Ahmet Kekeç'ten bomba Aydın Doğan teklifi: "El altında" bulundurulsun!
Star gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, bugünkü köşesinde Doğan Medya grubu tarafından hakkında açılan davaları kaleme aldı.
Doğan Medya Grubu’nu, Demirören Grubu’na devreden Doğan Holding
Onursal Başkanı Aydın Doğan, haklarında manevi tazminat davası
açtığı basın mensuplarına davalarını geri çekti.
Doğan Medya Grubu tarafından 6 davaya muhatap olduğunu yazan Star
gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Aydın Doğan hakkında yurt dışına çıkış
yasağı konulması gerektiğini yazdı.
Kekeç, "Helalleşti, iyi etti de... Bence yurtdışına çıkış yasağı
konulsun... Daha doğrusu, “el altında” bulundurulsun... İzzet
Yasar’ın da dediği gibi, sonra getirmesi zor oluyor! " dedi.
İşte Ahmet Kekeç'in "Yurt dışına çıkış yasağı
konulsun!" başlıklı o yazısı:
Son bir jest daha yapmış, basın mensuplarına açtığı ceza ve
tazminat davalarını geri çektiğini söylemiş.
Sahici bir helalleşme…
Daha doğrusu, helalleşmeyi lafta bırakmayan, yol açabileceği
mağduriyetleri gideren ve hakkı olandan (“hakkım” diye
düşündüklerinden) feragat eden bir çıkış.
İyi de, bunlar Aydın Doğan’ı kurtaracak mı?
Kurtarmalı mı?
Hemen yeri gelmişken söyleyeyim; Aydın Bey’le aramda herhangi bir
husumet bulunmuyor, hakkımda açtığı bir davanın muhatabı değilim;
yani affettikleri arasına girmiyorum, dolayısıyla rahat
konuşabilirim...
Bugüne kadar Doğan Medya Grubu canibinden 6 davaya muhatap
oldum.
İlkini Oktay Ekşi açmıştı... Rahmetli Nezih Demirkent’in bazı
sözlerini “alıntıladığım” gerekçesiyle Oktay Bey mahkemeye koştu,
dönemin rayiciyle 10 milyar liralık tazminat davası açtı. Bugünün
10 bin lirası...
Neden Nezih Bey’e değil de, bana yönelme gereği duymuştu?
Sözler Nezih Bey’e ait olsa da, vaki “alıntılama” hukuken beni
sorumsuz kılmıyordu. Oktay Bey muhtemelen daha kolay lokma gördüğü
için, Demirkent’i atlayarak bana yürüdü... Ve kaybetti.
İkinci dava Ertuğrul Özkök’ten geldi: 50 milyar lira istiyordu.
Sonra ne oldu, bilmiyorum.
Özkök sessiz sedasız davasını çekti.
Daha sonra birkaç kez temas ettik; birlikte yemek yedik, kahve
içtik, edebiyattan şuradan buradan konuştuk... Ne ben bu konuda bir
soru sordum, ne o herhangi bir açıklama yaptı. Muhtemelen, “geçmiş,
geçmiştir” deyip üzerinde durmamışızdır... Ama hâlâ bir muammadır
benim için: Niçin o davayı açtı, neyi düşünerek ya da gözeterek
geri çekti?
Doğan Medya Grubu’ndan yediğim üçüncü ve dördüncü davaların sahibi
“bacak güzeli” Mehmet Yakup Yılmaz’dır... Hani, bir gurup
arkadaşıyla birlikte İskoçya’ya gitmiş, geleneksel “İskoç eteği”yle
resim çektirmişti ya... O Mehmet Yakup Yılmaz işte... Meraklısı
internetten o resimlere ulaşabilir. Eteği en iyi bizim Yakup
taşıyordu...
Benim suçum, kimselerin okumadığı, varlığıyla yokluğu belli olmayan
Mehmet Yakup Yılmaz’ı okuma gafletinde bulunmak ve hakkında bazı
yazılar yazmak... O da Oktay Ekşi’nin “yöntemini” izledi, Nihat
Genç’in bir benzetmesini sütunuma taşıdığım gerekçesiyle iki adet
dava açtı. Kazandı.
Parayı normal yollardan tahsil edebilirdi. Etmedi... Tazminata
muhatap yayın kuruluşuna da gitmedi... O sırada gazete
değiştirmiştim, bir başka mecrada çalışıyordum. Gerçek borçluyu
atlayarak (çünkü sözleşme gereği tazminat yükümlülüğü yayın
organına aitti) yeni adresime ulaştı ve haciz memurlarını gönderdi.
Böylece, “meslektaşının maaşına haciz koyduran ilk ve tek gazeteci”
olarak tarihe geçti.
Beşinci ve altınca davaları Ahmet Hakan Coşkun açtı.
Tabansız ve yüreksiz bir gazeteci olduğu için, köşesinde
halledemediği meseleyi mahkemeye taşıdı.
Sonuç mu?
Morardığıyla ve rezil olduğuyla kaldı.
Doğan Medya Grubu’yla yargı maceramın özeti böyle!
Muhterem Aydın Bey’e gelince...
Helalleşerek ve davalarından feragat ederek “şık” bir çekilmeye
imza attı ama bazı “hesaplar” orta yerde durup duruyor.
Dışbank’ın hesabı sorulmayacak mı? “İlk dört yılı ödemesiz sıfır
faizli” devlet kredisine bakılmayacak mı? Devlet görevlisi Nebil
İlseven’in Doğan Grubu adına ne tür fedakârlıklarda bulunduğu ve
hangi başarısının karşılığı olarak “Ceo”luğa getirildiği
sorgulanmayacak mı?
İşbu Nebil İlseven, Doğan Grubu’ndaki başarılı hizmetlerinden
sonra, bir de “CHP İl başkanlığıyla” ödüllendirilmişti.
Elektrik dağılım ihalesi ne karşılığında Aydın Doğan’a verildi?
28 Şubat kimin eseriydi?
E-muhtıralar, andıç rezaletleri, terörü meşru gösterme çabaları,
kaos mühendisliği...
Bütün bu “kirli” ve “kriminal” işlere bakılmayacak mı?
Helalleşti, iyi etti de...
Bence yurtdışına çıkış yasağı konulsun...
Daha doğrusu, “el altında” bulundurulsun...
İzzet Yasar’ın da dediği gibi, sonra getirmesi zor oluyor!