01 Ağu 2015 11:18
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:46
Ahmet Kekeç'ten Demirtaş'ın çağrısına ilginç yorum! "Ayakkabı kutusundan barış çıkmaz"
Star yazarı Ahmet Kekeç, HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş'ın çağrısına ilginç bir yorumda bulundu.
Demirtaş'ın "masadan kalkmak olmaz, ellerinizi tetikten çekin, masaya geri dönülsün" şeklindeki çıkışını değerlendiren Star yazarı Ahmet Kekeç, "Ayakkabı kutusundan barış çıkaz" başlıklı yazısında "Nefret söylemini de bırakalım. Teröre mazeret üretmeyelim. Daha da önemlisi, “havuz medyası” diyerek gazetecileri hedef göstermekten vazgeçelim. Konuşalım. Konuşarak halledilmeyecek hiçbir mesele yok" yorumunu yaptı.
İşte Kekeç'in bugün yayımlanan yazısında anlattıkları:
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan “son dakika” barış çağrısı...
Sevindirici...
Nihayet “sorumlu” bir siyasetçi olduğunu/olması gerektiğini ve Cemaat trollüğüyle bu işlerin yürümeyeceğini anladı.
Buyuruyor ki Demirtaş, “Siz eleştiri yaparsınız biz dinleriz. Ama masadan kalkmak olmaz. Biz tekrar Türkiye toplumu olarak derhal ellerinizi tetiklerden çekin ve bin bir zahmetle kurulan masaya geri dönülsün diyoruz.”
İyi de, hasbelkader kurulmuş masadan kim kalktı Sayın Demirtaş? Uyarılarını emir telakki edip fikir değiştirdiğiniz Karasu’ların. Bayık’ların, Hozat’ların tehdit içeren açıklamalarını nereye koyacağız? Silah bırakma kongresini “Öcalan’ın derhal ve koşulsuz serbest bırakılması” şartına bağlayan ve “HDP de kimmiş? HDP mi bu işlere karar verecek” diyen Bayık’a bir çift sözünüz olmayacak mı?
Buyuruyor ki Demirtaş, “Zaman zaman bölgeden araç yakma, işyeri ve iş makinesi yakma haberleri de alıyoruz. Bunların hiçbirini asla tasvip etmediğimizi belirtmek istiyoruz. Bunun derhal mazeretsiz bir şekilde durdurulması lazım.”
İyi de, bugün “eleştirir gibi” yaptığınız bu asayişsizlikleri bir hafta içinde sona erdireceğinize “bizzat” siz söz vermiştiniz. Başbakan Davutoğlu’yla yaptığınız özel görüşmede vermiştiniz bu sözü. Eklemiştiniz: “Yol kesmek, dağa adam kaldırmak, trafik denetlemesi yapmak, esnaftan haraç toplamak türünden şımarıklıklar da olmayacak...”
Ne oldu?
Üzerinden bir hafta bile geçmedi. Bunları söyleyen siz değilmişsiniz gibi, Kobani’yi bahane ederek militanlarınızı sokağa döktünüz ve 52 Kürt vatandaşımızın öldürülmesine neden oldunuz. Sonra da, “Türkiye Türklerindir” masasına oturup, saç çaldınız.
Bir de şu:
Siz “Askeri baraj yapıyorlar. Gerillanın geçişini engelleyecekler” derseniz, militanlarınız da araç yakar. Niye tasvip etmiyormuş ayaklarına yatıyorsunuz ki?
Buyuruyor ki Demirtaş, “Teslim ol çağrıları yapmak yerine masaya davet etmek daha insani, vicdanidir. Türkiye toplumu olarak taraflara ‘Derhal elinizi tetiklerden çekin, bu iş masada çözülsün’ demeliyiz. Böyle dönemlerde demokratik siyaset kanallarını sonuna kadar açmak çözümün parçasıdır.”
İyi de, bunu kendinize söyleyeceksiniz Sayın Demirtaş? Niçin PKK’ya derhal elini silahtan çek demediğinizi/diyemediğinizi açıklayacaksınız. Kimse PKK’ya “Gel, teslim ol” demiyor. PKK belli bir periyot çerçevesinde sınır dışına çekilecekti. Çekilmedi... Eylemsizlik kararına riayet edecekti. Etmedi... (Son bir yılda 830 terör eylemi gerçekleştirdi.) Silah bırakma kongresi toplayacaktı. Toplamadı... Savaşın ahlakına riayet edecekti. Etmedi... (Uykuda adam boğazlamak, arkadan ateş etmek, ailesiyle çarşıda dolaşan insanlara kurşun yağdırmak, sahte kaza ihbarı yapıp trafik polisi öldürmek, yollara mayın döşemek gibi kalleşlikler artık “devrimci halk savaşı” sayılıyor.)
