AHMET ŞIK TARAF'I FENA BOMBALADI; GÜNAYDIN AHMET ALTAN GÜNAYDIN!
Ahmet Şık Taraf gazetesini ve Taraf'ın gazetecilik anlayışını değerlendiren bir yazı kaleme aldı.
Yazmakta olduğu "İmamın Ordusu" isimli kitap için çalışırken OdaTV
davası kapsamında tutuklanan ve 375 gün Silivri’de tutulduktan
sonra tahliye edilen gazeteci Ahmet Şık, Taraf gazetesini ve
Taraf’ın gazetecilik anlayışını değerlendiren bir yazı kaleme
aldı.
habervesaire.com sitesinde yayınlanan ’Karşı devrim’ kendi
çocuklarını yiyor başlıklı yazısında "Taraf’taki kavga" ve
"manşetleri ve haberi, kendi fikirleri üzerine zorlayıp kullanışlı
yorumlama" hakkında uzun bir analize yer verdi.
"Bu yazı uzun zamandır kaleme almak istediğim ancak ertelenip duran
bir konuyla, Taraf ve gazetecilik anlayışıyla ilgili." diyen Ahmet
Şık, "...başında yıllardır tanıdığınız, hatalarını görmezden
gelmeseniz de, gözümde bitmeye yüz tutmuş "kredisi" kolay
tükenmeyecek birisi, Ahmet Altan’ın bulunması meramımı anlatmayı
daha da güçleştiriyor." dedi ve şöyle devam etti:
NEDEN ŞİMDİ YAZIYORUM?
Malum, Taraf şimdi de gazete içi polemiklerle gündemde. Gazetenin
yayın yönetmeni Ahmet Altan’ın uzun zamandır Tayyip Erdoğan ve
hükümete yönelik muhalif tutumunun, Kürt meselesi ekseninde kimi
yazarlara da sirayet etmesiyle gazete yazarları da pozisyon almaya
başladı.
Topa en son giren Salı günkü yazısıyla Alper Görmüş oldu.
"Taraf’taki endazeyi kaçırmış manşetlerin zirvesi!" başlıklı
yazısında Görmüş, gazetesinin takındığı muhalif tutumu, "Haberi kâh
abartarak, kâh kullanışlı bir tarzda yorumlayarak, haberin,
kendisine muhalefet edilen gücü zor duruma düşürme kapasitesini
arttırdığını sanmak!" şeklinde özetledi.
Ertesi gün Görmüş’e yanıt veren Ahmet Altan, yazarını "niyet
okumaya girişmekle" suçlayarak, "Alper kendisinin yapmayacağı,
ahlaka da pek uygun düşmeyen bir işi benim yapacağıma nasıl bu
kadar rahat inanıyor, nasıl kendisini böyle ’ahlaken’ üstün
görüyor, nasıl kendini bu kadar rahat ’karar mercii’ konumuna
yerleştiriyor?" dedikten sonra, "Bu yakışık alıyor mu Alperciğim?"
diye sordu.Muhtemel ki Görmüş, yakışık alıp almadığını yanıtlamakta
gecikmeyecek.
TARAF’IN SEVENİ DE NEFRET EDENİ DE ÇOK
İçinde Taraf gazetesi ya da kimi yazarlarının adının geçtiği bir
tartışma hiç eksik olmuyor. Seveni de nefret edeni de çok. Aynı
anda hem bu kadar sevilmek hem de bu kadar nefret öznesi olmak
Türkiye gazetecilik ve siyasi tarihinde sadece Aydınlık ekolüne
nasip olmuştu. Taraf şimdi o namı da eline aldı. Abartmıyorum.
Şimdi İşçi Partisi’nde temsiliyet bulan siyasi çizgiye mensup
olanlardan "darbecilik" iddiasıyla cezaevinde bulunanları da,
geçmişinde bu siyasi ekolde yer alıp da "darbe karşıtı" olduğu
iddiasıyla ortalıkta dolanan eski Aydınlıkçılar da aynı küfürleri
yiyor.
Ne gariptir ki, darbecilik iddiasıyla özgürlüğünden alıkonulanlar
değil de, hiç haketmedikleri halde kendilerine özgürlük savunucusu
yaftası yapıştırılanlar daha zavallı halde. Bu ayrı bir yazının
konusu.
