02 Mayıs 2017 09:27
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:39
Ahmet Taşgetiren'den Rasim Ozan Kütahyalı'ya imalı 'elit' yanıtı: Beni tanıdığını sanırdım...
Star gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'nın dünkü "elit" eleştirilerine cevap verdi.
Star yazarı Ahmet Taşgetiren, Prof. Kemal Gözler'in
“Anayasasızlaştırma” adlı makalesinden yaptığı alıntı nedeniyle
kendisine yönelik olarak "Garip olan İslamcı olduğunu
söyleyen Taşgetiren'in de bu fantastik ve sürreel 'laik elitler
tezi'ni onaylaması" diyen Sabah yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'ya
tepki gösterdi.
Taşgetiren'in "İktidar da muhalefet de okumalı" 28 Nisan 2017'de yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyleydi:
Türkiye kamuoyu, Kemal Gözler ismini, referandum öncesinde Anayasa tartışmaları sırasında çok duydu. Onun “Anayasasızlaştırma” makalesine pek çok atıf yapıldı. Gözler'in http://www.anayasa.gen.tr/dev.html'de “Demokrasi Nasıl Korunabilir? Uyuyan Devi Uyandırmak” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Okudum ve birçok bölümün altını çizdim.
Kemal Gözlerile muhtemelen düşünce iklimi noktasında pek çok farklılıklarımız var. Ak Parti ile de farklı dünyalarda olduğu açık. Ancak makaleyi ilginç bulduğumu söylemeliyim. Bence Ak Parti'nin de muhalefetin de okumasında fayda var.
Rasim Ozan Kütahyalı ne demişti?
Rasim Ozan Kütahyalı, Taşgetiren'in yaptığı söz konusu alıntıyla ilgili olarak şunları söylemişti:
"Kemal Gözler'in şu ana kadar dört kitabını okudum. Gözler tam bir pozitivist hukukçu olmakla birlikte bu pozitivizm içinde çok tutarlı, çok titiz ve çalışkan bir akademisyendir. Türk hukukçuları içinde az rastlanır biçimde akıcı ve yalın ama aynı zamanda da hukuk literatürüne hakim yetkin bir dili vardır. Fakat bu makalesinde görüyorum ki sosyoloji ile siyaset alanında akademik olgunluğa ve teşhis yeteneğine yeterince sahip değil. Konu sosyoloji ve siyaset olunca bilimsel ciddiyetten uzak fantezi cümleler kuruyor. Biraz da taşrada hayat yaşayıp İstanbul elitlerinin sosyal alemine çok uzak olmanın yarattığı yanılsamalar bunlar. Garip olan İslamcı olduğunu söyleyen Taşgetiren'in de bu fantastik ve sürreel "laik elitler tezi"ni onaylaması..."
Ahmet Taşgetiren'in "2019’a doğru: Hayırları anlamak lazım mı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından yüzde 48.6“Hayır” yüksek bir rakam mı, değil mi?
Aynı şekilde yüzde 51.4“Evet” beklenen olmasa bile tam da olması istenen bir rakam mı?
Mesela böyle bir sonuç çıkması 2019'a giderken kaygı mı uyandırıyor, yoksa güven mi?
Şunu biliyoruz: Yüzde 48.6 Evet cenahında kimseyi memnun etmedi.
2019 için de güven değil kaygı öne çıkıyor.
Ak Parti - MHP - BBP – Hüdapar... Bu partiler kurumsal olarak “Evet”in yanında yer aldılar. Toplam oyları yüzde 65 civarında. Alınan oy, bu rakamın 13.5 puan altında.
Bu parti dizilişi için “Muhafazakar” tanımlaması ortak çizgi olarak nitelenebilir.
Karşıda da CHP'nin başını çektiği, HDP'nin ve diğer sol grupların katıldığı “Hayır” cenahı var.
Ne oldu da bu yüzde 13.5 oy, böyle bir tercihte bulundu?
