Ahmet Kekeç'ten Akif Beki'ye: Ne tuhaf adam yahu! Yazdığı şeye bak!
Star yazarı Ahmet Kekeç, ABD Başkanı Donald Trump'ın vize yasağı üzerinden polemiğe girdiği Hürriyet yazarı Akif Beki'nin eleştirilerine yanıt verdi.
Star yazarı Ahmet Kekeç, bir süredir ABD Başkanı Donald Trump'ın
vize yasağı üzerinden polemiğe girdiği Hürriyet yazarı Akif
Beki'nin eleştirilerine yanıt verdi. “Sevdalanmak, bir suça işaret
ediyorsa, benim tanıdığım en büyük Trump sevdalısı, onunla
ortaklıklar kuran muhterem Aydın Doğan’dı" diyen Kekeç, "Muhatabıma
'cibilliyetsiz' demediğim ve 'ayarlı polemik' yaptığım için,
sözlerim 'anlayışla' karşılanmış. Ne tuhaf adam yahu! Yazdığı şeye
bak!" ifadesini kullandı. "İzniyle, bir soru sorup bu garip
polemikten çekilmek istiyorum" diyen Kekeç, "Kimden emir alarak o
yazıları yazdığımı düşünüyor? Bu soruyu ortalık yerde değil, önce
kendi vicdanında cevaplasın" dedi.
Kekeç'in Star'da "Erdoğan Trump’a ne söyledi, Akif niye alınganlık
gösterdi?" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
İki lider arasındaki görüşme, önceki gece gerçekleşti. Görüşmede
gündeme gelen konular belliydi. Detaya girilmedi ama Cumhurbaşkanı
Erdoğan iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyen/bozan konuları
başlıklar halinde karşı tarafa aktardı.
Karşı tarafın (yani Trump’ın) ilk yaklaşımı olumluydu.
İki ülke arasındaki sorunların bir “işbirliği ve temas zemini”nde
çözülebileceğini, bu zeminin oluşturulması konusunda istekli
olduklarını, önemli bir müttefik saydıkları Türkiye’yle her zaman
dayanışma içinde olacaklarını söyledi.
Görüşmenin mihverini, Türkiye’nin şikâyetleri/talepleri
oluşturuyordu.
Doğal olarak böyleydi.
Çünkü ilişkilerin bu noktaya gelmesine neden, eski yönetimin tedip
edici/yola getirici ve bazen “düşmanlığa” varan özel tavrıydı. Bu
tavır, süreç içinde “darbe destekçiliğine” ve “darbecileri
himaye”ye dönüşmüştü.
İki liderin gündeminde, Amerika’nın Suriye politikası da yer
alıyordu.
Trump’ın, Suriye politikasına yönelik (zaman zaman kıyıcı olabilen)
eleştirileri ortaya bir “yeniden temas zemini” çıkarabilirdi.
Erdoğan öncelikle bu zeminin oluşturulmasını, iki ülke arasındaki
anlaşmazlıkların bu zeminde görüşülmesi (çözülmesi) gerektiğini
söyledi. Ve üç konunun altını çizdi:
BİR- Suriye’de kalıcı barışın tesisi için bütün ülkeler elini taşın
altına koymalı ve terörden arındırılmış güvenli bölgeler
oluşturulmalı.
İKİ- Terör örgütleriyle işbirliği kesilmeli, PYD’ye yapılan silah
yardımı durdurulmalı.
ÜÇ- DEAŞ’a karşı mücadelede koalisyon ülkeleri inisiyatif almalı
(DEAŞ’la savaşan Türkiye desteklenmeli), Rakka operasyonunda terör
örgütleri ve muvazaalı bir oluşum olan SDG devre dışı
bırakılmalı.
Bu konular, yukarıda da söylediğim gibi, “başlıklar halinde”
konuşuldu.
Sadece FETÖ meselesinde ayrıntıya girildi.
Erdoğan’ın FETÖ konusundaki şikâyetinin/talebinin karşı taraftan
olumlu yankı bulduğunu (en azından rikkatle karşılandığını)
söylemeye gerek yok.
Bunu, Amerikan cenahından gelen açıklamalar da teyit ediyor.
Daha doğrusu Amerikalılar (yani kimi yeni dönem yöneticileri), iki
ülke arasındaki ilişkileri zehirleyen en önemli konunun FETÖ
olduğunu artık idrak ediyorlar.
İki liderin görüşmesinden çıkardığımız sonuç şu:
FETÖ meselesi, hemen çözülmese de, yeni oluşturulacak işbirliği
zemininin “başat müzakere konusu” olmaya aday görünüyor.
Bundan sonrasını Fetullah düşünsün!
HAMİŞ
Bir soru sordum. “Kimlerdir Trump sevdalıları, bilmek istiyorum?”
dedim. Çünkü nereden bakarsanız bakın, suçlama içeren bir
tanımlamaydı “Trump sevdalıları...” Hem anti-Amerikancılık yapıp,
hem Trump’a sevdalanmak suçunu işleyen eşhası tanımak istediğimi
söyledim.
Mezkûr suçlama, bu suçu işleyen kimliği belirsiz kişilerden çok,
bir “siyasal kesimi” ilzam ediyordu, bir siyasal kesimi töhmet
altında bırakıyordu. Soruma, karmakarışık ve alınganlık dozu yüksek
bir cevap aldım.
Kaldı ki, “sevdalanmak” bir suça işaret ediyorsa, benim tanıdığım
en büyük Trump sevdalısı, onunla ortaklıklar kuran muhterem Aydın
Doğan’dı. Anti-Amerikancı değildi ama sonuçta bu suçu işliyordu. Ek
olarak bunu hatırlattım. Ama “retorik” dışında bir cevap alamadım.
(Trump düşmanlığı için anti-Amerikancılık şartı... Çok garip!)
Pardon, hakkım teslim edilmiş: Muhatabıma “cibilliyetsiz” demediğim
ve “ayarlı polemik” yaptığım için, sözlerim “anlayışla”
karşılanmış. (Ne tuhaf adam yahu! Yazdığı şeye bak!)
O zaman şunu hatırlatayım:
Muhatabımı, sütun komşuluğu yaptığı bazı müptezellerden ayırıyorum
(Onlar kendilerini biliyor). Bir “hukuk”tan bakıyorum ve buna
ihanet etmeyi ayıp sayıyorum. Siyaseten ayrı düştük diye düşmanlık
yapacak halim yok.
İzniyle, bir soru sorup bu garip polemikten çekilmek istiyorum:
Kimden emir alarak o yazıları yazdığımı düşünüyor?
Bu soruyu ortalık yerde değil, önce kendi vicdanında cevaplasın.