Ahmet Şık'tan çok konuşulacak savunma: Cumhuriyet'ten illegal örgüt, bizlerden terörist çıkaramayacaksınız
Cumhuriyet gazetesi yönetici, yazar, muhabir ve avukatları hakkındaki davanın 3.duruşması yapıldı.
Cumhuriyet gazetesi davasının 3. gününde savunma yapan Ahmet Şık
Türkiye'nin yeniden "dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi"
olduğunu belirterek, "Ne Cumhuriyet Gazetesi'nden bir illegal örgüt
ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız" dedi. Cumhuriyet
Kitap'ın Genel Yayın Yönetmeni Turhan Günay'a, Mahkeme Başkanı
Abdurrahman Orkun Dağ, "Sizden vurucu bir anlatım beklerdim ama
yapmadınız" dedi. Günay da bunun üzerine, "Ben iki yaşındayken
annemi kaybetmişim. Annemin ölüm tarihini bilmiyoruz. Savcıya
teşekkür ediyorum iddianamede annemin ölüm kaydı var" diye
konuştu.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Cumhuriyet gazetesi
davasının 3. gününde köşe yazarı Hakan Kara, Cumhuriyet Kitap Genel
Yayın Yönetmeni Turhan Günay ve muhabir Ahmet Şık savunmasını
yaptı.
'Yere 100 dolar atmış'
11'i Cumhuriyet gazetesi çalışanı, biri Twitter kullanıcısı 12
kişinin tutuklu bulunduğu 19 sanıklı Cumhuriyet davasının üçüncü
günü Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ'ın, "Dün avukat
arkadaşlarımızdan birisi bizim anlamlandıramadığımız bir eylem
yapmış. Yere 100 dolar atmış" sözleriyle açıldı.
Hakan Kara savunmasını yaptı
Duruşmada önce gazetenin köşe yazarlarından Hakan Kara savunma
yaptı. 34 yıldır Cumhuriyet'te çalıştığını 2 bini aşkın haber,
röportaj, söyleşi ve köşe yazısına imza attığını anlatan Kara,
"Bunların arasında FETÖ'yü öven tek bir yazı yok. Gazetecilik
yaşamım boyunca ne FETÖ'yü ne de başka bir terör örgütünü öven tek
satır yazı yazmadım. Çoğulcu, katılımcı demokrasiyi, laikliği,
sağlıklı bir çevrede yaşam hakkını, kadın-erkek eşitliğini, temel
hak ve özgürlükleri savunan bir gazeteci olarak bu iddianamede yer
alan tüm iddiaları reddediyorum. Hiçbir şeriatçı, terörist ve
darbeci örgüte yardım etmedim" dedi.
'Tescilli FETÖ'cü Hüseyin Gülerce tanık, bense burada sanık
koltuğundayım'
Savunmasında iddianamede tanıklar arasında yer alan Hüseyin
Gülerce'ye değinen Kara, şunları kaydetti:
"FETÖ'yü tanımam. FETÖ ile çekilmiş bir fotoğrafım yok. Onunla aynı
sofrada yemek yemedim. Pensilvanya'ya hiç gitmedim. Yıllarca
FETÖ'yü öve öve bitiremeyen, onu yere göğe sığdıramayanlar, ona
'Hocaefendi Hazretleri' derlerdi. Ben böyle bir ifadeyi hiç
kullanmadım. FETÖ'ye 25 yıl boyunca hizmet eden, ondan maaş alan
Hüseyin Gülerce gibi insanların FETÖ'ye güvenmesini, örgütün
güçlenmesini, yaygınlaşmasıın sağlamadım. Ne benim ne ailemin
boğazından FETÖ'nün tek bir kuruşu geçmedi. Buna rağmen ben örgüt
içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek
ve isteyerek yardım etmekle suçlanıyorum. Tescilli FETÖ'cü Hüseyin
Gülerce tanık, bense burada sanık koltuğunda oturuyorum.