Bir soru:
- Bu insanlar ideolojik bir dönüşüm geçirip muhafazakarken sola mı kaydılar? Referanduma sunulan metni nasıl okudular? Başkanlığa nasıl baktılar?
Bir başka soru:
- Hayır oyları çizgisinin toplumda yaygınlaşmasını mı istiyoruz yoksa onlardaki değişimi - ya da o ana has tavrı- okuyup, itirazlarını değerlendirip, varsa problemli yanlar, onları düzeltme iradesi ortaya koyup, tercihlerini yeniden gözden geçirmelerini sağlamayı mı doğru buluyoruz?
Bence doğru, siyaseten rasyonel olan bu ikincisidir.
Yargılamak, hain damgası vurmak ve dışlamak da bir yoldur hiç kuşkusuz. O zaman aradaki mesafe daha da büyür ve 2019 riski çok daha açık hale gelir.
Anadolu programlarım farklı vesilelerle devam ediyor. Gittiğim yerlerde bir halka açık programlar var, bir de daha özel halkalarda buluşmalar var. Bu bazen muhafazakar STK temsilcileriyle oluyor, bazen üniversite öğrencileriyle, bazen oralardaki devlet görevlileriyle. Onların bakışlarını ve yaşananları öğrenmek için bu buluşmaları ben de özellikle istiyorum.
Bir örnek anlatıldı İzmir'de üniversite öğrencileriyle gerçekleşen bir buluşmada:
- Bizim üniversitede mescid yok. Namazlarımızı bulduğumuz yerde kılıyoruz. Bir arkadaş, mesela merdiven altında kılıyor namazlarını. O arkadaş “Hayır” verdiğini söyledi referandumda.
“Niye öyle davrandığını sordunuz mu” dedim, sormuş, bir cevap var bana ifade edilen. Şunu söyleyeyim: Kullanılan dilden rahatsızlık duyuyor.
Diyelim ki o gencin kafası karıştı, ruhu kaydı, bilmem ne oldu.
Yüzde 13.5'un tekabül ettiği “muhafazakar” insan kütlesi, milyonlarla ifade ediliyor. Ne oldu bu insanların dünyasında ki, böylesine bir mesafe koydular.
İsterseniz bu kitleyi “muhafazakar - islamcı” vs diye tanımlamayalım. Ak Parti'ye ve Cumhurbaşkanı'na yaptıkları hizmetler sebebiyle bağlı iken farklılaştığını düşünelim. Peki neden olmuş olabilir bu?
Geçen günlerde Kemal Gözler'in bir yazısından yola çıkarak “İktidar da muhalefet de okumalı” başlıklı bir yazı yazdım. “Uyuyan dev” diye bir toplumsal varlıktan söz ediyor ve “Ak Parti şunu yaparsa şöyle olur, muhalefet şunu yaparsa şöyle olur” gibi bir değerlendirmede bulunuyordu. Bu bir toplumsal yönelişi okuma denemesiydi. Onu önemsemeyebilirsiniz, ortada “uyuyan dev” falan gibi bir şey bulunmadığını, Gözler'in rüya gördüğünü düşünebilirsiniz.
Ama ortada referandum sonuçları gibi bir olgu var ve o olgu, Ak Parti dünyasında kaygıya, karşıt cenahta umuda yol açıyor.
Ben, Erdoğan'ın ve Ak Parti'nin başarısını kendi değer dünyam açısından önemsiyorum. Ama daha da öncelikle, siyasi aidiyet aynı zamanda “İslam ile ilişkiler” açısından önem taşıyorsa ve tablo insanların İslam'la ilişkilerinde de bir mesafe anlamına geliyorsa -bu kaygıyı taşıyorum- o zaman konu çok daha önemli hale geliyor.
