Ahmet Kekeç'ten Aydın Doğan'a sert sözler: Hesabı ödemeden nereye kaçıyorsun?
Ahmet Kekeç bugünkü köşe yazısında geçtiğimiz hafta veda ziyaretleri yapan Aydın Doğan'ı kaleme aldı.
Ahmet Kekeç bugünkü yazısında kendisini eleştiren Hürriyet yazarı
Ayşe Baykal'a cevap verdi. Kekeç, Erdoğan'ı konu ettiği köşe
yazılarının az olduğunu bu alanda rekora sahip olmadığını
söyledi.
Ayrıca Aydın Doğan'a sert sözlerle yüklenen Kekeç, "Bugüne kadar
başımıza gelmiş bütün kötü işlerin içinde sizin medya organlarının
parmağı ve “yönlendirmesi” bulunuyor. Herkese hakkınızı helal
ettiğinizi, bahtiyar olduğunuzu filan söylüyorsunuz, muhtemelen
muarızlarınızın toleransına sığınıyorsunuz, iyi hoş da... Sordunuz
mu bakalım? Biz hakkımızı helal ediyor muyuz? Eseriniz olan
binlerce, on binlerce mağdur haklarını helal ediyorlar mı? Kusura
bakmayın ama biz o kadar “toleranslı” değiliz! " dedi.
İŞTE AHMET KEKEÇ'İN O YAZISI:
Hürriyet gazetesinin türbanlısı, eski
patronuna kol kanat gerdiği bir yazısında, “Ahmet
Kekeç’in Erdoğan rekorundan sonra Aydın Doğan
rekoru...” gibilerden bir şeyler yazmış...
Nasılsa atlamışım.
Geçenlerde internette karşıma çıktı...
Güya birileri (belki de bir gazeteci) bir sayım-döküm
yapmış; buna göre “Erdoğan yazısı yazma
rekoru” bendeymiş... Ya da ikinci sırayı işgal
ediyormuşum.
Doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı konu ettiğim kaç yazım
bulunuyor?
Çok azdır...
Son Erdoğan yazısını referandum döneminde yazdığımı
hatırlıyorum...
Evet, ismi bir şekilde yazılarımda yer alıyor; bundan
kaçamazsınız... Kılıçdaroğlu’ndan söz etseniz bile, mutlaka içinde
Erdoğan’ın ismi geçecektir, geçer...
Nitekim Kılıçdaroğlu’nun küfürbazlığını ve yalancılığını konu
ettiğim bütün yazılarımda Cumhurbaşkanımızın ismi geçiyor...
Bunlara “Erdoğan yazısı” demek mümkün
değil. Tıpkı bu yazıda olduğu gibi...
Dolayısıyla, bu alanda bir rekora sahip değilim...
Bu cümleden olarak, doğrudan kendisini konu edinmediğim birçok
yazımda da Aydın Doğan’ın ismi geçiyor, geçmiştir... Bunlara
da “Aydın Doğan yazısı” dememek
gerekiyor.
Muhteremi en son, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı bir açık mektup
nedeniyle bu köşeye konuk etmiştim. Üzerinden kaç yıl
geçmiş...
Söz veriyordu...
Bazı konularda (özellikle “terörle
mücadele” konusunda) devletle aynı hassasiyeti
paylaştıklarını söylüyordu ve elbette yalan söylüyordu.
Devletle aynı hassasiyeti paylaştığını söyleyen Aydın Doğan’ın
gazete ve televizyonları, terörle mücadelenin altını boşaltan bir
içerikle yayın hayatına devam ettiler. Hatta televizyonlarında,
devletin terörle mücadelesini itibarsızlaştıran konuklar
ağırladılar, onlara ifade imkânı sundular.
Hakkında başka (özel) bir yazı yazdım mı?
Hatırlamıyorum.
Hürriyet’in türbanlısı, böyle düşünmüyor... İşi gücü bırakmış,
sadece Aydın Doğan’la uğraştığımı ileri sürüyor.
Bu “türbanlıyı” kendi hezeyanlarıyla baş
başa bırakalım ve gerçekten de Aydın Doğan’ı muhatap alarak
soralım:
Nereye Aydın Bey?
Hesabı ödemeden sofradan kalkmak da ne oluyor?
Gazetelerinizi ve televizyonlarınızı devrederek zımni
bir “sulh” ilan etmiş oldunuz, daha
doğrusu böyle algılanmasını istediniz (çünkü medya
organlarınızın şerrinden emin olunacağını ve tolere edileceğinizi
düşünüyorsunuz), ama hesap ortada...
Bugüne kadar başımıza gelmiş bütün kötü işlerin içinde (darbe,
muhtıra ve “yargı” erki eliyle siyasete
müdahale etme girişimleri dâhil) sizin medya organlarının
parmağı
ve “yönlendirmesi” bulunuyor.
Şerefli bir geçmiş bırakmadınız...
Doğrudan olmasa da, dolaylı yollarla, bilerek ya da bilmeyerek,
teröre arka çıktınız; terörden
türeyen “şiddet”in icabında sonuç alıcı
siyasal bir enstrüman olarak algılanmasını sağladınız ya da böyle
anlaşılmasını kolaylaştırdınız. (Şehit
Savcı Mehmet Selim Kiraz haberinde
olduğu gibi.)
Meşru yönetimleri hedef alan bütün kolpa girişimlerinin altında
grubunuzun imzası var.
28 Şubat sizin eseriniz...
POAŞ rezillikleri, Dışbank rezillikleri, TEDAŞ rezillikleri...
Saymakla bitmez.
Bir siyasal kesime karşı yürüttüğünüz “sosyolojiyi
harekete geçirme” ve Türkiye’deki siyasal
karşıtlığı “yaşam biçimi” üzerinden
okuma cinliği yine sizin eseriniz...
İç savaş çıkarmak için elinizden gelen her melaneti
sergilediniz.
Bu ülkede “kardeş kanı” dökülmediyse,
bunu halkın sağduyusuna ve engin ferasetine borçluyuz.
Elinizi yıkayıp çıkabilir misiniz?
Bu kadar kolay mı?
Herkese hakkınızı helal ettiğinizi, bahtiyar olduğunuzu filan
söylüyorsunuz, muhtemelen muarızlarınızın toleransına
sığınıyorsunuz, iyi hoş da...
Sordunuz mu bakalım?
Biz hakkımızı helal ediyor muyuz?
Eseriniz olan binlerce, on binlerce mağdur haklarını helal
ediyorlar mı?
Kusura bakmayın ama biz o
kadar “toleranslı” değiliz!