Ahmet Şık'a mektup: Hepimiz orada olacağız!
Yazar Figen Şakacı, Silivri Cezaevi'nde tutuklu olarak bulunan Cumhuriyet muhabiri Ahmet Şık'a mektup gönderdi.
Şakacı, "15 Şubat’ta Oda TV Davası’ndan mahkemeye çıkacaksın ya,
hani şu sana beraat istedikleri, senin yok öyle bedavadan beraat,
önce bu lekeyi alnımdan silecek gerekçenizi göreyim diye çıkıştığın
dava... İşte o gün hepimiz orada olacağız. Biliyorsun Çağlayan
kazan, biz kepçe! Muhtemelen savunmanı verirken de “komşunun
tavuğuna kışşt” diyecek, bizi oturduğumuz yere mıhlayacaksın" diye
yazdı.
Ahmet Şık "Tutuklanacaksın" uyarısı yapıldığını 15 gün
söylemişti
Figen Şakacı'nın Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (11 Şubat 2017)
nüshasının 'İçeriye mektuplar' bölümünde yayımlanan 'Ahmet ‘ama’
sevmez' başlıklı yazısı şöyle:
Pek kıymetli kardeşim Ahmet, Daha geçen gün postalamıştım
mektubumu. Ama ne yazık ki eline geçmemiş. Adalet Bakanlığı “yok
öyle bir uygulama” diye kıvırırken, hapishane yönetiminin keyfi
kararıyla her gönderilen mektup, birilerinin çekmecesinde birikiyor
ama sahibine ulaştırılmıyormuş. Bir gazetenin mektup işlevi
göreceğini eskiden biri söylese, güler geçerdik. Hoş, gülüp
geçtiğimiz bir sürü şey nicedir bir vahamet olarak kapımızı çalıyor
ya, şimdi dertlenme zamanı değil. Halbuki neler neler
yazmıştım.
“Görülmüştür” damgasını vuracak olanların kim bu çatlak
diyecekleri, senin yüzünü güldürecek, onlarınkini ekşitecek bir
sürü şey... Tabii onlar ne bilsin birlikte büyüdüğümüzü, onlar ne
bilsin, hangi yolları katedip kimleri hayatımızdan uğurlayıp,
kimlerin geldikleri yerlere bakıp bakıp utanarak, birbirimize
yeniden yeniden ve sımsıkı sarıldığımızı... Daha üniversite
sıralarındayken bir dernek toplantısında mıydık neydik, şuna karşı
eylem mi koyalım, bunu protesto mu edelim diye kendi aramızda
tartışıyor, yol yordam bulmaya, en doğru tavır (o zaman duruş
demezdik evet) neyse ona uygun adımlarla ilerlemeye çalışıyorduk.
Toplantıdan çıkıp da coşkuyla sokaklara savrulacağımız vakit,
yönetimin “çantacı” akademisyenlerinden biri bizi “doğru yola” sevk
etmek için bir sürü şey saçmalamıştı, o zaman bağırdığımı
hatırlıyorum: Şışşt, sen buraya baksana! Devrimci olmak öğrencilik
meşgalesi değil, hayat görüşüdür! Biz buradan mezun olunca da bir
şeyleri değiştirmek için mücadele edeceğiz. Vay bana, vaylar bana!
Yıllar içinde kortejde koluna girdiklerimiz, elini sıkmaya
tiksindiğimiz yandaşlar olarak boy verip semirirken, sen ve senin
gibiler bir an olsun yalpalamadan, “yolun yürüyüş öğrettiğini” de
unutmadan emin adımlarla gide gide Silivri’ye vardınız. Oraya
varmadan bir emniyet şeridi olsa, eminim sen ona da sapmazdın ya,
neyse. Ortaya karışık, “kokteyl örgüt mensubu” olarak niye içerde
olduğunu sen de bizim kadar biliyorsun nasıl olsa.
Hiç değişmedi
Hayat ne tuhaf, her şeyin değişebilir olduğuna inandık durduk da,
içimizden birilerinin hiç değişmemesiyle de hep gurur duyduk. O
sendin! Taa 90’ların başından bu yana, polis kime höt dese,
aramızda “kesin Ahmet’tir, bir şey olmuş mu” diye sorardık. Sen,
herhangi bir yangında ilk kurtarılacak değil, yangına ilk atlayacak
oldun hep! Ondandı anandan hallice hezeyanlara kapılıp, gece
yarıları “Aman Ahmet sakın çıkma, Ahmet dikkat et yoksa gebertirim,
Ahmet bak sana bir şey olacak diye ödüm kopuyor” mesajlarıyla seni
bunaltmalarım, yerimde hop oturup hop kalkmalarım. Benim bildiğim
Ahmet ateşe atlar da gıkı çıkmaz, benim bildiğim Ahmet “konjonktür”
gözetmez, iktidara hizalanmaz, benim bildiğim Ahmet “ama düzenim”,
“ama ödenecek taksidim” demez. Ezcümle benim bildiğim ve kardeş
dediğim Ahmet “ama” sevmez!
Yok öyle bedava beraat
Duydum ki zulüm konusunda yaratıcılıkta sınır tanımayanlar, sizin
avluya da tel örgü çekmişler. Haberi okur okumaz ağzımdan ilk
çıkanı söylemeyeyim hadi, kendimi yatıştırmak için; bizim Ahmet o
çenesiyle kuşları da “şışşt, soldan soldan uçuşun, buradan iyi
görünmüyor” diyerek ikna eder diyesi oldum. Ah Ahmet, canım Ahmet!
15 Şubat’ta Oda TV Davası’ndan mahkemeye çıkacaksın ya, hani şu
sana beraat istedikleri, senin yok öyle bedavadan beraat, önce bu
lekeyi alnımdan silecek gerekçenizi göreyim diye çıkıştığın dava...
İşte o gün hepimiz orada olacağız. Biliyorsun Çağlayan kazan, biz
kepçe! Muhtemelen savunmanı verirken de “komşunun tavuğuna kışşt”
diyecek, bizi oturduğumuz yere mıhlayacaksın. Şimdiden ve buradan
ileteyim ne kadar hakkım var bilmiyorum ayrı, yine de kayıtlara
geçsin ve hepsi sana helal olsun! Turhan Bey’i görürsen geçmiş
olsun dileklerimi ilet lütfen, çıkmadan göbeğini erit, kendini
sıcak tut, nasılsa çıkınca yine koşturmaya başlayacaksın, idmanlı
ol şimdiden. Haa arada bir de olsa sözümü dinle artık, o son rakıyı
içecektik işte! Cıldır cıldır bakan gözlerinden öperim.