Buyuruyor ki Demirtaş, “Parti kapatma, dokunulmazlıkların kaldırılması gibi tartışmalar demokratik siyaset kanallarını tıkar. Baskı yöntemi olarak dokunulmazlıklar gündeme getirilirse bu sadece gerilim yaratıyor.”
Burada “kısmen” haklısınız Sayın Demirtaş. Parti kapatmak çözüm değildir. Uygun bir davranış da değildir... Suça bulaşmış “partililer” varsa (ki, mebzul miktar var), yasal prosedür neyse, o uygulanmalıdır. Mesela, silah sevkiyatına yardımcı olmak, “Biz sırtımızı YPG’ye verdik” demek suçtur. Bunlar da karşılıksız kalmamalıdır.
Bir hatırlatma:
Partilerin kapatılmasını zorlaştıran anayasa değişikliği oylanırken, parti olarak Genel Kurul’u terk etmiştiniz. Böylece, ilgili maddenin paketten düşmesini sağlamıştınız.
Buyuruyor ki Demirtaş “Çözüm süreci erken seçimi beklemeyecek kadar naziktir. Geçici hükümet savaş kararı alıyor da barış kararı alamıyor mu? Erken seçim kararı alınsa da bizim derhal müzakereye tarafları döndürecek siyasi bir irade göstermemiz lazım.”
Gösterin işte Sayın Demirtaş... Tarafları müzakereye döndürecek iradeyi gösterin. Cemaatin ağzına bakmaktan vazgeçin, gerçek bir siyasetçi olun. Seçimden hemen sonra AK Parti’ye bütün kapıları kapattığınızı ama bir “Yüce Divan Hükümeti” için MHP’yle yola devam edebileceğinizi söylemiştiniz. Halk çözüm için anayasa değişikliği beklerken, siz Cemaatin iğvasına kapılıp ayakkabı kutusu peşine düşmüştünüz. Ayakkabı kutusundan barış çıkmaz. Asıl işinize dönme zamanıdır.
Buyuruyor ki Selahattin Demirtaş, “Gerilim ve tehdit siyasetini bırakalım...”
Bırakalım Sayın Demirtaş.
Nefret söylemini de bırakalım. Teröre mazeret üretmeyelim. Daha da önemlisi, “havuz medyası” diyerek gazetecileri hedef göstermekten vazgeçelim.
Konuşalım.
Konuşarak halledilmeyecek hiçbir mesele yok.
İşte Kekeç'in bugün yayımlanan yazısında anlattıkları:
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’tan “son dakika” barış çağrısı...
Sevindirici...
Nihayet “sorumlu” bir siyasetçi olduğunu/olması gerektiğini ve Cemaat trollüğüyle bu işlerin yürümeyeceğini anladı.
Buyuruyor ki Demirtaş, “Siz eleştiri yaparsınız biz dinleriz. Ama masadan kalkmak olmaz. Biz tekrar Türkiye toplumu olarak derhal ellerinizi tetiklerden çekin ve bin bir zahmetle kurulan masaya geri dönülsün diyoruz.”
İyi de, hasbelkader kurulmuş masadan kim kalktı Sayın Demirtaş? Uyarılarını emir telakki edip fikir değiştirdiğiniz Karasu’ların. Bayık’ların, Hozat’ların tehdit içeren açıklamalarını nereye koyacağız? Silah bırakma kongresini “Öcalan’ın derhal ve koşulsuz serbest bırakılması” şartına bağlayan ve “HDP de kimmiş? HDP mi bu işlere karar verecek” diyen Bayık’a bir çift sözünüz olmayacak mı?
Buyuruyor ki Demirtaş, “Zaman zaman bölgeden araç yakma, işyeri ve iş makinesi yakma haberleri de alıyoruz. Bunların hiçbirini asla tasvip etmediğimizi belirtmek istiyoruz. Bunun derhal mazeretsiz bir şekilde durdurulması lazım.”
İyi de, bugün “eleştirir gibi” yaptığınız bu asayişsizlikleri bir hafta içinde sona erdireceğinize “bizzat” siz söz vermiştiniz. Başbakan Davutoğlu’yla yaptığınız özel görüşmede vermiştiniz bu sözü. Eklemiştiniz: “Yol kesmek, dağa adam kaldırmak, trafik denetlemesi yapmak, esnaftan haraç toplamak türünden şımarıklıklar da olmayacak...”
