Ahmet Taşgetiren'den Cem Küçük ve Fuat Uğur'a sert tepki: Kuyruklarına bastım, basacağım!..
"Yazımı ve Küçük-Uğur programını Cumhurbaşkanı'na birlikte takdim etsinler"
Gazeteci Cem Küçük'ün “Artık AK Parti’nin bu radikal İslamcılarla
da, yani bu Mavi Marmara’daki manyak tipler, yani kafadan İsrail
düşmanı, kafadan Batı düşmanı, kafadan her şeye düşman tipler var,
bunlarla da yolların ayrılması lazım" ifadesiyle başlayan
tartışmalar devam ediyor.
"Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 51.4 "evet" oyu ile
kabul edildiğinin açıklanmasıyla sona eren halk oylamasına giden
süreçte "gizli hayırcı" olmakla itham edilen Star yazarı Ahmet
Taşgetiren, TGRT'de "Medya Kritik" programını sunan Küçük ve
Türkiye yazarı Fuat Uğur'a tepki gösterdi.
"TGRT. Bu bir misyon. Kutlu Doğum tartışması da bir misyon. Oradaki
Cem Küçük – Fuat Uğur tetikçiliği de bir misyon. Kuyruklarına
bastım, basacağım" diyen Taşgetiren, "Anlarız bakalım, 'İhlas'lı
kardeşlerimiz” neyi oynuyor? Bu arada istirham etsem, danışmanlar
benim yazımı ve Küçük-Uğur programını Sayın Cumhurbaşkanı'na
birlikte takdim edebilirler mi?" ifadesini kullandı.
Ne olmuştu?
Cem Küçük'ün tartışma yaratan sözlerinin ardından kimi köşe
yazarlarınca "İslamcılar AK Parti'den tasfiye edilecek" iddiası
ileri sürülmüştü.
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan,
"İslamcıları AK Parti'den tasfiye etmek istiyor olabilirsiniz. Ama
bu sizin güç yetirebileceğiniz bir mesele değildir", "Manyağız lan
biz! Siz kuruluş devrinde yaşasaydınız 'kafadan Bizans düşmanı,
kafadan Moğol düşmanı bunlar' dediğinizde hangi manyakları
kastediyorsanız o kadar manyağız hem de" ifadelerini
kullanmıştı.
Kılıçarslan'ın köşe komşusu Yusuf Kaplan da,
İslami oluşumların önde gelen isimlerinin, yazarlarının, fikir
adamlarının hedef tahtasına yatırılmak istendiğini savunarak
"Öncelikle, önümüzdeki bu çakıl taşlarını temizlemeliyiz: Ülkeyi
kaosa sürüklemek isteyen fitne-fesat şebekelerini, tetikçi tipleri
kaale almamalı, gerekli uyarıları yapmalı, önlemleri almalıyız"
demişti.
Star yazarı Ahmet Taşgetiren, tartışmaya "Ak Parti
öncelikle bu çeteleşmiş medyatörlerin kendi imajına el koymasını
bertaraf etmeli. İçeriye dönük bu yaftalamaların içerde nifak
oluşturacağını, sürekli içerde bir azalma meydana getireceğini,
dışardan hiçbir yeni katılım olmayacağını, üstelik iktidar
adınaymış gibi kesilen raconların farklı toplum kesimlerinin
korkuya kapılmasına yol açacağını unutmamak lazım" ifadesiyle
girerken, yine Star yazarı Sibel Eraslan da söz konusu kişilerin
yeni dönemde AKP'de olmaması gerektiğini savunmuştu.
Karar yazarı Mehmet Ocaktan da, gazeteci Cem
Küçük'ün ilgili ifadesine tepki göstermiş; "AK Parti’nin kendi iç
mekanizması nasıl işler bilemem ama, durumdan vazife çıkararak AK
Parti adına temizlik işine soyunanların genlerindeki ‘FETÖ
yazılımı’yla hareket ettikleri muhakkak" ifadesini kullanmıştı.
Türkiye yazarı Fuat Uğur ise, Cem Küçük'ün "Mavi
Marmara’daki manyak tipler" ifadesinin "insanlık hâli" olduğunu
savunarak "O sözcüğe cankurtaran simidi gibi sarıldılar. Buradan
bir haklılık devşirme çabasıyla konuyu kavga zeminine çekmeye,
yaygarayla kendilerini üçüncü kez affettirmeye çalışıyorlar"
demişti.
Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök de, "Mavi Marmara
olayının Türkiye'ye çok pahalıya patladığını" ifade etmiş; "Ayrıca
sanmayın ki bize pahalıya patlayan bu sorumsuzca hareket,
Filistinli mazlumun işine yaramıştır. Öyleyse, ne oluyor şimdi
referandumdan sonra aniden patlayan bu 'Mavi Marmaracılık ruhu'.
Sadece yanlış adam yanlış ifadelerle söylediği için mi?" diye
yazmıştı.
"Anlarız bakalım, 'İhlas'lı
kardeşlerimiz' neyi oynuyor?"
Ahmet Taşgetiren'in "İktidar da muhalefet de
okumalı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Referandum yüzde 51.4 “Evet”le geçti. Ancak yüzde 48.6 oranında da
bir “Hayır” var. Şu anda herkes, öncelikle bu dağılımın nasıl
gerçekleştiğini, “Evet”in neden arkasındaki siyasi desteklerin
toplamından çok daha az, “Hayır”ın da, organize bir hareket
olmamasına rağmen neden bu ölçüde çıkabildiğini anlamaya çalışıyor.
