Ahmet Kekeç'ten sert sözler: Mümtaz’er ‘çapulcu’ olmuş!
Star yazarı Ahmet Kekeç, köşesinde Yeni Şafak'taki meslektaşı Salih Tuna'nın yazısını anımsatıp Zaman yazarı Mümtazer Türköne'ye fena çaktı.
"Salih Tuna yazınca hatırladım: Bugün niye Gezi’ci olduğunu
gerekçelendiren Mümtaz’er Türköne, Gezi eyleminin başladığı gün
öyle kızıştırıcı, öyle kışkırtıcı bir yazıya imza atmış ki, daha
önce de söylediğim gibi, okurken utandım. " diyen Kekeç, yazısına
şöyle devam etti:
Hatırlayacaksınız: “Masum çevre eylemi” diye lanse edilen
ayaklanmanın gerekçelerinden biri de (bazılarına göre “en önemli”
gerekçeydi), üçüncü köprüye verilecek isimdi. “Yavuz Sultan Selim”
ismi tartışma yaratmış, itirazlar daha sonra Gezi platformuna
taşınmıştı.
Gezi’cilere göre, bugünkü sorunların kaynağı, köprüye muhataralı
bir kişinin, yani “kıyıcı Padişah” Yavuz Sultan Selim’in isminin
konulmuş olmasıydı.
Mümtaz’er Türköne’ye göre ise, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim
isminin verilmesi, “bugünkü sorunları çözecek” en önemli
siyasal/tarihsel hamleydi.
Uzatmayalım... Sözü Mümtaz’er’e verelim... Kendi tıynetini kendi
ağzından aktarsın: “Üçüncü Köprü’ye ‘Yavuz Sultan Selim’ adının
verilmesi, bugünkü sorunları çözecek tarih bilincinin ayakta
olduğuna işaret. Hükümeti, bu coğrafyanın derin geleneğini Yavuz
sembolü ile sürdürdüğü için tebrik etmek lazım. Bu gelenek, bölgede
kurulacak barışın ve istikrarın, güvenli bir geleceğin de anahtarı.
Bizler bugün hâlâ Yavuz’un tayin ettiği istikamette talihimizi
arıyoruz. Sadece bizim değil, Ortadoğu’da geniş bir coğrafyanın
başına gelen belalar ise, bu istikametten uzaklaşmanın sonucu.
Yavuz ismine itiraz edenlerin zihninin gerisinde duranlar ise hayra
alamet değil. (....) Bugün hilafet kurumunda mündemiç iktidar
savaşına değil, İslam dünyasına hizmet eden bir siyasî vizyona ve
emeğe ihtiyaç olduğuna göre, Yavuz’un adı ve vizyonu mutlaka
yaşatılmalıdır. Nitekim yaşamaktadır.”
Hükümetin yapıp/ettiklerine derin anlamlar yükleme ve birtakım
derin/ezoterik sonuçlar çıkarma alışkanlığı, bir alışkanlıktan çok,
bir “tıynet”e, hadi yumuşatarak söyleyelim, bir özel tutuma işaret
ediyor. “Hükümet savunuculuğu” ötesindeki bir “tutum” bu...
Düne kadar Mümtaz’er de fazlasıyla görülen bu tutuma ne ad vermek
gerektiğine “vicdanınızla” siz karar verin.
Biz hükümet savunucularını (yandaşlarını) bile çaresiz bırakan bir
tutumdan söz ediyorum...
Bir yandaşlık türü bu...
Belki bir hal...
Belki bir karakter resmi...
Hep söylediğim gibi, kendisini gizleme gereği duymayan ve açıkça
hükümet politikalarını destekleyen bir yandaş olarak,
Mümtaz’er’inki gibi tefessüh etmişine güç ve kalem yetiremedim.
Erdoğan’ın uzun boyunda bile keramet vehmeden, “Uzun boy ve endamlı
yürüyüş, ülkemizin emin ellerde olduğunun göstergesidir” sonucunu
çıkaran bir karakter...
Bu karakterle nasıl yarışabilirsiniz ki?
Dün mutlu haberi aldık:
Bütün “yandaşlık parkurlarını” tartışmasız birinci tamamlayan ve
Gezi parkurunda da rakip tanımayan Mümtaz’er, daha önce kendisine
birincilik getiren kalemlerde muhalefet rolü oynamaya karar
vermiş.
Gezi’ci olmuş...
Kabataş yalanları ve “mide bulandıran başörtüsü istismarı”, ona
böyle bir karar aldırmış.
Hayatının bundan sonraki bölümünü “çapulcu” olarak
tamamlayacak.
Hayırlı olsun diyelim...
Peşinden soralım:
Hâlâ aynı görüşte misin Mümtaz’er?
Erdoğan’ın uzun boyu, ülkemizin emin ellerde olduğunun işareti
midir?
Hükümet, üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim ismini vererek, “bugünkü
sorunları çözecek tarih bilincine” sahip olduğunu mu
kanıtlamıştır?
Yoksa üçüncü köprüye Gezi’ci “yoldaşlarının” önerdiği isim mi
verilmelidir?
İhbar yazıları yazmaktan fırsat bulursan, bu üç husustaki derin
kıvırmalarını okumak isteriz.