Ahmet Kekeç'ten sert tepki: Madem istediniz, havuz probleminizi çözelim!
Ahmet Kekeç, "önce kendi geçmişlerinin hesabını versinler, sonra havuz diye sağa sola saldırsınlar" yazdı.
Murat Sancak'a yönelik saldırıyı "Havuz Medyası Yöneticisine Saldırı" başlığı ile duyuran Cemaat medyasına dün köşesinden tepki gösteren Ahmet Kekeç, bugün de aynı konuyu Hürriyet ve Cumhuriyet'i yerden yere vuran bir yazı ile işledi.
Kekeç, köşesinde Cumhuriyet gazetesinin "ilk havuz medyası" olduğunu anlattığı yazısında "önce kendi geçmişlerinin hesabını versinler, sonra havuz diye sağa sola saldırsınlar" yazdı.
İşte Kekeç'in yazısından dikkat çeken bölümler:
İlk “havuz medyası”nın Cumhuriyet döneminde teşekkül ettiğini biliyor muydunuz? Ben bilmiyordum.
İbrahim Paşalı yazdı... Çok da güzel yazdı...
Meraklısı, internetten, İbrahim Paşalı’nın “Cumhuriyet, Osmanlı’dan daha muhteşemdir” başlıklı yazısına ulaşabilir ve ilk havuz medyası örneği olarak Cumhuriyet gazetesinin nasıl kurulduğunu, Cumhuriyet binasının ve matbaasının nasıl el değiştirdiğini “tafsilatıyla” öğrenebilir.
Şu sıra ağzı bandajlı fotoğrafıyla yabancı yayın organlarında arzı edam eden ve “diktatör” edebiyatının bereketiyle itibar devşirmeye çalışan itibarsız soytarının tezviratlarına kulak asmayın...
Önce “geçmiş”in (kendi geçmişlerinin) hesabını versin... Sonra “havuz” diye sağa sola sallasın.
Mülaaneci matbuata da kulak asmayın...
Bildikleri bir ezberi tekrarlayarak algı oluşturmaya (yani havuz medyası nitelemesi üzerinden milli medyayı itibarsızlaştırmaya) çalışan işbu sahtekârlar da, aynı şekilde, önce çok satışlı gazetelerini nasıl kurduklarını, gazete kurmak için hangi himmet mekanizmasını devreye soktuklarını anlatsınlar, sonra da şu “çok satış”ın sırrını bir açıklasınlar. (Her gün, apartman sahanlığında onlarca “mülaaneci gazete” ölüsüyle karşılaşıyorum. Kimlere gidiyor bu gazete? Kimler tarafından okunuyor? Belli değil... Apartman sahanlıklarında yatan gazete ölülerini hesaptan düşün, “çok satış”ın sırrı ortaya çıkacaktır...)
Dün, kendimce, “havuz medyası” olarak nitelenen gazetelerin durumunu anlattım.
Eksik bilgi vermişim...
Daha doğrusu, algı çalışması yapan ve maalesef muvaffak olan çevrelerin etkisiyle, bir hususu eklemeyi unutmuşum.
Düzelterek (yeniden) aktarıyorum:
Evet, Star gazetesi, açık ihale yoluyla TMSF’den satın alınmıştır. Star’ın ilk devirden sonraki sahibi, ikinci devirden sonraki sahipleri, üçüncü devirden sonraki sahipleri bellidir. Ticaret sicil kayıtlarından bu bilgilere (ve isimlere) ulaşılabilir. Kanal 24 ise, ilk dönem Star’ından bağımsız bir kuruluştur, TMSF’den satın alınmamıştır, sıfırdan kurulmuştur. Star gazetesinin devir öyküsü de bellidir. Gazete, bazı işadamlarının kurduğu“havuz”a değil, ticaret sicil kayıtlarından ismine rahatlıkla ulaşılabilecek bir işadamına (açık ihale yoluyla) devredilmiştir. Yani, Star’ın (ve paralel olarak Akşam gazetesinin) “havuz medyası” yaftalamasıyla bir alakası bulunmuyor...
Peki, ne zaman çıktı bu niteleme?
Sabah gazetesi el değiştirdikten sonra...
Sabah gazetesi de, aynı şekilde, yine TMSF’den, meşru çerçevede ve açık ihale yoluyla satın alınmıştır. Sonra, bir başka işadamına devredilmiştir.(Yani, iddia ettikleri gibi, bir “havuz”a devredilmemiştir.) Bu işadamının ismine de ticaret sicil kayıtlarından ulaşılabilir. Madem ortada bir havuz var, bunun nasıl teşekkül ettiğini anlatsınlar. Kamuoyunu ikna etsinler.
Sabah gazetesi (bunu gururla belirtiyorum) matbuatımızın en sorumlu, en sağduyulu, en şerefli gazetelerinden biridir.
Darbecilerin ve mülaanecilerin değil, halkın gazetesidir.
Dolayısıyla, “havuz medyası” diye şerefsizce sağa-sola sallayanların, önce kendi kirli/şaibeli/kriminal yapılanmalarının hesabını vermeleri gerekiyor.
Şu ilk dört yılı ödemesiz “sıfır faizli devlet kredisi” nedir, açıklasınlar...
POAŞ nedir, Dışbank nedir? TEDAŞ nedir?
Bu kurumlar, hangi “hizmet”in (!) karşılığı olarak malum medya grubuna peşkeş çekildi?
Hangi medya patronunun damadı, “Çamur yapalım, 1 milyon doları iç edelim” itirafında bulundu ve Korkmaz Yiğit’in 1 milyon dolarının üzerine yattı?
Darbeyi çığıran manşetler, hangi “Paşa”nın buyruğuyla atıldı?
Hrant Dink’e ve Ahmet Kaya’ya o kötü akıbeti kim hazırladı?
Hangi şerefli gazeteci, Paşa’nın Başkan’ı hizaya soktuğunu ballandıra ballandıra anlattı?
Hele bunları bir deyiverin, “havuz” meselesine sonra bakarız...