AHMET KEKEÇ'TEN YANDAŞ GAZETECİ TARİFİ!
"Siz CHP Parti Meclisi üyesi gibi çalışabilirsiniz ama ben AK Parti'ye oy veremem öyle mi?"
Bir yandaşın nafile polemik girişimi
Bana “AKP yazarı” diyebilmen için, bir siyasetle, bir oluşumla, bir partiyle ilişkili olmaman gerekiyor...
Bakıyoruz, CHP “PM üyesi” gibi çalışıyorsun.
İki yazından birinde mutlaka, “Ne yapsak da bu CHP’yi düze çıkarsak!” muhabbeti...
Bana “yandaş” diyebilmen için, bir ideolojiyle, bir “izm”le, bir darbe düşüncesiyle ünsiyet kurmamış olman gerekiyor...
Bakıyoruz, elinde bir avuç tuz, darbe ve muhtıra kovalıyorsun.
İki yazından birinde mutlaka “Şu bizim Perinçek, şu bizim Veli Küçük, şu bizim Soner, şu bizim Silivri’deki tutsak aydınlar” muhabbeti...
Bana “tarafsız ol” diyebilmen için, mutlak bir tarafsızlıktan bakman gerekiyor...
Bakıyoruz, taraf olmadan cümle bile kuramıyorsun.
İki yazından birinde mutlaka “Laiklik tehlikede, Cumhuriyetin kazanımları elden gidiyor, Kemalist düşünce aşındırılıyor, karşı devrim son hızla ilerliyor, nerede kaldı etkili güçler?” muhabbeti...
Bana “liboş, gerici, cemaat uşağı, hükümet kulu” diyebilmen için, arınmış bir düşünceden seslenmen gerekiyor.
Bakıyoruz, statükoya uşaklık yapmak dışında doğru dürüst bir şey söylemiyorsun...
İki yazından birinde mutlaka “Paşam daha ne duruyorsunuz? Vakit saat tamam olmadı mı?” muhabbeti.
Herkes bağımlı, bir tek sen mi bağımsızsın?
Herkes haksız, bir tek sen mi haklısın?
Müddei olduğun için mi haklısın? Kendini “takdir makamımda” gördüğün için mi haklısın? Başkalarını tanımlama imtiyazını kullandığın için mi haklısın? Vatanı sevme tekelini elinde bulundurduğun için mi haklısın? Kemalist olduğun için mi haklısın?
Matbuat, son zamanlarda, “haklı” ama “kifayetsiz” kalemlerden geçilmez oldu.
Haklı ama zırcahil...
Haklı ama yeteneksiz...
Haklı ama terbiyesiz...
Kendisi CHP’li olabiliyor, çoraplı ayaklarıyla şallak mallak masanın üzerine fırlayıp “Yaşa!” diye alkış ve tempo tutabiliyor ama ben bir iktidar programını destekleyemiyorum.
Desteklediğim an, “dünyanın en berbat adamı” oluyorum.
Kendisi “Atatürkçü” olabiliyor, bir şeyci olma halkını tepe tepe kullanıyor, bir şeyci olma imtiyazına dayanarak başkalarını aşağılayabiliyor ama ben “Atatürkçü değilim” diyemiyorum...
Dediğim an, tepelenmem, bastırılmam, yasaklanmam gündeme geliyor...
Kendisi “Bazı darbeler iyidir, bazı darbeler kötüdür... 27 Mayıs ve 28 Şubat iyi darbedir, 12 Mart ve 12 Eylül ise kötü darbedir...” diyebiliyor, bu kabul temelinde düşüncesini örgütleyebiliyor, nümayiş yapabiliyor, “Ordu göreve” pankartları açabiliyor, rezalet çıkarabiliyor ama ben “Saçmalamayın, bütün darbeler kötüdür. Hepsinden hesap sorulmalıdır!” diyemiyorum.
Dediğim an, “rövanşist”, “intikamcı”, “cemaat uşağı”, “AKP yandaşı” oluyorum.
Kendisinin Ergenekon’u, Balyoz’u ve “sair oluşumları” savunma hakkı var, benim eleştirme hakkım yok.
Kendisi CHP’ye oy verebilir...
Ben AK Parti’ye oy veremem...
Kendisi “Kemal Kılıçdaroğlu gelmiş geçmiş en başarılı siyasetçidir” diyebilir.
Ben, “Recep Tayyip Erdoğan da başarılıdır” diyemem.
Kendisi hakaret edebilir, muhatabına her türlü yaftayı yapıştırabilir...
Ben, “Kazık kadar adamsın. Yakışıyor mu bu ağızlar?” diyemem...
Bunu dediğim an, Mustafa’nın biri çıkar, dağarcığındaki bütün küfürleri sıralar...
Böylece polemik yapmış oluruz.
Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