Ahmet Kekeç'ten Nagehan Alçı'ya İslamcılık ayarı: Cahil!
Nagehan Alçı'nın Milliyet'te yazdığı "İslamcılık kavgası" yazısına Salih Tuna'dan sonra şimdi de Ahmet Kekeç'ten itiraz geldi.
Milliyet yazarı Nagehan Alçı, iktidar yanlısı medya içerisindeki
kavganın "İslamcılık tartışması değil, İslamcılar arası bir
tartışma!" olduğunu yazmış.. Alçı, kavganın taraflarını isim isim
açıklamıştı.
Nagehan Alçı'nın bu yazısına önce Yeni Şafak yazarı Salih Tuna'dan
tepki geldi ardından Star yazarı Ahmet Kekeç'ten.
Ahmet Kekeç yazısında Nagehan Alçı için sık sık "konusunun cahili
olduğu besbelli olan yazar" ifadesini kullanırken İslamcılık
tartışmasının neresinde olduğunun altını çizdi.
Ahmet Taşgetiren ve Karar yazarı ile arasında geçen polemiklerin
"İslamcılar kavgası" olarak değil fikir ayrılıkları olarak
nitelendirilmesi gerektiğini belirten Kekeç, bu defteri kapattığını
ifade etti.
İŞTE AHMET KEKEÇ'İN O YAZISI
Kavganın çetelesini tutan ama merkeze koyduğu “İslamcılık”
kavramıyla ilgili yüzeysel bilgi sahibi bile olamayan biriyle
müsademe edecek, hele “İslamcılık” kavramını tartışacak
değilim.
Bugüne kadar, kendimle/siyasal duruşumla ilgili bir tanımlama
çabası içinde olmadım, kendimi ideolojik karşılığı olabilecek bir
kavramla, bir aidiyetle tanımlamadım.
Buna ihtiyacım olduğunu düşünmüyorum.
Başkaları tarafından tanımlanmış, sınırları çizilmiş bir “inanç ve
kültür ortamı”nda (dairesinde) bulunduğumu biliyorum. Bir
aidiyetten geliyorum ve bundan rahatsız değilim. Bu bilgi
yeterlidir.
Dolayısıyla, “İslamcılık” kavramının merkeze konulduğu bir
tartışmanın, bir “yer kapma” ve “yakın olma” savaşının parçası,
aktörü ya da militanı değilim.
Bunun kavgasını da vermedim, vermiyorum.
Konusunun cahili olduğu besbelli o yazarın iddia ettiği gibi,
gazetemiz yazarlarından Ahmet Taşgetiren’le de bir kavgam, bir
mücadelem, bir alıp veremediğim bulunmuyor. Yürüttüğümüz iddia
edilen kavga “taraftarlar” ve “muarızlar” oluşturmuşsa, bu tamamen
benim ve kavga partnerim olduğu iddia edilen Taşgetiren’in ihtiyarı
dışındadır.
Evet, Taşgetiren’in bazı yaklaşımlarını itirazlarım oldu; bunları
kırmadan, dökmeden, özenli olmaya çalışan bir dille köşemde ifade
ettim. Bazılarına cevap aldım, bazılarına alamadım. Kaldı ki,
itirazlarım/rezervlerim, merkezinde “İslamcılık” kavramının
bulunduğu tartışmayla alakalı değildir.
Konusunun cahili olduğu besbelli yazar, eski Başbakan Ahmet
Davutoğlu’na yakınlığıyla bilinen bir gazetenin (yani o gazetede
toplaşmış kişilerin), bazı İslamcılar tarafından “Erdoğan düşmanı
bir çete” olarak tanımlandığını ileri sürüyor.
Söz konusu gazetedeki bazı köşe yazılarına itiraz ettiğim, bu
itirazlarım zaman zaman birileri tarafından “İslamcılık”
tartışmasına malzeme yapıldığı için, ister istemez alınganlık
gösterdim, gösteriyorum.
Kimseye “çete” yakıştırmasında bulunmadım.
O gazetenin varlık sebebini, hangi siyasi yaklaşımı benimsediğini,
kimleri desteklediğini sorgulamayı zül addederim.
Kimi destekliyorsa, destekler.
Bana ne, sana ne, kime ne!
Sadece, o gazetenin bazı yazarlarını ve o yazarların temellük
ettiği hoyrat, alaycı, çürütücü, haksız dili eleştirdim.
Eleştirilerimin bugün de arkasındayım...
Sözcüve Cumhuriyet yazarlarında bile görmediğimiz kıyıcı dil, bu
gazetenin yazarları tarafından bol bol tüketildi; “Hitler
esintileri”nden “diktatör”e, “tek adam rejimi”nden “Midas’ın eşşek
kulakları”na... Berbat, çirkin, tahammülfersa bir dil...
İlaveten, “üst akıl” kavramıyla dalga geçen, Erdoğan’a
diyemediklerini “üst akıl” kavramını “karikatürize” ederek ve
çürüterek demeye çalışan, bütün bu demeye çalışmaların sonucunda
bizden “Erdoğan’ın kötü bir yönetim sergilediği, bizi bütün
dünyayla düşman ettiği, ekonomiyi batırdığı, AB hedefini boşladığı,
diktatörlüğe yöneldiği” şeklinde bir çıkarsama yapmamızı isteyen
haksız bir dil.
Bu dilin kimin tarafından kurulduğunu bilmiyorum.
Bildiğim şu:
Bizi üst akıl kavramıyla tanıştıran 15 Temmuz darbe girişiminden
sonra bu “dil” terk edildi.
Bu “dil”i icbar eden psikolojiyi, dileyen mahut “Reisçi-Hocacı”
dilemması çerçevesinde görebilir, ona göre bir “pozisyon”
belirleyebilir ve yeni pozisyonu doğrultusunda bir tavır
geliştirebilir.
Ben bütün bunları bir “ahlak” ve “tıynet” sorunu olarak gördüm.
Kimin ne kıratta “Reisçi” olduğu, kimin kendine “Hocacı” etiketini
uygun gördüğü benim merak sınırlarımın dışındadır.
Kimin ne oranda AK Parti’li olduğu da merak sınırlarımın
dışındadır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da söylediği gibi, AK Parti siyasi bir
partidir.
Bu partiyi desteklemek için vasıf sahibi olmak, hele bir ideolojik
çerçeveye girmek, İslamcı olmak ya da İslamcılıktan uzaklaşmak
gerekmiyor.
Konusunun cahili olduğu besbelli yazarın cüretkâr indirgemelerine
bakıp pozisyon alacak arkadaşlara şimdiden “hayırlı olsun” diyorum
ve bu defteri kapatıyorum.