R. O. Kütahyalıiki yazı yazdı benim Kemal Gözler'in makalesinden yola çıkan değerlendirmelerimle ilgili. Kütahyalı benim o yazıyı neden yazdığımı anlamadıysa, onun adına üzülürüm. Yok anladı da, şu sıralar Taşgetiren'e saldırma komutuna uygun adımda bulunduysa sadece gülümserim. Beni tanıdığını zannederdim çünkü.
Hayırların gerekçesini anlamak lazım. Hatta kemik sol itirazların gerekçesini bile.
Taşgetiren'in "İktidar da muhalefet de okumalı" 28 Nisan 2017'de yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyleydi:
Türkiye kamuoyu, Kemal Gözler ismini, referandum öncesinde Anayasa tartışmaları sırasında çok duydu. Onun “Anayasasızlaştırma” makalesine pek çok atıf yapıldı. Gözler'in http://www.anayasa.gen.tr/dev.html'de “Demokrasi Nasıl Korunabilir? Uyuyan Devi Uyandırmak” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Okudum ve birçok bölümün altını çizdim.
Kemal Gözlerile muhtemelen düşünce iklimi noktasında pek çok farklılıklarımız var. Ak Parti ile de farklı dünyalarda olduğu açık. Ancak makaleyi ilginç bulduğumu söylemeliyim. Bence Ak Parti'nin de muhalefetin de okumasında fayda var.
Rasim Ozan Kütahyalı ne demişti?
Rasim Ozan Kütahyalı, Taşgetiren'in yaptığı söz konusu alıntıyla ilgili olarak şunları söylemişti:
"Kemal Gözler'in şu ana kadar dört kitabını okudum. Gözler tam bir pozitivist hukukçu olmakla birlikte bu pozitivizm içinde çok tutarlı, çok titiz ve çalışkan bir akademisyendir. Türk hukukçuları içinde az rastlanır biçimde akıcı ve yalın ama aynı zamanda da hukuk literatürüne hakim yetkin bir dili vardır. Fakat bu makalesinde görüyorum ki sosyoloji ile siyaset alanında akademik olgunluğa ve teşhis yeteneğine yeterince sahip değil. Konu sosyoloji ve siyaset olunca bilimsel ciddiyetten uzak fantezi cümleler kuruyor. Biraz da taşrada hayat yaşayıp İstanbul elitlerinin sosyal alemine çok uzak olmanın yarattığı yanılsamalar bunlar. Garip olan İslamcı olduğunu söyleyen Taşgetiren'in de bu fantastik ve sürreel "laik elitler tezi"ni onaylaması..."
Ahmet Taşgetiren'in "2019’a doğru: Hayırları anlamak lazım mı?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından yüzde 48.6“Hayır” yüksek bir rakam mı, değil mi?
Aynı şekilde yüzde 51.4“Evet” beklenen olmasa bile tam da olması istenen bir rakam mı?
Mesela böyle bir sonuç çıkması 2019'a giderken kaygı mı uyandırıyor, yoksa güven mi?
Şunu biliyoruz: Yüzde 48.6 Evet cenahında kimseyi memnun etmedi.
2019 için de güven değil kaygı öne çıkıyor.
Ak Parti - MHP - BBP – Hüdapar... Bu partiler kurumsal olarak “Evet”in yanında yer aldılar. Toplam oyları yüzde 65 civarında. Alınan oy, bu rakamın 13.5 puan altında.
Bu parti dizilişi için “Muhafazakar” tanımlaması ortak çizgi olarak nitelenebilir.
Karşıda da CHP'nin başını çektiği, HDP'nin ve diğer sol grupların katıldığı “Hayır” cenahı var.
Ne oldu da bu yüzde 13.5 oy, böyle bir tercihte bulundu?
Bir soru:
- Bu insanlar ideolojik bir dönüşüm geçirip muhafazakarken sola mı kaydılar? Referanduma sunulan metni nasıl okudular? Başkanlığa nasıl baktılar?
