AK PARTİ KÜRT MESELESİNİ SİLAH MESELESİ OLARAK GÖRÜYOR!
Taraf gazetesi yazarı Ahmet Altan bugünkü yazısında Kürt, Alevi ve Sunni ayrımcılığını ve Ak Parti'nin tavrını eleştirdi.
Kuzey Afrika’dan başlayıp yukarı doğru tırmanan değişim
dalgalarının kendisini etkilemeyeceğini düşünen bir memleket varsa,
yanıldığını çok geçmeden öğrenir.
Avrupa, Sanayi Devrimi’ni Fransa’dan başlayan ayaklanmalarla
yaşadı.
Ben, Ortadoğu’nun da "sanayi sonrası devrimini" bu son
ayaklanmalarla yaşadığını düşünüyorum.
Bu ayaklanmalardan sonra "demokrasinin" hemen ortaya çıkmaması,
"işte hiç bir şey değişmedi" yorumlarına da yol açıyor, Fransız
Devrimi’nden sonra da krallığı aratacak baskılar yaşanmıştı ama
sonunda "her şey" değişti.
Devrimi başlatan zaten kaçınılmaz olan "değişim" zorunluğuydu.
İnsanların kullandıkları makineler, bu makinelerin ürettiği mallar,
bu mallardan para kazanan "sınıflar", kitlelerin tüketim
alışkanlıkları değişirken "siyasal sistemin" aynı kalabileceğini
sanmak o çağda belki mümkündü ama bunca tecrübeden sonra bu çağda
pek mümkün değil.
Hem Batı, hem Doğu büyük bir değişimden geçiyor.
Bu ikisinin ortasında "hiçbir şey değişmiyormuş" gibi yaşamaya
devam edeceğini sanan Ortadoğu’nun ta köklerinden sarsılması
kaçınılmazdı.
Dönüşüm halk hareketleriyle başladı.
Bu değişim sürecinde çeşitli gel-gitler, çatışmalar, geri dönüşler
yaşanacak elbette ama bütün bunlar durulduğunda dünya bambaşka bir
Ortadoğu ile karşılaşacak.
Ortadoğu, "üçüncü bin yılın" gerçeklerine ve dünyanın geri kalanına
uyum sağlayacak bir süreçten geçecek.
İki uçtaki Kore’yle Amerika "bilgisayarlaşmış telefon" rekabetini
yaşarken, Ortadoğu petrol satıp silah alan, diktatörlerin baskısı
altında kanlı bir çöl olarak kalamazdı.
Ortadoğu’daki bu büyük ve tarihî dalga, Birinci Dünya Savaşı’ndan
kalma "yapaylıkları" da silip atacak büyük bir ihtimalle.
"Emperyalistler", Ortadoğu’yu "yüzyıl önceki" ihtiyaçlarına göre
şekillendirmişlerdi, aradan yüz yıl geçti, "ihtiyaçlar" da değişti,
emperyalizm de değişti, toplumlar da değişti, siyaset de
değişti.
Ortadoğu da değişip bu "yüzyıla" gelecek.
Bu değişimden Türkiye de etkilenecek elbette.
Yüzyıl önce şekillenen Ortadoğu’nun parçası olarak biçimlenen
Türkiye Cumhuriyeti’nde üç büyük kesim baskı altına alındı, hakları
inkâr edildi.
Sünni muhafazakârlar, Kürtler, Aleviler.
Aslında, birçok yorumcunun da söylediği gibi Türkiye’de Sünni
muhafazakârların güçlenip iktidara gelişi, bu büyük değişimin belki
de ilk habercisiydi, bu değişimle Türkiye Ortadoğu’daki değişimin
de hem başlangıç noktası hem de lideri olma şansını elde etti.
AKP iktidarı, son dönemlerine kadar, "tarihin kendisine biçtiği"
rolü üstlendi, Türkiye’yi zenginleştirdi, birçok özgürlüklerin
yolunu açtı, diğer "ezilen" kesimlere el uzatarak "açılımlar"
başlattı.
Ve, "değişim" dalgası tam bizim sınırımıza vardığında birden "rol"
değiştirerek "değişimi engelleyen" bir güç oldu.
Suriye’de yaşananlar, Türkiye’deki Kürt ve Alevi hareketini
hükümetin tahmin edebildiğinden daha fazla etkileyecek.
Etkiliyor da zaten.
Bu noktada, özgürlüğünü ilk elde eden ve değişimin "motoru"
durumuna gelen Sünni muhafazakârların değişime öncülük etmesi,
değişimi yönetmesi ve yaşanacakların çatışmasız gerçekleşmesine
yardımcı olması gerekiyordu.
Tam tarihin kendisine biçtiği rolün en önemli ânında AKP ve
Başbakan Erdoğan, değişimin önüne çıkma, değişimi engelleme kararı
aldı.
Tarihin geniş akışı içinde küçük "cepler" oluşuyor bazen, burada da
öyle bir cep oluştu, Çankaya’ya çıkmak isteyen Başbakan Erdoğan
"milliyetçi muhafazakâr" oyları çekebilmek için birden Kürt ve
Alevi haklarının en büyük inkârcısına dönüştü.
Kürt meselesini bir "silah" meselesi olarak görüyor şimdi.
Sanıyor ki PKK olmasa Kürtler bir talepte bulunmayacak.
Ben bunun tam tersinin doğru olduğuna inanıyorum.
Bugün Kürtlerin arasında "talepler" konusunda büyük farklılıklar
yok, fark "silah ve PKK siyaseti" ekseninde ortaya çıkıyor.
Eğer PKK karşıtı olan Kürtlerle PKK destekçisi Kürtler arasındaki
kırılma olmasa, silahın daha sonra otoriter bir baskıya
dönüşeceğine dair Kürtlerin bir kısmının beslediği kuşku bulunmasa,
Kürtlerin ortak talepler çevresindeki demokratik güç birliği çok
daha büyük olurdu, değişim dalgasını da arkalarına alarak siyasi
alanda Türkiye’yi çok daha fazla sarsarlardı.
Erdoğan meseleyi "silaha" indirgemeye ne kadar uğraşırsa uğraşsın,
Türkiye’deki Kürtlerin sosyal ve siyasal statüsü değişecek.
1925 model "ne mutlu Türk’üm diyene" anlayışını milyonlarca Kürd’e
kabul ettiremezsiniz, devletin "kimin mutlu olacağına" karar
verdiği bir sistem artık yürümez.
Türklerle Kürtler, Sünnilerle Aleviler her konuda eşit olacak.
Bunun "örgütlerle" bir alakası yok.
Bu, hayatın ve tarihin emri, AKP bu "emre" direnirse ya Türkiye
kırılır ya AKP.
Hangisinin kırılacağını da çok yakında görürüz.
Ahmet Altan/ Taraf