk devleti prensipleri açısından bir geçerliliği olduğunu düşünüyorum." değerlendirmesini yaptı.
Çelik, bu kararın ardından Kürtlere, siyasal katılım yollarının kapatıldığı yönündeki eleştirilere ilişkin, AK Parti iktidarların öncesinde, vesayetin yoğun olduğu zamanlarda, vatandaşların dilleri, kimlikleri yasaklıyken hatta insanlar doğum yerlerine göre ayırt ediliyorken, siyasal katılım yollarının tıkanıklığının önemli bir sorun olduğunu ifade etti.
AK Parti iktidarları döneminde, sivil siyaset alanının ve iktidar alanının genişletilmesinin, demokratik siyasetin derinleşmesiyle siyasal katılım açısından Türkiye'nin en verimli günlerini yaşadığını belirten Çelik, "Bu argümanı şunun için kullanıyorlar, esasında her etnik kesimden vatandaşımız olduğu gibi Kürt vatandaşlarımız da pek çok siyasi partide serbest ve özgürce siyaset yapıyorlar. Fakat birileri terör örgütüne karşı bir adım attığınız zaman hemen bunu Kürt vatandaşlarımızla özdeşleştirerek, bu şekilde bir argüman kullanıyorlar. " dedi.
Burada birkaç hatanın olduğunu dile getiren Çelik, "Terör örgütünü, Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi gibi göstermek, Kürt vatandaşlarımıza dönük büyük bir iftira olarak sık sık bazı siyasiler tarafından kullanılıyor. İkincisi, burada söz konusu olan siyasal katılım yollarından bahsetmiyoruz. Siyasal katılım yolları yine açık. Ama esas olan göreve geldikten sonra demokratik prensipler ve hukuk devleti ilkeleri içinde görev yapmaktır. Eğer bu alanı gevşeteceksek, o zaman ortada kamu düzeni, hukuk devleti ve demokrasi diye bir şey kalmaz. Dolayısıyla siyasal katılım, demokrasiyi ve hukuk devletini güçlendirmek için gürül gürül akması gereken bir kanaldır." diye konuştu.
'KARA PROPAGANDA'
Bir terör örgütü, siyasal katılımı da demokrasiyi de hukuk devletini de yok etmek istiyorken, seçilmiş insanlar tutup da bununla iş birliği yaparlarsa, buna karşı dünyanın her yerinde alınacak tedbirin belli olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Dolayısıyla yapılan işlemin, evrensel hukuk prensipleri ve demokratik bir devletin ortaya koyacağı uygulamalar açısından herhangi bir sıkıntılı tarafı yoktur. Son derece doğal bir işlem gerçekleştiriliyor. Çünkü karşınızdakiler geçmişte de çukur olaylarında görüldüğü gibi teröristlere destek vermişlerdi. Türkiye'ye büyük bedeller ödettiler. Bakıyorsunuz bütün uyarılara rağmen aynı yöntemleri kullanmaya, terör örgütünün propagandasını yapmaya devam ettiler. Terör örgütü mensuplarını istihdam etmeye çalıştıkları, belediyelerde resmi unvanı ve yetkisi olmayan bir takım illegal mekanizmalara ait kişileri, yönetimde söz sahibi kılmaya çalıştıkları, Batasuna kararının içine girebilecek bir sürü eylem gerçekleştiriliyor. Asıl bu eylemler siyasal katılım yollarını enfekte eden, zehirleyen eylemlerdir."
Siyasal katılım yollarının, bütün vatandaşlar için sonuna kadar açık olduğunu belirten Çelik, "Fakat terör örgütüyle ilgili hangi işlem ve eylem ortaya atılsa, hemen terör örgütüne yönelik atılan adımın, Kürtlere atılmış gibi gösterilmesi şeklinde, dünyanın çeşitli yerlerinde farklı olaylarda da kullanılan bir kara propaganda yürütülüyor. Hiçbir geçerliliği olmayan bir kara propagandadır." ifadesini kullandı.
Çelik, Van Büyükşehir Belediyesinde Atatürk portresinin indirildiği iddialarına ilişkin ise protokol gereği makama oturulduğunda, sağ tarafta Atatürk'ün sol tarafta ise Cumhurbaşkanının resminin olması gerektiğini belirtti.
ATATÜRK RESMİ KALDIRILDI MI?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın resminin kaldırılarak, Atatürk'ün resminin ise birinci sıradaki pozisyondan ikinci sıradaki pozisyona konduğunu anlatan Çelik, "Aslında Valinin yaptığı işlem, Atatürk'e ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına saygı gereği, resimlerin protokol düzenlemesinden ibarettir. Fakat nasıl bir hassasiyettir ki bir iki partiden siyasiler tuttular, Türkiye'ye karşı kara propaganda yürüten, terör örgütleriyle bağlı bir takım hesapların sunduğu, o kesilmiş videoyu kullanarak 'Atatürk'ün resmi indiriliyor.' gibisinden saatler boyunca bir propaganda yaptılar. Üzücü olan sorumluluk makamında olan kişilerin buna alet olmasıdır. Yapılan işlem doğrudur." diye konuştu.