Ahmet Kekeç'ten Sözcü yazarına sert çıkış: Kendini Sokrat sanan zavallı!
Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Sözcü gazetesi yazarı Soner Yalçın'ı "Kendini Sokrat zanneden zavallı" ilan etti.
Soner Yalçın'ın son dönem iktidarı destekleyen medyaya taktığını
belirten Ahmet Kekeç şöyle devam etti:
"Efendim, milli zenginlerimizden Cem Uzan ve Mehmet Emin
Karamehmet’ten hileyle alınan gazete ve televizyonların yönetimi
şehzade ve damat arasında üleştirilmiş. Peşi sıra bir dizi problem
baş göstermiş. Ethem Sancak bırakacakmış da, bırakamamış. Bilal
Erdoğan’ın adamları sökün edivermiş. Bir saray kavgasıdır devam
edip gidiyormuş. “Pelikancıların” kimleri örtülü olarak hedef
aldığına da “şimdilik” girmek istemiyormuş...
(Pelikan da nerden çıktı yahu? Ne alakası var konumuzla?)"
Ve ardından da Sözcü gazetesinin sahiplerine getirdi sözü:
"Ethem Sancak’ı, Ahmet Bayraktutar’ı bıraksın... Işık evlerinde
yetişen ve uzunca bir süre Fetullah Gülen’e toz kondurmayan medya
patronuna baksın"
İşte Ahmet Kekeç'in o yazısı:
Kendisini Sokrat zanneden zavallının yazdıklarını okuyor
musunuz?
Ergenekonsoruşturmaları döneminde tutuklanmıştı da (bu hadiseye en
büyük tepki, yine bu satırların yazarından gelmişti), çıkar çıkmaz
yazdığı kitapta, “Düşündüğüm için beni içeri aldılar. Sokrat da
düşünüyordu” gibilerden tuhaf laflar etmişti.
Soner Yalçınisimli “meraklı çocuk”tan söz ediyorum.
Bir aralar “soy-sop” işleriyle uğraşıyordu.
Pornografik bir işti...
Kimin kökeninde ne var, kim ne ölçüde Sabetaycı ya da dönek, kim
Yahudilikten tornistan etti? Yalan yanlış bilgilerle bunları faş
ediyordu. Hem de, farklılıkların savaş nedeni sayıldığı muhataralı
bir dönemde... Bir anlamda, isimlerini faş ettiği kişileri “hedef”e
koyuyordu.
Bunu doğru dürüst yapsa, mesele yok...
Sabetay Sevi’den 200 yıl önce doğmuş kişileri bile Sabetaycı ilan
ediyordu.
Buna “düşünmek” denirse, evet çok iyi düşünüyordu.
Sadece böyle şeyler düşünüyordu ve kılçık atacak mecra
arıyordu.
Sokrat bile bu kadarını düşünememiştir.
Şimdi de, bizim medya grubunun da aralarında bulunduğu hükümet
yanlısı medyaya takmış durumda...
Efendim, milli zenginlerimizden Cem Uzan ve Mehmet Emin
Karamehmet’ten hileyle alınan gazete ve televizyonların yönetimi
şehzade ve damat arasında üleştirilmiş. Peşi sıra bir dizi problem
baş göstermiş. Ethem Sancak bırakacakmış da, bırakamamış. Bilal
Erdoğan’ın adamları sökün edivermiş. Bir saray kavgasıdır devam
edip gidiyormuş. “Pelikancıların” kimleri örtülü olarak hedef
aldığına da “şimdilik” girmek istemiyormuş... (Pelikan da nerden
çıktı yahu? Ne alakası var konumuzla?)
Böyle şeyler yazıyor...
Sağda-solda topladığı dedikodularla “bir sırrı faş ediyormuş gibi”
yapıyor ama hiçbir şey söylemiyor.
Daha doğrusu, söylediklerinden bir şey anlaşılmıyor. Çünkü
gerçekten de bir şey söylemiyor.
Sadece dedikodu aktarıyor. Aktardığı dedikodular arasında mantıklı
bir bağ kuramıyor. Sadece yazmış oluyor ve bunu da utanmadan “köşe
yazısı” diye pazarlıyor.
Şimdi ben bu “meraklı” çocuğa, üzerinde tepineceği daha sahih
bilgiler sunacağım.
Ethem Sancak’ı, Ahmet Bayraktutar’ı bıraksın...
Işık evlerinde yetişen ve uzunca bir süre Fetullah Gülen’e toz
kondurmayan medya patronuna baksın.
Ki, bu medya patronu “Sözcü” isimli bir gazete çıkarıyor.
Kendisi de, bu gazetenin yazarları arasında...
Patronunun iltisakını ve bağlantılarını kurcalasın...
Hayır, hemen hedefe koymasın...
Hiç değilse, “Hakkınızda, Fetullah’çı olduğunuza dair iddialar var.
Bugüne kadar tekzip etmediniz. Ne iş?” diye sorsun.
Bu kadarcığını sorsun, ESMEDYA’yı sonra konuşuruz!
Tıynetsize not
Kimse, “Avrupa’ya kapılarımızı kapatalım. O zaman Yerli ve milli
oluruz...” demiyor.
Kapıları kapatan Avrupa’nın kendisi...
Kimse, “AB hedefini boşlayalım” demiyor.
Bunu hedef olmaktan çıkaran, “Can Dündar’ı ve FETÖ’cü darbecileri
salıvermediğiniz, sistem değişikliğinden vazgeçmediğiniz sürece
size üyelik de yok, serbest dolaşım da yok” diyen Avrupa’nın
kendisi...
Kimse, “AB’yle ticareti keselim, bu potansiyeli kullanmayalım”
demiyor.
Potansiyelini “tehdit” olarak kullanan ve bunu ticari yaptırıma
dönüştüren Avrupa’nın kendisi...
Komşularımızla (özellikle) Amerika ve Avrupa Birliği ülkeleriyle
ilişkilerimiz “pozitif bir düzlemde” ilerlemiyorsa, bunun sorumlusu
Erdoğan değil.
Sahtekârlığı bırakın.
Biraz da karşı tarafın yaşadığı “akıl tutulmasını” görün...
Bu akıl tutulmasını kampanyanıza gerekçe yapmayın.
Delikanlıca çıkın, “hayır oyu kullanacağız” deyin.
Sinsi olmayın.
Darbecileri kırmızı halıyla karşılayan ve kendi değerleriyle ters
düşmeyi problem olarak görmeyen Avrupa’nın sorgulamasından
korkacağınıza, biraz da vicdanların sorgulamasından korkun!