Ne oldu?
Üzerinden bir hafta bile geçmedi. Bunları söyleyen siz değilmişsiniz gibi, Kobani’yi bahane ederek militanlarınızı sokağa döktünüz ve 52 Kürt vatandaşımızın öldürülmesine neden oldunuz. Sonra da, “Türkiye Türklerindir” masasına oturup, saç çaldınız.
Bir de şu:
Siz “Askeri baraj yapıyorlar. Gerillanın geçişini engelleyecekler” derseniz, militanlarınız da araç yakar. Niye tasvip etmiyormuş ayaklarına yatıyorsunuz ki?
Buyuruyor ki Demirtaş, “Teslim ol çağrıları yapmak yerine masaya davet etmek daha insani, vicdanidir. Türkiye toplumu olarak taraflara ‘Derhal elinizi tetiklerden çekin, bu iş masada çözülsün’ demeliyiz. Böyle dönemlerde demokratik siyaset kanallarını sonuna kadar açmak çözümün parçasıdır.”
İyi de, bunu kendinize söyleyeceksiniz Sayın Demirtaş? Niçin PKK’ya derhal elini silahtan çek demediğinizi/diyemediğinizi açıklayacaksınız. Kimse PKK’ya “Gel, teslim ol” demiyor. PKK belli bir periyot çerçevesinde sınır dışına çekilecekti. Çekilmedi... Eylemsizlik kararına riayet edecekti. Etmedi... (Son bir yılda 830 terör eylemi gerçekleştirdi.) Silah bırakma kongresi toplayacaktı. Toplamadı... Savaşın ahlakına riayet edecekti. Etmedi... (Uykuda adam boğazlamak, arkadan ateş etmek, ailesiyle çarşıda dolaşan insanlara kurşun yağdırmak, sahte kaza ihbarı yapıp trafik polisi öldürmek, yollara mayın döşemek gibi kalleşlikler artık “devrimci halk savaşı” sayılıyor.)
Buyuruyor ki Demirtaş, “Parti kapatma, dokunulmazlıkların kaldırılması gibi tartışmalar demokratik siyaset kanallarını tıkar. Baskı yöntemi olarak dokunulmazlıklar gündeme getirilirse bu sadece gerilim yaratıyor.”
Burada “kısmen” haklısınız Sayın Demirtaş. Parti kapatmak çözüm değildir. Uygun bir davranış da değildir... Suça bulaşmış “partililer” varsa (ki, mebzul miktar var), yasal prosedür neyse, o uygulanmalıdır. Mesela, silah sevkiyatına yardımcı olmak, “Biz sırtımızı YPG’ye verdik” demek suçtur. Bunlar da karşılıksız kalmamalıdır.
Bir hatırlatma:
Partilerin kapatılmasını zorlaştıran anayasa değişikliği oylanırken, parti olarak Genel Kurul’u terk etmiştiniz. Böylece, ilgili maddenin paketten düşmesini sağlamıştınız.
Buyuruyor ki Demirtaş “Çözüm süreci erken seçimi beklemeyecek kadar naziktir. Geçici hükümet savaş kararı alıyor da barış kararı alamıyor mu? Erken seçim kararı alınsa da bizim derhal müzakereye tarafları döndürecek siyasi bir irade göstermemiz lazım.”
Gösterin işte Sayın Demirtaş... Tarafları müzakereye döndürecek iradeyi gösterin. Cemaatin ağzına bakmaktan vazgeçin, gerçek bir siyasetçi olun. Seçimden hemen sonra AK Parti’ye bütün kapıları kapattığınızı ama bir “Yüce Divan Hükümeti” için MHP’yle yola devam edebileceğinizi söylemiştiniz. Halk çözüm için anayasa değişikliği beklerken, siz Cemaatin iğvasına kapılıp ayakkabı kutusu peşine düşmüştünüz. Ayakkabı kutusundan barış çıkmaz. Asıl işinize dönme zamanıdır.
Buyuruyor ki Selahattin Demirtaş, “Gerilim ve tehdit siyasetini bırakalım...”
Bırakalım Sayın Demirtaş.
Nefret söylemini de bırakalım. Teröre mazeret üretmeyelim. Daha da önemlisi, “havuz medyası” diyerek gazetecileri hedef göstermekten vazgeçelim.
Konuşalım.
Konuşarak halledilmeyecek hiçbir mesele yok.