Ahmet Kekeç'in yeni adresi belli oldu! işte ilk yazısı...
Star gazetesinin kapatılmasının ardından Star yazarı Ahmet Kekeç, aynı grubun basımı devam eden gazetesi Akşam’a geçti.
Ahmet Kekeç, Akşam gazetesinin yazar kadrosuna dahil oldu. Ahmet Kekeç 'Davutoğlu, Kılıçdaroğlu'nun gözüne girmeyi başardı' yazısı ile bugün Akşam'da okurlarla buluştu.
Dün Twitter hesabından bir paylaşımda bulunan Ahmet Kekeç ise “Yarından itibaren Akşam gazetesindeyim” diye yazmıştı.
Davutoğlu, Kılıçdaroğlu'nun gözüne girmeyi başardı
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin sorularını cevaplandırmış.
Gazeteci, Davutoğlu ve Babacan’ın girişimlerini de sormuş.
Kılıçdaroğlu lafını esirgememiş.
Bu iki girişim (Davutoğlu ve Babacan’ın parti kurma girişimleri) “demokrasiden yana görünüyor”muş... Hatta İYİ Parti ile kurdukları Millet İttifakı’yla “benzerliği yüzde 99” imiş.
Peki, Kılıçdaroğlu neye dayanarak bir “benzerlik” vehminde bulunuyor?
Bu sorunun cevabını da “mülakatı” gerçekleştiren gazeteci versin: “Kılıçdaroğlu bu benzerliği her iki girişimin de parlamenter sisteme geçiş, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğüne dayalı yeni ve demokratik bir anayasa isteğine, adil seçim sistemi isteğine bağlıyor.”
Özetle diyor ki Kılıçdaroğlu, “Parlamenter sisteme geçiş, yargı bağımsızlığı ve yeni bir anayasa konusunda anlaşıyoruz...”
Sadece bu mu?
“Anlaştıkları” ve dile dökülmeyen hususlar da var.
Mesela?
Mesela çözüm süreci.
Kemal Kılıçdaroğlu Barış Pınarı Harekâtı’ndan önce, “terör örgütü” olarak görmedikleri YPG/PYD’ye karşı, bir tür çözüm masası önermişti.
Nasıl olacaktı?
Şöyle olacaktı:
AK Parti belası savuşturulduktan sonra, konu (“PKK ve Terör” meselesi) TBMM gündemine getirilecek, orada bir çözüm aranacaktı... Bulunacak çözüm, doğal olarak, YPG/PYD’yi de bağlayacaktı. Bu da, yeni bir çözüm sürecini icbar ediyordu.
Davutoğlu’nun ateşli bir “çözüm süreci taraftarı” olduğunu zaten biliyorsunuz.
Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra bir-iki yerde “çözüm süreci”ni dile getirmişti.
Peki, bu mudur?
Terör belasına karşı çare, o anakronik çözüm sürecine dönmek midir?
Bir tarihte “çözüm masası” kurulmuştu, hatırlayacaksınız.
PKK silah bırakacak, “sorunlar” müzakere yoluyla halledilecekti.
Devlet buna hazırdı. Daha doğrusu inandırılmıştı. İş, büyük ölçüde kamuoyunu ikna etmeye kalıyordu.
Devlet, “Akil adamlar heyeti” eliyle ikna seferberliğine girişmişken, bir şey oldu.
PKK masayı devirip kaçtı.
PKK’nın niçin silah bırakmayacağını, niçin oyalama yolunu seçtiğini daha önce birkaç kez yazmış, gerekçelerimi sıralamıştım...
Karşımızda, çünkü “silahlı örgüt” tanımlamasının da ötesinde, sürekli “stratejik hamleler” yapan ve silahın meşruiyetini sağlamak için önüne gelen her fırsatı kullanan uluslararası bir yapı (bir örgüt) vardı.
Bu yapı, Mehmet Altan, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi liberallerin akıl vermeleriyle, daha büyüğüne talipti... “Devlet” olmak istiyordu. “Barışa gönüllüymüş gibi” göründüğü dönemlerde bile, el altından barış ihtimalini uzaklaştıran hamleler yapmış, sürekli etki alanını genişletmişti.
PKK’nın siyasi uzantısı olan partinin (HDP’nin) durumu da farklı değildi.
Hatırlayalım: O sırada gündem, “silah bırakma kongresi”ydi.
PKK/HDP bunu “üçüncü göz” şartına bağlamıştı.
Bir izleme heyeti oluşturulmalıydı. “Dışarıdan” (yani başka ülkelerden) aktörlerin yer alacağı “izleme heyeti” olmadan, silah bırakma lafını telaffuz dahi etmeyeceklerdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İzleme heyetine gerek yok, kendi meselemizi kendimiz çözeriz” deyince, silah bırakma kongresini iptal ettiklerini açıkladılar. Bir diğer ifadeyle, masayı devirip kaçtılar.
Sınır dışına çekileceklerdi, çekilmediler.
Devleti muhatap alacaklarını söylemişlerdi, “çözüm” istemeyen şer ittifakını ve “üçüncü göz” yerine koydukları yabancı istihbarat örgütlerini muhatap aldılar.
Bölgede asayişsizlik yaratmayacaklardı. Asayişsizliğin kralını sergilediler. (Yol kesmek, dağa adam kaldırmak, vergi toplamak, rakip partililere gözdağı vermek, korucu öldürmek, trafik denetimi yapmak gibi “eylemlerle” bölgede hem terör estirdiler, hem de jandarma rolü oynadılar. Hem de, bölgeyi silah deposu haline getirdiler. Bunların büyük bölümü Davutoğlu’nun Başbakanlığında gerçekleşti.)
Şimdi bu bilgiler ışığında yeniden düşünelim:
Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu’nun aklına uyalım mı?
Yeniden çözüm sürecine dönelim mi?