Ahmet Kekeç'ten Aydın Doğan yorumu: Badem gözlü değildi, parayı çok seviyordu!
Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç, Doğan Medya Grubu'nun satışına ilişkin sessizliğini bugünkü köşe yazısında bozdu.
Doğan Medya Grubu'nun satışı sektörde resmen deprem yarattı. Kekeç
bugün 'Badem gözlü değildi, parayı çok seviyordu!' başlıklı
yazısında konuya ilişkin sessizliğini bozdu.
Daha önce Ahmet Hakan'a satışla ilgili göndermeler yapan Ahmet
Kekeç, gazetede ideolojik duruşu olanların daha fazla
duramayacağını iddia etti.
Ahmet Kekeç Doğan Medya'nın satışının basın özgürlüğüyle alakası
olmadığını belirtirken Aydın Doğan için de "badem gözlü değil,
parasına bakıyordu" ifadesini kullandı.
İŞTE AHMET KEKEÇ'İN O YAZISI
Bugüne kadar, “Doğan Medya Grubu”nun satılmasıyla ilgili herhangi
bir yorumda bulunmadım.
Sadece “gazetesiyle” birlikte satışa gelen bir arkadaşın acıklı
hallerine ilişkin küçük bir değerlendirme yazısı yazdım.
Hani “tüpçü” diyen arkadaş...
Lastikçinin sunduğu sınırsız özgürlükle sağa sola sataşan, Doğan
Medya Grubu yayın ilkelerinin men ettiği “lakap takma suçunu”
işleyen arkadaş...
Ertuğrul Özkök, vaktiyle, “Gelin bu şerefsiz mirası reddedelim”
diyordu.
Haklıydı.
Lakap takmak, küfürlü yazılar yazmak bize eskilerden (eski
meslektaşlarımızdan) kalma bir mirastı.
Ertuğrul Özkök’e göre “şerefsiz bir miras...”
Bunu hayatımızdan çıkarmalıydık...
Doğan Medya Grubu’nun belirsiz aralıklarla (yani işlerine
geldiğinde)“güncellediği” yayın ilkeleri de aynen bunu vazediyordu.
Dolayısıyla, Hürriyet gazetesi yazarlarının bir avantajı ve
önceliği bulunuyordu. Tutumlarıyla örnek olabilirlerdi. Böylece hem
yayın ilkelerinin buyruğunu yerine getirmiş, hem de o şerefsiz
mirası reddetmiş olurlardı.
Bunu yapmadılar...
Başta “coşkun seller” gibi çağlayan Ahmet Hakan Coşkun olmak üzere,
neredeyse “lakap takma yarışına” girdiler ve hep küfürlü (kişilik
haklarına dahleden) ifadeler kullandılar.
Bu hususu hatırlatan onlarca azı yazdım. Hürriyet yazarlarını, hiç
değilse, kendi ilkelerine sadık kalmaya çağırdım. Ama şımarıklıkla,
büyük bir özgüvenle, aymazlıkla kalkıştılar ve Aydın Doğan’ın
sunduğu toleransı sonuna kadar sömürdüler.
Şu sıralarda grupta büyük burukluk yaşanıyor... Aydın Bey
tarafından terk edilmiş olmanın burukluğu ve hüznü...
Biraz da “satışa gelmenin hüznü...”
Siyasal konulardaki müdanasızlıklarını ve pervasızlıklarını da
büyük ölçüde Aydın Bey’e borçluydular. Onun çizdiği siyasal çerçeve
içinde bakıyorlardı meselelelere... Nihayetinde Aydın Doğan “28
Şubat sürecinde düşürülen İslamcı Refahyol hükümetine karşı benim
medya organlarım savaş verdi” diyen ve siyasal bir iddiayı
(pozisyonu) temellük etmiş bir medya patronuydu. Çalışanları da ona
göre vaziyet alıyorlardı, o “siyasal çerçeve” içinde
kullanıyorlardı basım-yayım özgürlüklerini.
Demek ki Aydın Bey sadece “çalışanlarını” değil, siyasal iddiasını
da satışa getirdi.
Biraz da bunun verdiği bir burukluk var tabii...
Bundan sonra Demirören’le devam edecek arkadaşlar Aydın Bey’in
çizdiği (yahut temellük ettiği) çerçeve içinde kalmakta
zorlanacaklar...
Uyum gösterenler çıkacaktır...
Eruğrul Özkök’ün uyum göstereceğini tahmin ediyorum. Nihayetinde
profesyonelce bakıyor meseleye... Vaktiyle “tüpçü” dediği için
kıvranıp duran Ahmet Hakan Coşkun da uyum gösterecektir. O da gayet
profesyonel bir arkadaştır... Ama ideolojik arkadaşların durumu
zor...
Mesela Mehmet Yakup Yılmaz...
Basının en az okunan yazarı olarak müddei tavrını daha ne kadar
sürdürecek?
Paraya tamah ederse kalabilir ama diğerlerine nazaran işi çok
zor...
Bir parantez de bu satışın “basın özgürlüğüne vurulmuş bir darbe”
olduğunu yazan üçüncü şahıslar için açalım...
Mesele, basın özgürlüğü değildir.
Mesele paradır.
Biz bu büyük basın özgürlükçüsünü 28 Şubat sürecinden hatırlıyoruz:
Dağıtım kamyonlarından atılan gazete balyalarının arkasından Aydın
Doğan’ın sırıtan yüzünü görmek mümkündü...
Dağıtım tekelini elinde bulundurduğu için, istediği gazeteleri
dağıtıyor, istemediklerine çöp muamelesi yapıyordu... “Seçimle
gelmiş hükümetlere karşı savaş veren” gazetelerinde de istediği
haberleri yayınlıyor, istemediklerini “sümenaltı” ediyordu.
Badem gözlü değildi.
Militarizmin buyruğundan çıkmıyordu ve parasına bakıyordu!