Telefonumda Bylock yok. Hiçbir Cumhuriyet yazarı veya yöneticisinin
de yok. Bank Asya'da hesabım yok. TUSKON üyesi değilim. FETÖ'cü
olarak bilinen hiçbir kurumla ilişkim yok. İddianamede FETÖ ya da
herhangi bir terör örgütüyle ilişkim olduğuna dair tek bir kanıt
yok. Buna rağmen 9 aydır hapisteyim. MGK'da 2004 yılında verilen
FETÖ raporunu yok hükmünde sayan ben değilim. 2010 yılında 'Milli
Güvenlik Siyaset Belgesi'nde FETÖ'yü tehdit olmaktan tümüyle
çıkaran ben değilim. Bugün Türkiye'de darbeye karıştıkları
gerekçesiyle yargılanan 160 general ve amirali ben terfi
ettirmedim. Terfilerin altında kimin imzası var? Bu general ve
amirallerin güvenlik soruşturmalarını ben yapmadım. Askeri lise,
KPSS gibi sınavların sorularını ben çalarak, yüzbinlerce genci
mağdur etmedim. 15 yıl boyunca Pensilvanya ziyareti New York
uçaklarını dolduran siyasetçi ve politikacılar kimlerdi? Neden
bunların listesi çıkarılmaz. Hiçbir Cumhuriyetçi o uçaklarda yer
almadı. AKP ile FETÖ'cülerin yakınlığını Türkiye'de bilmeyen var
mı? Bu yakınlık, devletin, ordunun, emniyetin, yargının, eğitim
kurumlarıınn, üniversitelerin bu çetenin eline geçmesinin en önemli
anahtarı olmadı mı? FETÖ'ye her türlü desteği verenler, 15 temmuzun
taşlarını döşeyenler Cumhuriyetçiler değildi."
Turhan Günay: '267 gündür tutukluyum'
Tutuklu yargılanan Cumhuriyet Kitap ekinin Genel Yayın Yönetmeni
Turhan Günay da savunmasında, iddianamede kendisinin Cumhuriyet
Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi olduğu yönündeki bilginin yanlış
olduğunu söyledi; "Hiçbir zaman Cumhuriyet Vakfı Yöneticisi
olmadım" dedi. FETÖ'den soruşturulan 4 kişiyle iletişimi olduğu
şeklindeki suçlamaya yanıt veren Günay, "Hakkında FETÖ’den
soruşturma bulunan dört kişiyle iletişimim olduğunu belirtilmiş.
Görevim gereği tüm kitap fuarlarını izlerim. Bunlardan biri kitap
fuarı için arandığım telefonlar. İkincisi Mustafa Koç diye biri
Kayseri’den aramış. Hayatımda hiç Kayseri’ye gitmedim. Arkadaş beni
davet etti, gitmeyi istedim ama gidemedim. O konuşma da bundan
ibaret. Bir de Ali Çolak ile görüşmem var. Ali Çolak Zaman’da
çalışan biri. Bir kitap yazmış bizi aramış. Dördüncüsü bir
akademisyen. Kitapları var büyük ihtimalle bir kitap için
aramıştır. Sadece bu 4 iletişim kaydı ve Vakıf yöneticisi
gösterildiğim için 267 gündür tutukluyum" diye konuştu.
Hakim, 'Sizden vurucu bir savunma beklerdim'
deyince...
Mahkeme Başkanı Dağ, Günay'a hitaben, "Sizden vurucu bir anlatım
beklerdim ama yapmadınız" dedi. Bunun üzerine söz alan Günay, "Ben
iki yaşındayken annemi kaybetmişim Avukat bir kardeşim var. Annemin
ölüm tarihini bilmiyoruz. Savcıya teşekkür ediyorum iddianamede
annemin ölüm kaydı var" dedi.
Ahmet Şık savunma yaptı
Ahmet Şık da savunmasına 2014'te yayımlanan "Paralel Yürüdük Biz Bu
Yollarda" isimli kitabının önsözünden alıntı yaparak başladı ve AKP
ile Gülen Cemaatinin birlikteliği ve ayrışma sürecine ilişkin
değerlendirmelerde bulundu. Şık, "Bu savaş, ne demokrasi ve temiz
toplum ne de birilerinin iddia ettiği gibi barış ya da sivilleşme
için yaşanıyor. Sadece devletin sahibi kim olacak diye savaşılıyor"
ifadesini kullandı.