Bir de buradan yola çıkıp, 2019'da nasıl bir sonuç görüleceğini
tahmin çabaları var. Burada da “Evet” cenahı için kaygı, “Hayır”
cenahı için bir tık daha olur mu, ihtimalleri
değerlendiriliyor.
Türkiye kamuoyu, Kemal Gözler ismini, referandum öncesinde Anayasa
tartışmaları sırasında çok duydu. Onun “Anayasasızlaştırma”
makalesine pek çok atıf yapıldı. Gözler'in
http://www.anayasa.gen.tr/dev.html'de “Demokrasi Nasıl Korunabilir?
Uyuyan Devi Uyandırmak” başlıklı bir yazısı yayınlandı. Okudum ve
birçok bölümün altını çizdim.
Kemal Gözlerile muhtemelen düşünce iklimi noktasında pek çok
farklılıklarımız var. Ak Parti ile de farklı dünyalarda olduğu
açık. Ancak makaleyi ilginç bulduğumu söylemeliyim. Bence Ak
Parti'nin de muhalefetin de okumasında fayda var.
“Uyuyan dev”den söz ediyor Kemal Gözler. Ve o uyuyan dev uyanırsa,
siyasette başka bir dönemin başlayacağını yazıyor. Ona göre
ekonomik şartları ve sosyal statüsü iyi kesimlerden oluşan uyuyan
devin şu anda “Gündeminde siyaset yok. Çünkü kendisini tehdit
altında hissetmiyor.” “Ancak,diyor Gözler,“Son bir iki yıldır işler
değişti. Demokrasi eksikliği ve özellikle hukuk güvenliğinin
zayıflaması iyi yetişmiş kitlenin yaşam tarzını da tehdit eder hâle
geldi.”
Bu yargı doğru mu yanlış mı tartışılabilir. Ama tartışmak için de
bakmak lazım.
“Uyuyan devi ancak Ak Parti uyandırabilir”görüşü de Gözler'e ait.
Şöyle diyor: Türkiye’nin uyuyan devini AKP, birkaç yıldır izlediği
yanlış politikalar sayesinde uyandırmak üzere. Dev uyanırsa, AKP
devi uyandırdığına bin pişman olacak.”
Ancak “Uyuyan devi uyumaya devam ettirme” işini de Ak Parti'nin
başaracağını söylüyor Gözler. Şöyle diyor:
“AKP’nin 2002 yılındaki kuruluş felsefesine dönmesi durumunda,
demokrasi üzerindeki tehdit kendiliğinden sonra erer. AKP’nin bu
süreçte izleyebileceği en akılcı politika, baskı politikasından
vazgeçip 2002’deki kuruluş felsefesine dönerek uyuyan kitlenin
tekrar uykuya dalmasını sağlamaya çalışmaktan ibarettir.”
Gözler'in muhalefete de söylediği şeyler var. Ona göre Türkiye'de
demokrasi mücadelesinin yolu hukuk'tan geçmiyor. Diyor ki “Bunun
yolu seçimden galip çıkmaktır.” Ama muhalefet de sorunlu. Hatta
öyle sorunlu ki “Türkiye’de muhalefetin iktidarı değişmeden
Türkiye’nin iktidarı değişmez.” Gözler'e göre“referandumdaki yüzde
48 de CHP sayesinde değil, uyuyan devin kıpırdanmasının ürünü.”
Gözler iki soru ortaya koyuyor:
- Dev uyanacak mı uyanmayacak mı?
- Uyandığında deve kim yön verecek?
Uyandığında da “Etrafında derin uçurumlar var devin, diyor Gözler,
uyku sersemliği ile o uçurumlara düşme riski var, uçurumlardan
biri, eski hataların tekrarı, diyor ve şöyle tamamlıyor
yazısını:
“İktidara gelecek olan dev, ahlâkî ilkelerle hükmetmeyecekse,
iktidarın değişmesinin Türk demokrasisine sağlayacağı bir yarar
olmayacaktır.”
Bir okuyun derim sadece. Bence herkes yararlanacak.
İki not:
- TGRT. Bu bir misyon. Kutlu Doğum tartışması da bir misyon.
Oradaki Cem Küçük – Fuat Uğur tetikçiliği de bir
misyon.Kuyruklarına bastım, basacağım.Anlarız bakalım,“İhlas'lı
kardeşlerimiz” neyi oynuyor?Bu arada istirham etsem, danışmanlar
benim yazımı ve Küçük-Uğur programını Sayın Cumhurbaşkanı'na
birlikte takdim edebilirler mi?
- Bilenlere sordum: 12 Rebiülevvel 571 güneş takviminde neye
tekabül ediyor, diye. 15-25 Nisan arasında bir tarihe, denildi.
Diyanet de sabit tarihi galiba böyle bir hesaplamayla tespit
etmişti. Numan Bey “Yeniden 12 Rebiülevvel'e döneceğiz” demiş. İyi.
Bu arada bir teklifim olsun: Mesela 29 Mayıs 1453'ün ya da ne
bileyim 18 Mart 1915'in yıl dönümlerini de kameri takvime göre
kutlayalım. İstanbul'un Fethi'ni Mayıs'ta değil, Ocak'ta kutlasak
ne olur ki? Yaşasın kameri takvim!