18 Nis 2011 10:30 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:15

AHMET ŞIK'IN KİTABINI HALLETTİNİZ AYDINLIK'I DA KAPATACAK MISINIZ?

Aydınlık gazetesi CIA-Fethullah Gülen-MİT yazı dizisine başladı, Yeni Şafak yazarı Salih Tuna "ileri demokrasi" tartışmasını alevlendirdi.

'MİT'e Fethullah Darbesi' ne olacak peki?

Aydınlık bir süredir günlük çıkıyor. Takip ettiğim kadarıyla da bomboş çıktığını söyleyebilirim.

Ne ki bazen bomboş olmak, dolu olmaktan iyidir.

Sözcü gazetesi ağzına kadar Emin Çölaşan'la doldurulsa da bomboş olmaktan kurtulamaz mesela.

Veya?

Can Ataklı kanal kanal dolaşıp saatler dolusu konuşuyor da ne oluyor?

Haksızlık yapmayalım; Aydınlık için 'bomboş' dedim diye, her gün de değil.

Levent Kırca'nın arzı endam ettiği pazar günleri hiç fena sayılmaz.

'Olacak O Kadar'ın son dönemindeki mizah anlayışıyla dibe vurmuştu ama yazıları öyle değil.

Hem kıvrak, hem de eğlenceli.

Günümüze yaptığı saçma sapan göndermelere takılıp kalmazsanız anılarına bayılırsınız.

Geçenlerde bir anısını okurken yerlere yattım. Dikkat çekmek için tiyatrosunun tabelasını ters astığından dolayı (12 Eylül döneminde) Selimiye Kışlası'nda hesaba çekildiğini anlatıyordu.

Dünkü yazısı da müthişti:

Kumkapı'da Çadır Tiyatrosu kurarak 'Gereği Düşünüldü' müzikalini oynadığı yıllardır. Kar yağar, çadır çöker.

Velhasıl, ekonomik olarak daralır.

Çareyi kredi almasına yardımcı olması için Süleyman Demirel'i ziyarette bulur.

Demirel bambaşka bir teklifte bulunur: 'Bu kredi sana çok pahalıya mal olur. Ödeyemezsin, belin bükülür. Gel şöyle yapalım; parayı sana ben vereyim. Geri ödemen de gerekmez?'

Teklif edilen para 200 milyardır ama Levent Kırca kabul etmez.

Demirel 'İkimizden başkası bilmeyecek' diye ısrar etse de durum değişmez. (Kırk kuruşluk menfaat için kırk takla atanlara kapak olsun.)

Aydınlık'ta sadece Levent Kırca değil, Ferhan Şensoy da haftada bir boy gösteriyor.

Libya üzerine yazdığı 'Güngörmüş deve' dikkat çekiciydi.

Bir de Tuncer Cücenoğlu'nun söyleşileri var.

Tarık Akan'la; hem Kemalist hem sosyalist, hem Yılmaz Güney hayranı hem 'darbesevici' bir tuhaf adamla söyleşmiş dün.

Neler söylüyor neler!

'Şu yaşadığımız günler 1980 dönemimden kötü' diyor mesela.

Yani, 650 bin insanın gözaltına alındığı, 14 bin kişinin vatandaşlıktan çıkarıldığı, 23 bin 700 derneğin kapatıldığı, 50 gencin darağacına çekildiği dönemden daha kötü günler yaşıyormuşuz da haberimiz yok!

Bir de, Ak Parti tekrar iktidara gelirse inandığı ve güvendiği güçlerin nasıl harekete geçeceğini bilmiyormuş!

'İnandığı ve güvendiği güçlerin' 28 Şubat'ta veya 27 Mayıs 1960'da harekete geçmesini de öve öve bitiremiyor tabii.

Mahut güçler 12 Mart ve 12 Eylül'de yanlış yapmış ama giderilmeyecek yanlışlar değilmiş: 'Bizim gibi insanlar bunu bile anlayışla karşılayabildiler?' diyor, 'Temel amaç laik düzenin inançla korunmasıdır çünkü?'(Işıklar içinde yatası İlhan Selçuk'un işkencecilerini affetmesi gibi.)

Aydınlık gazetesinin pazar günlerini tam sayfa şenlendiren Yalçın Küçük'le bu noktada ayrılıyorlar demek ki.

Zira Yalçın Küçük darbeler konusunda radikal ayrımcılık yapar: 'Cumhuriyet'i çökerten üç kişidir diyebiliyoruz. Bunlar, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Tağmaç, Orgeneral Evren ve Orgeneral Özkök'tür. Şimdi ve artık tarihte üçü bir yerdedir; 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 3 Kasım 2002 darbeleri, bunların eli mahsulüdür, üçü de Cumhuriyet'e karşıdır(?) Ne yazık üçü de İbrani asıllıdır?'

Ne güzel saçmalıyor değil mi?

Ak Parti'yi iktidara taşıyan '3 Kasım 2002' tarihli genel seçim sonuçlarına 'darbe', bu 'darbeye' engel olmayıp (Aralık 2002'deki) Balyoz darbe girişimine takoz koyan Hilmi Özkök'e de 'Cumhuriyet'i çökerten' diyor.

Küçük'ün yanı sıra Emin Gürses ve Doğu Perinçek gibi Ergenekon sanıkları kalem oynatıyor Aydınlık'ta.

Gazete her Allah'ın günü Ergenekon davasını itibarsızlaştırmaya çalışıyor.

Biraz vulgarize edecek olursak; demokrasiyi 'karşı devrim', darbeleri de devrim tesmiye ediyor.

Muhterem Hocaefendi'ye de Ak Parti'ye de demediğini bırakmıyor.

İttihat Terakki'ye de her fırsatta güzelleme yapmayı ihmal etmiyor.

Şimdi de 'Milli İstihbarat Teşkilatı'nda CIA-Fethullah Operasyonları' başlıklı yazı dizisine başladı.

Apaçık bir psikolojik harp değil mi bu?

Söz konusu yazı dizisinde yer alan 'MİT'e Fethullah Darbesi' tezviratı 'İmamın Ordusu'ndan daha mı masum?

Ahmet Şık'ın kitabının kenarına düşülen notlardan hareketle 'organize işler' olduğunu söylüyordunuz. Buna göre Aydınlık gazetesi baştan sona 'organize' değil mi?

'Ulusal Medya 2010' belgesinden bahsediyorsunuz, Aydınlık'ı dışarıda bırakan 'ulusalcı medya' olur mu?

Ahmet Şık'ın kitabını halletmiştiniz, Aydınlık'ı ne yapacaksınız peki?

Kapatacak mısınız?

Bu çağda, 'ileri demokrasi'den dem vurduğumuz bu dönemde gazete kapatmak yakışık almıyor da, kitap kovuşturmak çok mu yakışık alıyor sanıyorsunuz?

Baştan beri hep bunu anlatmaya çalışmıştık, şimdi anladınız mı?

Salih Tuna/Yeni Şafak