Ahmet Taşgetiren'den Rasim Ozan Kütahyalı'ya imalı 'elit' yanıtı: Beni tanıdığını sanırdım...
Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'nın dünkü "elit" eleştirilerine cevap verdi.
Star yazarı Ahmet Taşgetiren, Prof. Kemal Gözler'in
“Anayasasızlaştırma” adlı makalesinden yaptığı alıntı nedeniyle
kendisine yönelik olarak "Garip olan İslamcı olduğunu
söyleyen Taşgetiren'in de bu fantastik ve sürreel 'laik elitler
tezi'ni onaylaması" diyen Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'ya
tepki gösterdi.
Taşgetiren'in "İktidar da muhalefet de okumalı" 28 Nisan
2017'de yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyleydi:
Türkiye kamuoyu, Kemal Gözler ismini, referandum öncesinde Anayasa
tartışmaları sırasında çok duydu. Onun “Anayasasızlaştırma”
makalesine pek çok atıf yapıldı. Gözler'in
http://www.anayasa.gen.tr/dev.html'de “Demokrasi Nasıl Korunabilir?
Uyuyan Devi Uyandırmak” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Okudum ve
birçok bölümün altını çizdim.
Kemal Gözlerile muhtemelen düşünce iklimi noktasında pek çok
farklılıklarımız var. Ak Parti ile de farklı dünyalarda olduğu
açık. Ancak makaleyi ilginç bulduğumu söylemeliyim. Bence Ak
Parti'nin de muhalefetin de okumasında fayda var.
Rasim Ozan Kütahyalı ne demişti?
Rasim Ozan Kütahyalı, Taşgetiren'in yaptığı söz konusu alıntıyla
ilgili olarak şunları söylemişti:
"Kemal Gözler'in şu ana kadar dört kitabını okudum. Gözler tam bir
pozitivist hukukçu olmakla birlikte bu pozitivizm içinde çok
tutarlı, çok titiz ve çalışkan bir akademisyendir. Türk hukukçuları
içinde az rastlanır biçimde akıcı ve yalın ama aynı zamanda da
hukuk literatürüne hakim yetkin bir dili vardır. Fakat bu
makalesinde görüyorum ki sosyoloji ile siyaset alanında akademik
olgunluğa ve teşhis yeteneğine yeterince sahip değil. Konu
sosyoloji ve siyaset olunca bilimsel ciddiyetten uzak fantezi
cümleler kuruyor. Biraz da taşrada hayat yaşayıp İstanbul
elitlerinin sosyal alemine çok uzak olmanın yarattığı yanılsamalar
bunlar. Garip olan İslamcı olduğunu söyleyen Taşgetiren'in de bu
fantastik ve sürreel "laik elitler tezi"ni onaylaması..."
Ahmet Taşgetiren'in "2019’a doğru: Hayırları anlamak lazım
mı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından yüzde 48.6“Hayır”
yüksek bir rakam mı, değil mi?
Aynı şekilde yüzde 51.4“Evet” beklenen olmasa bile tam da olması
istenen bir rakam mı?
Mesela böyle bir sonuç çıkması 2019'a giderken kaygı mı
uyandırıyor, yoksa güven mi?
Şunu biliyoruz: Yüzde 48.6 Evet cenahında kimseyi memnun
etmedi.
2019 için de güven değil kaygı öne çıkıyor.
Ak Parti - MHP - BBP – Hüdapar... Bu partiler kurumsal olarak
“Evet”in yanında yer aldılar. Toplam oyları yüzde 65 civarında.
Alınan oy, bu rakamın 13.5 puan altında.
Bu parti dizilişi için “Muhafazakar” tanımlaması ortak çizgi olarak
nitelenebilir.
Karşıda da CHP'nin başını çektiği, HDP'nin ve diğer sol grupların
katıldığı “Hayır” cenahı var.
Ne oldu da bu yüzde 13.5 oy, böyle bir tercihte bulundu?
Bir soru:
- Bu insanlar ideolojik bir dönüşüm geçirip muhafazakarken sola mı
kaydılar? Referanduma sunulan metni nasıl okudular? Başkanlığa
nasıl baktılar?