ONLARI DÜŞTÜKLERİ ÇUKURDA KENDİ HALİNDE BIRAKMAK EN
İYİSİ
Alper Görmüş’ten Halil Berktay’a, Oral Çalışlar’dan Cengiz Çandar’a
ve Şahin Alpay’a dek bile isteye düştükleri çukurdakileri kendi
haline bırakmak en iyisi. Bu listeye Aydınlıkçı geçmişi olmadığı
halde eklenecekler de var elbet. Yakın zamana dek kimseler
bilmezken birdenbire yeni medya garabetinin aktörleri haline gelen
sevgili Ragıp Duran’ın "ulak oğlanı" diye andığı Mehmet Baransu ile
kankaları Önder Aytaç ve Emrullah Uslu, Melih Altınok, Markar
Esayan, Rasim Ozan Kütahyalı ve zevcesi, Orhan Kemal Cengiz’i
saymak mümkün. Her iktidarın rüzgârıyla yelkenini şişiren Nazlı
Ilıcak, Emre Aköz, Başbakanlık Basın Sözcülüğü’ne gayri resmi
olarak devam eden Mehmet Akif Beki, Roni Margulies, birilerini kara
propaganda yapmakla suçladığı yazılarında bizzat kendisi kara
propaganda yapan Eyüp Can, içlerinden "caş" çıkmasına alışık olduğu
için yaptıklarına Kürtlerin şaşırmadığı Orhan Miroğlu ve elbette
Etyen Mahçupyan da bir çırpıda isimleri aklıma gelenler. Liste daha
uzundur ama her fırsatta önümüze çıka(rıla)nlar bunlar.
YENİ DÖNEMİN JİTEM’İ CEMAAT
Bu kadar çok ismin ortak özellikleri bir çoğunun Taraf’ın bağrından
doğması ve sadece nefret öznesi olmaları değil. Her biri, yeni
dönemin JİTEM’i olan malum cemaatle al takke ver külah ilişkili
olmaları. Polis ve yargıda örgütlü olan bu gücün "derin devletle",
"darbecilerle" hesaplaşılıyor yalanıyla yaşattığı her hukuksuzluğu,
her adaletsizliği meşru kılma gayretleri. "Ama"larla başlayan
cümlelerle herkesin siyasi kimliğine göre oluşturulan Kürtler için
KCK geriye kalanlar içinse Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargâh
isimleriyle anılan torbalara doldurularak, komplolarla örülü
davaların sanığı haline getirilen insanları infaz etmeleri.
Hapishanelerde çürütürcesine unutturma gayretleri. Derdim günah
listesi hazırlamak değil. Gerek de yok.
Bu arada, buluttan nem kapan malum cemaat için de bir parantez
açmak gerek. Daha doğrusu iki parantez. Öncelikle belirtmem gerekir
ki bu yazının konusu olanlar, malum cemaatin içinde olup da çete
faaliyetleri yürütenlerdir. İnançlı, samimi müslümanlarla bir
derdim yok. Olamaz da. İkincisi ise "yeni dönemin JİTEM’i"
tanımıyla ilgili. Bilen biliyor JİTEM, eski iktidar odaklarının
vurucu gücü, devlet kaynaklı şiddetin, hukuksuzluğun asli
unsuruydu. Yargısız infazlar, işkenceler, gözaltında kaybetmelerle
adından çok söz ettiren bu illegal yapının elinden canını
kurtaranlar en iyi ihtimalle kendini hapishanede bulurdu. Malum
cemaat çetesinin JİTEM’den tek farkı ise selefleri gibi hedef
aldıklarını, türlü komplolarla, sahte belgelerle açtırdıkları
davalarla toprağın altına değil hapishane denilen betondan
mezarlara gömmesi.
Lafı fazla uzattım. Ama bir yandan da konuya kendiliğinden girilmiş
oldu. Son yaşanan gazete içi kavgadan yola çıkarak kaleme alınıyor
olsa da gazetenin patronu Başar Arslan’ın yakın zamanda
t24.com.tr’de Hazal Özvarış’la yaptığı söyleşiden de, eski
yazarları Orhan Miroğlu tarafından hedef gösterilmiş olmalarından
da bahsedeceğiz. O yüzden bu yazı belli ki uzun olacak. Şimdiden
uyaralım.
KESER DÖNER SAP DÖNER
Taraf gazetesi bu son krizinden önce yazarlarından Orhan
Miroğlu’nun, "psikolojik harbin" en alâsını yapan tetikçi bir
gazetenin internet sitesinden yakışıksız, fikir beyan etmekten çok
kara çalmaya niyetli açıklamalarıyla gündeme gelmişti. Ahmet Altan
tarafından "yalancılıkla" suçlanan Miroğlu ile ilgili söyleyecek
çok fazla şey olmasa gerek. Sahibi olduğu gazete köşesinde
yalanlarla kimleri infaz etmeye çalıştığını bilen biliyor.
