23 Mar 2010 08:00 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:10

"AJAN SEVER MEDYAMIZ!.." MİT, HÜRRİYET,MİLLİYET VE TEKZİP!..

Medya dünyasındaki ajan/gazeteciler konusunda her geçen gün yeni bir bomba patlamaya devam ediyor.

Türk medyasının içinde görev almış istihbaratçılar veyahut medya mensubuyken istihbarat kurumlarıyla ilişkiye geçmiş gazeteciler konusu tartışılmaya devam ediyor.

Bu konularda öğrendiği veya kendisine gelen/ulaştırılan hemen her bilgiyi doğrudan köşesine aktaran Yeni Şafak Yazarı Taha Kıvanç'ın 'Ajan-sever medyamız' başlıklı yazısında kamuoyunun ilk kez duyacağı ilginç detaylar var.

Bir dönemin kudretli medya patronu Dinç Bilgin'in Taraf Gazetesi'ne verdiği röportajdan alıntılarla başlayan yazı finalinde Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) Hürriyet Gazetesi'ne verdiği bir bilgiyi yanlış yorumlamasından duyduğu sıkıntıyı, Milliyet Gazetesi manşetinden tekzip ettirdiği anısıyla tamamlıyor.

Her geçen gün yeni bir detayın ortaya çıktığı istihbaratçı gazeteci ilişkilerine ışık tutar düşüncesiyle Taha Kıvanç'ın son yazısının öne çıkan bölümlerine göz atmak faydalı olacaktır.

"...Dinç Bilgin, Taraf gazetesinden Neşe Düzel'e verdiği röportajda, istihbaratçı gazetecilerin varlığı sorulduğunda, patronların öyle tiplerin ilişkisini tahmin ettiğini söyledikten sonra ne demişti? Şunu: "O zamanlar böyle şeyleri görmezlikten gelmek işimize gelirdi. Çünkü ileride o kurumlarla ilişkide o gazeteci işine yarar diye düşünür patron."

Ertuğrul Özkök'ün hayatının en garip yazılarından biri, 'asker ve polisle ilişkisini' anlattığı yazısıdır. Yazıda bir eksiklik hemen fark edilir: 'İstihbarat örgütleriyle ilişki'... Yine de okuyalım: "Bu mesleğe başladığımdan beri, askerle ve polisle çok içli dışlı olmayı yanlış buldum. / Hürriyet'in Ankara Temsilciliği'ni yaptığım sırada, bizim polisteki muhabirimiz olmaktan çok, polisin bizim içimizdeki muhbiri haline gelmiş bir arkadaşımızın işine son verdim. / Bunun karşılığında rahmetli Çetin Emeç'i de İstanbul bürosunda aynı durumdaki bir arkadaşımızı uzaklaştırmaya ikna ettim. / Bu yüzden başıma çok iş geldi. (..) Grubumuzda çalışan bir yönetici arkadaşımızın geçmişte polisle, istihbaratla ilişkilerinin, gazetecilik sınırı dışına çıktığını öğrendiğimde, kendisine dostça bunun yanlış olduğunu anlattım. / Bana düşman oldu. / Sonraki yıllarda bu sözlerin intikamını benden ağır bir şekilde aldı."

İstihbarat örgütleriyle içli dışlı olan bir muhabir veya istihbarat örgütünde kodadıyla bilinen bir yazar için, Dinç Bilgin, "Patron tahmin eder" diyor; Ertuğrul Özkök de yöneticinin o tipleri bildiğini anlatıyor... Peki ya okur?

Okur gazetede okuduğu haberin veya yorumun esin kaynağının istihbarat örgütü olduğunu nereden bilsin?

Medyada o tür ilişkiler içerisinde bulunanların bir bölümü, patronları ve gazetesinin yöneticileri kendisinin kimlerle içli dışlı olduğunu bilsin, ama mesai arkadaşları bunu asla bilmesin ister... Patron veya yöneticiye ilişkiyi sezdirmek kolaydır da, diğer habercilerden gerçeği saklamak hayli zordur.

Çoğu haber atlatma başarısını 'tesadüf' ile açıklar... Bazısı, haberdeki imzayı birkaç kişiyle birden paylaşırsa izini saklayacağını sanır... Bazısı ise hiç umursamaz, eline verilen haberi âmirine o şekliyle iletir...

Rahmetli Çetin Emeç'e hayatının en zor gününü böyle bir haber yaşatmıştır işte...

Hürriyet'e yeniden yayın yönetmeni olmuştur Emeç ve gazetesini uçurtmaya kararlıdır. Devir PKK'yla en şiddetli mücadele edildiği devirdir ve terörle mücadelede başarılar kaydedildiğini kamuoyunun da bilmesini ister devlet. Bunun için de devreye MİT girer...

Olay 1987 yılı temmuz ayında geçer. Hürriyet'in Diyarbakır Temsilcisine, mahallin MİT yetkilisi tarafından, son operasyonlardan birinde öldürülen bir PKK militanının üzerinde ele geçen bir fotoğraf verilir. Kalabalık bir militan fotoğrafıdır bu; fotoğraf üzerinde çalışan istihbaratçılar militanların herbirinin kim olduğunu da belirlemişlerdir.

Fotoğraf Çetin Emeç'in tercihiyle "Hürriyet hiç kimsenin giremediği PKK kampını fotoğrafladı" manşetiyle çıkar.

'PKK can çekişiyor' diye bilinmesi için verilmiş fotoğrafın büyük bir gazetecilik başarısı halinde takdim edilebilmesi için PKK'nın hâlâ kanlı-canlı olduğunun ispatına dönüştürülmesi MİT'in hoşuna gitmez.

Her sabah aynı masanın başında oturup Hürriyet'in birinci sayfasını hazırlayanlardan Mehmet Komşu sonrasını şöyle anlatıyor: "Hürriyet'in Diyarbakır Bürosu Şefi kendisine bu fotoğrafları veren bölgenin MİT yetkilileri tarafından sorgulanır. İşin aslı öğrenildiğinde olayın doğrusu bir başka rakip gazetede yayınlanır. Bu gazete Milliyet'tir. Milliyet'te yayınlanan haberde aynı fotoğraflar vardır. Üstelik bir grup militanın yer aldığı fotoğrafta üzerinde çarpı işareti olanların çatışma sırasında öldürüldüğü, daire içinde olanların ise halen tutuklu olarak cezaevinde bulunduğu belirtilir. Ayrıca söz konusu olan fotoğrafların Hürriyet gazetesi muhabirleri tarafından çekilmediği, vurulan bir PKK militanının üzerinden çıktığı açıklanır."

İşe bakın siz: MİT bir gazeteye fotoğraf veriyor, istediğinden farklı kullanıldığında kendi haberini bir başka gazeteyle tekzip ediyor.

MİT'in eski müsteşarı da, "Olur böyle şeyler" diyor...

O böyle diyor da, gazeteciler ve örgütleri ne diyor?"

ETİKETLER
#medya #mit #ajan