Bir başka soru:
- Hayır oyları çizgisinin toplumda yaygınlaşmasını mı istiyoruz yoksa onlardaki değişimi - ya da o ana has tavrı- okuyup, itirazlarını değerlendirip, varsa problemli yanlar, onları düzeltme iradesi ortaya koyup, tercihlerini yeniden gözden geçirmelerini sağlamayı mı doğru buluyoruz?
Bence doğru, siyaseten rasyonel olan bu ikincisidir.
Yargılamak, hain damgası vurmak ve dışlamak da bir yoldur hiç kuşkusuz. O zaman aradaki mesafe daha da büyür ve 2019 riski çok daha açık hale gelir.
Anadolu programlarım farklı vesilelerle devam ediyor. Gittiğim yerlerde bir halka açık programlar var, bir de daha özel halkalarda buluşmalar var. Bu bazen muhafazakar STK temsilcileriyle oluyor, bazen üniversite öğrencileriyle, bazen oralardaki devlet görevlileriyle. Onların bakışlarını ve yaşananları öğrenmek için bu buluşmaları ben de özellikle istiyorum.
Bir örnek anlatıldı İzmir'de üniversite öğrencileriyle gerçekleşen bir buluşmada:
- Bizim üniversitede mescid yok. Namazlarımızı bulduğumuz yerde kılıyoruz. Bir arkadaş, mesela merdiven altında kılıyor namazlarını. O arkadaş “Hayır” verdiğini söyledi referandumda.
“Niye öyle davrandığını sordunuz mu” dedim, sormuş, bir cevap var bana ifade edilen. Şunu söyleyeyim: Kullanılan dilden rahatsızlık duyuyor.
Diyelim ki o gencin kafası karıştı, ruhu kaydı, bilmem ne oldu.
Yüzde 13.5'un tekabül ettiği “muhafazakar” insan kütlesi, milyonlarla ifade ediliyor. Ne oldu bu insanların dünyasında ki, böylesine bir mesafe koydular.
İsterseniz bu kitleyi “muhafazakar - islamcı” vs diye tanımlamayalım. Ak Parti'ye ve Cumhurbaşkanı'na yaptıkları hizmetler sebebiyle bağlı iken farklılaştığını düşünelim. Peki neden olmuş olabilir bu?
Geçen günlerde Kemal Gözler'in bir yazısından yola çıkarak “İktidar da muhalefet de okumalı” başlıklı bir yazı yazdım. “Uyuyan dev” diye bir toplumsal varlıktan söz ediyor ve “Ak Parti şunu yaparsa şöyle olur, muhalefet şunu yaparsa şöyle olur” gibi bir değerlendirmede bulunuyordu. Bu bir toplumsal yönelişi okuma denemesiydi. Onu önemsemeyebilirsiniz, ortada “uyuyan dev” falan gibi bir şey bulunmadığını, Gözler'in rüya gördüğünü düşünebilirsiniz.
Ama ortada referandum sonuçları gibi bir olgu var ve o olgu, Ak Parti dünyasında kaygıya, karşıt cenahta umuda yol açıyor.
Ben, Erdoğan'ın ve Ak Parti'nin başarısını kendi değer dünyam açısından önemsiyorum. Ama daha da öncelikle, siyasi aidiyet aynı zamanda “İslam ile ilişkiler” açısından önem taşıyorsa ve tablo insanların İslam'la ilişkilerinde de bir mesafe anlamına geliyorsa -bu kaygıyı taşıyorum- o zaman konu çok daha önemli hale geliyor.
R. O. Kütahyalıiki yazı yazdı benim Kemal Gözler'in makalesinden yola çıkan değerlendirmelerimle ilgili. Kütahyalı benim o yazıyı neden yazdığımı anlamadıysa, onun adına üzülürüm. Yok anladı da, şu sıralar Taşgetiren'e saldırma komutuna uygun adımda bulunduysa sadece gülümserim. Beni tanıdığını zannederdim çünkü.
Hayırların gerekçesini anlamak lazım. Hatta kemik sol itirazların gerekçesini bile.