Ahmet Altan’ın yönettiği gazetede yalan yazanlar olduğunu yeni
idrak etmiş olması ve sadece aralarındaki husumet nedeniyle bir
tekini açıklamış olmasının nedenini açıklamayı kendine bırakıyorum.
Konunun o dönemde çok tartışılmış olmasının nedeni sosyal medya
diye anılan ortamlarda konunun tarafları olan Altan ile Miroğlu’nun
çocuklarının ağız dalaşı da olsa gerek. Hem dedikoduyu seven medya
için hem de "gördünüz mü?" demek isteyenler için hayli çok fırsat
doğurmuştu bu süreç. Elbette ki, Ergenekon süreci diye anılan ve
yarattığı hukuksuzluk ve mağduriyetler bunca aşikar olan
polis-yargı operasyonları nedeniyle ortaya çıkan kutuplaşmada
"haksızlık yapanların" tarafını tutanların birbirlerine
"Ergenekoncuuuuu" demesi en hafifinden ironikti.
Aynı günlerde gazetenin kağıt üstündeki patronu Başar Arslan,
t24’den Hazal Özvarış’a, "Medyanın bu kadar kötü olabileceğini
bilmiyordum" diyordu. Bunu anlaması için ne yazarlarından birinin
kendilerine yönelik psikolojik harbin bir parçası olmasına gerek
vardı, ne de gazete patronu olmasına. Bu ülkenin kadim belasının
medya olduğu, sivil faşizmin dik alasının yaşandığı şu günlerde
daha bir aşikâr. Hele ki medya üzerinden nasıl infazlar
gerçekleştirildiğinin son dönemdeki en iyi örneklerini de sahibi
olduğu gazete en cevval biçimde kanıtladı zaten. Bu yüzden
Arslan’a, eski yazarları tarafından, ne olduğu ortada olan tetikçi
bir gazete üzerinden hedef göstermenin rezilliğini ancak, kendileri
hedef alındığında eleştiriyor olmanın ahlâki olmadığını da
anımsatmak gerek. Hele ki sahibi olduğu gazetenin de bu rezilliğe
imza atmış olduğu bilinmesine rağmen.
ANDIÇ VERENLERİN ÜNİFORMASI DEĞİŞTİ
Aynı söyleşide, "Tıpkı 28 Şubat zamanındaki gibi bir andıçlama
yaşanıyor" diyor Arslan. Haklı. Ama şimdi andıç verenler farklı.
Eskiden, andıçları dönemin iktidarı olan askerler yapardı. Arslan
da mı böyle düşünüyor bilmiyorum ama şimdi tek fark andıçlamaları
yapanların üniformalarının rengi ya da apoletleri olan sivil
kıyafetleri içindeki politikacılar olması. Ancak Başar Arslan
anlaşılan o ki, tıpkı yere göğe koyamadığı yayın yönetmeni Ahmet
Altan gibi, andıçlama için gazetesinin kullanıldığının da farkında
değil. Kendisinin askeri vesayeti bitirmekle övündüğü gazetesi bu
"hayırlı" işi yaparken kimlerin canını yaktı, fikri yok galiba.
Bitirilen askeri vesayetin yerine gelenin, ki adını sivil faşizm
koymakta tereddüt etmeyelim, asli aktörlerinden birinin malum
cemaat olduğunun da farkında değil. Polis teşkilatı içindeki
çeteleşmiş cemaatçiler eliyle yapılan andıçlamalar, bu
andıçlamalarla aynı çetenin yargıdaki uzantıları eliyle bir çok
masum hakkında açılan davalarda kullanılan "psikolojik harp
gazetesinin" Taraf olduğunu da mı farketmiyor acaba. Ergenekon,
Devrimci Karargah, Balyoz, KCK davalarında suçsuz oldukları artık
su götürmez biçimde anlaşılan bir çok kişi var.
PATRON GAZETESİNİN YALANLARINDAN BİHABER
Ancak Taraf, yayıncılık anlayışıyla bu tür davalarda her zaman
polislerin ve savcıların iddialarının, mahkemelerin vermiş olduğu
tartışmalı kararların arkasında durmayı tercih etti. Ediyor.