Bir başka soru:
- Hayır oyları çizgisinin toplumda yaygınlaşmasını mı istiyoruz
yoksa onlardaki değişimi - ya da o ana has tavrı- okuyup,
itirazlarını değerlendirip, varsa problemli yanlar, onları düzeltme
iradesi ortaya koyup, tercihlerini yeniden gözden geçirmelerini
sağlamayı mı doğru buluyoruz?
Bence doğru, siyaseten rasyonel olan bu ikincisidir.
Yargılamak, hain damgası vurmak ve dışlamak da bir yoldur hiç
kuşkusuz. O zaman aradaki mesafe daha da büyür ve 2019 riski çok
daha açık hale gelir.
Anadolu programlarım farklı vesilelerle devam ediyor. Gittiğim
yerlerde bir halka açık programlar var, bir de daha özel halkalarda
buluşmalar var. Bu bazen muhafazakar STK temsilcileriyle oluyor,
bazen üniversite öğrencileriyle, bazen oralardaki devlet
görevlileriyle. Onların bakışlarını ve yaşananları öğrenmek için bu
buluşmaları ben de özellikle istiyorum.
Bir örnek anlatıldı İzmir'de üniversite öğrencileriyle gerçekleşen
bir buluşmada:
- Bizim üniversitede mescid yok. Namazlarımızı bulduğumuz yerde
kılıyoruz. Bir arkadaş, mesela merdiven altında kılıyor
namazlarını. O arkadaş “Hayır” verdiğini söyledi referandumda.
“Niye öyle davrandığını sordunuz mu” dedim, sormuş, bir cevap var
bana ifade edilen. Şunu söyleyeyim: Kullanılan dilden rahatsızlık
duyuyor.
Diyelim ki o gencin kafası karıştı, ruhu kaydı, bilmem ne oldu.
Yüzde 13.5'un tekabül ettiği “muhafazakar” insan kütlesi,
milyonlarla ifade ediliyor. Ne oldu bu insanların dünyasında ki,
böylesine bir mesafe koydular.
İsterseniz bu kitleyi “muhafazakar - islamcı” vs diye
tanımlamayalım. Ak Parti'ye ve Cumhurbaşkanı'na yaptıkları
hizmetler sebebiyle bağlı iken farklılaştığını düşünelim. Peki
neden olmuş olabilir bu?
Geçen günlerde Kemal Gözler'in bir yazısından yola çıkarak “İktidar
da muhalefet de okumalı” başlıklı bir yazı yazdım. “Uyuyan dev”
diye bir toplumsal varlıktan söz ediyor ve “Ak Parti şunu yaparsa
şöyle olur, muhalefet şunu yaparsa şöyle olur” gibi bir
değerlendirmede bulunuyordu. Bu bir toplumsal yönelişi okuma
denemesiydi. Onu önemsemeyebilirsiniz, ortada “uyuyan dev” falan
gibi bir şey bulunmadığını, Gözler'in rüya gördüğünü
düşünebilirsiniz.
Ama ortada referandum sonuçları gibi bir olgu var ve o olgu, Ak
Parti dünyasında kaygıya, karşıt cenahta umuda yol açıyor.
Ben, Erdoğan'ın ve Ak Parti'nin başarısını kendi değer dünyam
açısından önemsiyorum. Ama daha da öncelikle, siyasi aidiyet aynı
zamanda “İslam ile ilişkiler” açısından önem taşıyorsa ve tablo
insanların İslam'la ilişkilerinde de bir mesafe anlamına geliyorsa
-bu kaygıyı taşıyorum- o zaman konu çok daha önemli hale
geliyor.
R. O. Kütahyalıiki yazı yazdı benim Kemal Gözler'in makalesinden
yola çıkan değerlendirmelerimle ilgili. Kütahyalı benim o yazıyı
neden yazdığımı anlamadıysa, onun adına üzülürüm. Yok anladı da, şu
sıralar Taşgetiren'e saldırma komutuna uygun adımda bulunduysa
sadece gülümserim. Beni tanıdığını zannederdim çünkü.
Hayırların gerekçesini anlamak lazım. Hatta kemik sol itirazların
gerekçesini bile.