15 Temmuz'a ilişkin değerlendirmede bulundu
Savunmasında 15 Temmuz darbe girişimine de değinen Şık, "250
insanın katledildiği kanlı bir kalkışma yaşandı. Tek failinin Gülen
Cemaati olduğuna inanmamız istenen bu kalkışmanın hükümet
tarafından önceden bilindiğine yönelik ciddi kuşkular var.
Üzerinden bir yıl geçtiği ve çok sayıda soruşturma açılmasına
rağmen kuşkular azalmak yerine giderek arttı" diye konuştu.
'Giderek koyulaşan karanlık günlerden
geçiyoruz'
Şık, darbe girişimi sonrasında gelinen noktayı, "Hakikati dile
getirenlerin, suç düzenine itiraz edenlerin, gasp edilen haklarını
talep edenlerin seslerinin kısılıp boğulmaya çalışıldığı ve giderek
koyulaşan karanlık günlerden geçiyoruz" diye anlattı.
Hakim müdahale etti
Ahmet Şık'ın savunmasını yaptığı sırada müdahalede bulunan Mahkeme
Başkanı Dağ, "Burada bir yanlışlık var Ahmet Şık. Savunma
kapsamında kal. Biz köşe yazısı yazmanızı değil savunma yapmanızı
bekliyoruz" dedi. "Tahammül ederseniz bunun savunma kapsamında
olduğunu göreceksiniz" diyen Şık, savunmasını sürdürdü.
'Türkiye dünyanın en büyük gazeteci
hapishanesi'
Savunmasında 15 Temmuz sonrasında yaşananları da özetleyen Şık,
"150'den fazla gazeteci de hapislere tıkılınca Türkiye yeniden
'dünyanın en büyük gazeteci hapishanesi' ünvanına kavuştu"
dedi.
İddianamelerde "FETÖ'nün amacı" olarak anlatılan "yasama, yürütme
ve yargı erklerinin ele geçirilmesi" suçlamasını hatırlatan Şık,
"İşte bu nedenlerle Gülen Cemaati'nin en büyük yenilgisi olan 15
Temmuz Kalkışması, aynı zamanda en büyük zaferidir" dedi.
Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk davalarını
hatırlattı
Gücü elinde tutanların tek amacının her ne olursa olsun totaliter
iktidarlarını sürdürmek amacında olduklarını belirten Ahmet Şık,
Gülen Cemaatinin AKP iktidarı döneminde stratejik mevki ve
makamlara yerleştiğini söyledi. Ergenekon, Balyoz ve Askeri
Casusluk ile bir dizi kumpas davasını hatırlatan Şık, "Erdoğan o
dönemde kendisini bu davaların savcısı olarak ilan etmişti"
dedi.
Bekir Bozdağ'ı suçladı
Gülen Cemaatinin yargı içindeki yapılanmasına ilişkin de
savunmasında anlatımlarda bulunan Şık, CHP'nin hazırladığı bir
rapordaki yargıdan tasfiye edilenlere ilişkin bilgileri paylaştı ve
eski Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ı "yargının Cemaat'e teslim
edilmesinin baş sorumlularından birisi" olmakla suçladı.
Ahmet Şık: Cumhuriyet'ten illegal örgüt, bizlerden terörist
çıkaramayacaksınız
Ahmet Şık, savunmasında şunları söyledi. "Evet, tarih bir kez daha
bizden yana. Dolayısıyla ne Cumhuriyet Gazetesi'nden bir illegal
örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız. Buraya kadar
anlattıklarımdan anlamışsınızdır. Söylediklerim savunma veya ifade
değil. Aksine ithamdır. Çünkü; bu siyasi operasyonun kanuni
kılıfını hazırlayan metnin başında 'iddianame' yazması, çöp
muamelesi yapılması gereken bu utanç vesikasını hukuki kılmıyor.
Tıpkı, öncesi ve sonrasıyla bu siyasi operasyonda görev ve rol
üstlenen kimi kişilerin adlarının önünde hâkim - savcı yazmasının
kendilerini hukukçu kılmadığı gibi."