Taraf’ın patronu Başar Arslan ile başta Ahmet Altan olmak üzere
gazeteye yön verenlerin ısrarla görmek istemediği olgu ise polis ve
yargıda örgütlü bir cemaatin çete faaliyeti yürüten unsurlarınca bu
masumların hedef seçilmiş olması.
Gazeteye servis edilen, doğruluğu kuşkulu belgelerin kaynaklarıyla
yakın ilişkide olduğunu herkeslerin bildiği polis eskisi yazarları
Emre Uslu hakkında, "Burası düzgün iş yapan herkese açık" diyen
Başar Arslan, tespitlerinin doğru çıkmasıyla övündüğü yazarının da
"ulak oğlanı" diye anılan Mehmet Baransu’nun yalanlarından da
bihaber olsa gerek. Hadi bir tanesini, konuyu kişiselleştirmek
riskine rağmen ben söyleyeyim. Tıpkı dosyanın diğer sanıkları gibi
komplo olduğu çok açık Oda TV Davası’yla ilgili bu gazeteci
müsveddelerinin hakkımda yazdıkları arşivde duruyor.
AHMET ALTAN UTANDIRSIN BENİ
Halen cezaevinde tutulmaya devam edilen davanın diğer sanıkları
Soner Yalçın, Hanefi Avcı ve Yalçın Küçük ile diğer sanıklar
hakkında yazdıkları da. Bu kolpa davanın nasıl bir komplo olduğu
gün gibi ortadayken Taraf gazetesinin halen bu komployu aklamaya
çalıştığını da not edelim. Eğer Ahmet Altan ve arkadaşları yanlış
düşündüğümü iddia ediyorlarsa utandırsınlar beni. Ya da her biri
birer hukuk rezaleti olan o çok sevdikleri iddianamelerin yanı sıra
o iddiaların nasıl çürütüldüğünü gösteren sanık savunmalarını da
okuyup haberleştirsinler.
Hakkını yemeyeyim. Arslan "hataların" birinden, Baransu’nun NTV’ye
cep telefonuyla helikopter düşürttüğü haberinin yalan olmasından
haberdar! Zaten manşetten özür dilemiş olmakla da övünüyor. Ama
atladığı şey şu ki, "sarsıcı haberler uzmanı" muhabirlerinin ipiyle
kuyuya inerek yayımladıkları yalan haber için özür manşetini atan
Ahmet Altan ve Yasemin Çongar katıldıkları bir televizyon
porgramında özüre rağmen yalanı savunmaya devam ettiler.
Bu arada belirtmek gerekir ki Arslan’ın dediği gibi, hata ya da
yanlışlık sızdırılmış olan belgede değil bizzat yapılan
gazeteciliğin kendisindeydi. Ama muradın gazetecilik değil de,
Taraf ve şürekasının o çok sevdiği deyimle söylersek, "kara
propaganda" yapmak olunca bu "hatalar" için de kimseden hesap
sorulmuyor işte.
TARAF ELİYLE SAHTE BİR TARİH YARATILMAYA
ÇALIŞILIYOR
Bu eleştirinin çok ağır olduğunu düşünenlere ise arşivlere girip 1
Mayıs 1977 katliamı üzerinden devletin kanlı geçmişini Ergenekon
garabeti üzerinden aklamaya çalışan Halil Berktay’ın zırvaların
okumalarını öneririm. Ya da gazetesinden bu konu nedeniyle ayrılan
Nabi Yağcı’nın "Üzgünüm" başlıklı son yazısında neden, Taraf eliyle
"Sahte bir tarih yazmak istenildiğini düşünüyorum" dediği üzerine
kafa yorarım. Bu sahte tarih yazımında, Ergenekon ve ilintili
soruşturma ve dava süreçleriyle ilgili yapılan haberlerin de hayli
yer kapladığını da akılda tutmak gerektiğini anımsatalım.
SON KAVGA "GAZETE İÇİ DARBE GİRİŞİMİ"
Zaten uzun olan bu yazıyı daha da uzatmamak adına gelelim son
kavgaya. Deyim yerindeyse gazete içi "darbe girişimine".
Darbelerle, darbelerin asli unsuru darbeci askerlerle mücadele
ettiğini iddia eden bir gazetede "darbe girişimi" gerçekten ironik.
Ama AKP zulmüne karşı darbeciliği meşru gören bir siyasi anlayışla
geçmişte yolu kesişmiş birinin, gazetedeki köşesinden okurlarını da
nefer haline getirmeye çalışarak darbeciliğe bu kadar teşne olması
da şaşırtıcı olmasa gerek.
"Darbe girişimi" diyerek kastını aşan bir yorum yapmış olabilirim.
Ama ülkede yaşanan kırılmalardan yola çıkarak, "Biz de kendi
aramızda ayrışıyoruz ve üslup da gittikçe ağırlaşıyor" diye yazan
Altan’ın gazetesinde yaşanan bu son kavga, düşündüğü kadar naif
değil. İstenen çok açık: Ya Ahmet Altan gidecek ya da
diğerleri.
Çünkü ne, "zekâya, zarafete, saygıya, terbiyeye uygun olmayan"
yazılar kaleme alan Yıldıray Oğur ne de "yanlış niyet okuması"
yaptığını düşündüğü Alper Görmüş’ün gazetenin manşetler ve
haberlerini "kullanışlı bir tarzda" yorumlamayla dertleri var. Öyle
olsa idi bu tartışmayı başlatmak için ne Ahmet Altan’ın AKP ve
Başbakan Erdoğan’a yönelik muhalefete başlamasını beklerlerdi ne de
barışçıl, siyasi yollarla çözülmesi elzem olan Kürt meselesinde
hükümetin takındığı savaş mantığını eleştirmesini. Ve kısacık yayın
hayatına karşın "kullanışlı bir tarzda haber yorumlama"
örneklerinin sayısız örneğini, Ergenekon ve Balyoz başta olmak
üzere Devrimci Karargah ve KCK davaları özelinde sergileyen Taraf
gazetesine yönelik daha önce de eleştiri yöneltebilirlerdi.
GÖRMÜŞ BİLİRKİŞİ GİBİ ÇALIŞTI
Hatta Görmüş’ün eleştirdiği "kullanışlı tarzda haber yorumlama"
örneklerine bizzat köşesinden kendisinin de imza attığını arşivler
kaydediyor. Kendini Ergenekon ve Balyoz davalarının "bilirkişisi"
konumunda gördüğünden mi bilinmez Görmüş, yemiyor içmiyor
davalardaki hukuksuzlukları aklamaya çalışıyor. Kimi davaların esas
delili muamelesi yapılan CD’lerle ilgili çelişkili durumları,
sahtelik iddialarını kanıtlayan bilimsel raporları bertaraf etme
gayretkeşliğiyle, "sanıklar sahtecilik savunması yapabilmek için
bunları kendileri yaptılar" diye köşesinden dizi yazılar
yayınlıyor. Medya eleştirmenliği sıfatını nedense sadece Ergenekon
muhalifleri için kullanıyor. Ait olduğu güç odağının gazetelerinde,
televizyon ekranlarında habercilik adı altında yapılan
pespayelikler dikkatini çekmiyor. Kendisinin, yamandığı güç
odağının yaşattığı hukuksuzlukların kimlerin hayatından neler
çaldığını kendi vicdanında nasıl akladığı, bunu kafasında nasıl
rasyonalize ettiğine benim verecek bir yanıtım yok. Vicdanını zaten
kaybetmiş olduğundan yaptığının ahlaki boyutunu tartışmaya ise
gerek bile yok.
GÜNAYDIN AHMET ALTAN
"AKP’ye, demokrasiden, insan haklarından, eşitlikten, özgürlükten,
adaletten uzaklaştığı için karşı çıkıyorum" diyen Altan’a
"günaydın" demekten başka bir şey gelmiyor elimden. Kendisiyle aynı
nedenlerle AKP’ye ve Erdoğan’a yönelik eleştiri yöneltenlere
kulağını kapatan ya da sadece "Ergenekoncu" yaftası yapıştırmak
için duyan da sizdiniz. Ve hala eksiğiniz var. Yanılgınız var.
Eleştiri yönelttiğiniz konuların siyaseten sorumlusu elbetteki
AKP’dir. Ama özellikle, toplumu keskin kutuplara ayıran davalar
üzerinden yaşanan hukuksuzlukların, insan hakları ihlallerinin,
ahlaksızlıkların asli öznesi ise malum cemaattir. Hani, sizin bir
yazınızda "liderini sırat köprüsünde sırtınızda taşıyacağınızı"
söylediğiniz cemaatin çeteleşmiş, JİTEM’in yerini almış
unsurlarıdır. Nedense sivri kaleminiz o güç odağına hiç dokunmaması
en büyük eksikliğiniz.
Ve evet yanılgınız var: Hem Alper Görmüş, hem gazeteninizin yayın
yönetmeni olması sıfatıyla siz, "kendi fikirleriniz nedeniyle
manşetleri zorlayıp onları kullanışlı yorumladınız".