'Basın özgürlüğünü hedef alan bir pogrom'
Kendilerine yönelik operasyonun "düşünce ve ifade hürriyetini,
basın özgürlüğünü hedef alan bir pogromdan başka bir şey değil"
diye tanımlayan Şık, "Ve kimi yargı mensupları da bu pogromun
linççileri olma görevini üstlenmişlerdir" diye konuştu.
'Hak, adalet, hukuk çarısı size ulaşmıyor, dolayısıyla
talebim yok'
Yargının adaleti sağlamakla görevli denetleyici bir güç olduğunu
hatırlatan Şık, "Ancak Türkiye'de yargının kimi mensupları,
bizatihi adaletin mezar kazıcıları olmuşlardır" dedi. Şık,
savunmasını şöyle sürdürdü: "Hukuktan; hak, adalet, vicdan ve
liyakati çıkardığınızda geriye kalan ne ise, Türkiye yargısı şu an
odur. Yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak gayet iyi biliyoruz ki
hak, adalet, hukuk, insanlık çağrıları size ulaşmıyor. Dolayısıyla,
hiç bir talebim de olmayacak. Ancak, sizi bir zırh gibi kuşatan
üzerlerinizdeki cüppelerin, insan hayatından ve özgürlüğünden
yapılmış olduğunu söylemekle yetineceğim. Cumhuriyet Gazetesi'nde
aradığınız örgüt, siyasi parti kılığında ülkeyi yönetiyor.
Sahibinin sesi olmuş medyası da bu organize kötülük örgütünün
yalanlarını gerçekmiş gibi sunuyor. Suçlarını perdeleyip, kötülüğün
yaygınlaşıp sıradanlaşması görevini yerine getiriyor. Yani örgüt
propagandası yapıyor."
'Gazetecilik suç değildir'
Şık savunmasını şöyle tamamladı: "Gazetecilik faaliyetlerimin suç
olarak gösterilmeye çalışıldığı bir operasyona karşı
söyleyeceklerim bundan ibarettir. Ve hiçbir şekilde savunma
değildir. Ki bunu gazeteciliğe ve mesleğimin etik değerlerine
hakaret sayarım. Çünkü gazetecilik suç değildir. Gazetecilik
faaliyetlerini suçlama konusu yapmak, totaliter rejimlerin ortak
özelliğidir. Tecrübemle biliyorum ki mesleki faaliyetlerim
nedeniyle her siyasal iktidarın ve her dönemin yargısının 'kötüsü -
suçlusu' olmayı başardım. Kızıma bırakacağım bu mirastan gurur
duyuyorum. Biliyorum, bu iktidarın da, yargısının da benimle ilgili
sorunları var. Çünkü gazetecilik yapmaya çalışıyorum. Bugün,
Türkiye'de yaygın bir şekilde olduğu gibi siyasal iktidara, çeşitli
güç odaklarına değil hakikatin gücüne sırtımı dayayarak gazetecilik
yapıyorum. Çünkü, Türkiye gibi demokrasiyle sıkı bağlar kuramamış
ve giderek daha da totaliterleşen rejimlerde gazetecilik yapmak
demenin çizgiyi aşmak demektir. Ve gazetecilik hizaya gelerek
yapılmaz. Hizaya gelerek yapılanın adına da gazetecilik denmez.
Eğer icazetle yazıp söylersen, onursuzluğun acizliğiyle ezilirsin.
Bu yüzden söyleyeceğim o ki, dün gazeteciydim. Bugün gazeteciyim.
Yarın da gazetecilik yapmaya devam edeceğim. Yani hakikati boğmak
isteyenlerle aramızdaki bu uzlaşmaz çelişki hiç bitmeyecek. Bunun
için bir bedel ödemek gerektiği ortada. Ama sanmayın ki bu bizi
korkutuyor. Ne ben, ne de dostları olmaktan onur duyduğum
'Dışarıdaki Gazeteciler', her kim olursanız olun hiç birinizden
korkmuyoruz. Çünkü zorbaları en çok korkutanın cesaret olduğunu
biliyoruz. Ve zorbalar da şunu bilsin ki, hiçbir zalimlik, tarihin
akışını engelleyemez. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet."