01 Nis 2013 11:09
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:06
AHMET KEKEÇ TUNCAY ÖZKAN'IN AÇIKLAMASINA NE YANIT VERDİ?
Ahmet Kekeç, Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan'ın açıklamasını köşesinde yayınladı..
Tuncay Özkan bana açıklama yollamış
Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan, hakkındaki iddialarım üzerine bir “açıklama” yollamış.
Görmedim...
Mail adresim birtakım sapıkların (birini mahkemeye verdim) işgali altında bulunduğu için, bir süredir devre dışı.
Muhtemeldir ki, Özkan’ın maili de bu “devre dışı” döneme kurban gitti.
Özkan’ın açıklama gönderdiği bilgisini, Maocu Kemalistlerin internet sitesinden okudum.
Açıklamaya geçmeden önce, işbu siteyle ilgili bir çift sözsöylemek istiyorum.
Bana, “Kim güvenilmez?” diye bir soru yöneltseler, hiç duraksamadan bu arkadaşları gösterirdim.
Sıfır güven.
Sıfır itibar.
Sıfır nezahet.
Bel altı vurmak bunlarda, tezvirat yapmak bunlarda, “itibarsızlaştırma kampanyaları” düzenlemek bunlarda, lakap takmak bunlarda, kulp bulmak bunlarda...
Hatırlarsanız, “İsmail’in anasının nasıl bellediği” müjdesi, ilk, bu sitenin sahibi ve yöneticisine verilmişti.
Biri iştiyakla “İsmail’in anasını nasıl bellediğini” anlatacak... Bir diğeri hangi gazetecinin hangi parfümü kullandığını yazacak (esasında normal erkeklerin kullandığı parfümmüş ama “eşcinsel parfümü” yazmalarının sebebi o gazeteciyi kendi camiasına rezil etmekmiş...) Bir diğeri hoşa gitmeyen yazılar yazan gazeteciye “kömürcünün karısı” diye hakaret edecek... Bir diğeri evli barklı kadınların şurda burda fingirdeştiğini yazıp namusla oynayacak... Bir diğeri olmayan
hadiselerden “taciz haberleri” çıkaracak...
Bunun adı da “gazetecilik” olacak!
Sonra, Halk TV’yi ele geçirmek için Deniz Baykal’a “ikna heyeti” gönderilecek, birtakım yüzkızartıcı diyaloglara girilecek...
İlgili savcılık, “Neler karıştırıyorsunuz böyle, gelin bakalım buraya” deyince de, “Basın özgürlüğü tehlikede, ulusal bağımsızlığımız elden gidiyor, Silivri’yi toplama kampına çevirdiler” diye yaygara koparılacak...
Nesine güveneceksin?
Niçin muteber sayacaksın?
Neden nezih bulacaksın?
İşbu site, Tuncay Özkan’ın bana açıklama göndermiş olduğu bilgisini, polemiğin tarafıymış gibi sunuyor. Başlık şu:
“Ahmet Kekeç Tuncay Özkan’ın bu cevabını duyunca kekeleyecek...” Adil Serdar Saçan’ın işkence
soruşturmalarından aklandığı bilgisini haberin sonuna eklemeyi de ihmal etmiyorlar tabii. (Maocu Kemalistler artık “işkencecilerin” avukatlığına mı soyunmaya başladı? Aferin onlara.)
Hayır tosunlar, kekelemeyeceğim.
Tuncay Özkan’ın söylediklerini okurlarımla paylaşacağım.
Namus ve vicdan böyle gerektirdiği için bunu yapacağım.
Sizin yapmadığınız, yapmaya yürek yetiremediğiniz bir şey bu...
İşte açıklama: “Sayın Ahmet Kekeç, Sayın Adil Serdar Saçan ile ilgili olarak, Sayın Tufan Mengü o dönem Organize Suçlar Şubesi’nde işkence gördüğünü, Mazlum Der’de bir basın toplantısı ile duyurdu. Derhal haber yaptım. Bunu haber yapan tek televizyoncu idim. Kendisinden randevu istedim. Buluştuk. Bana olayları anlattı. Kendisine sorabilirsiniz. Uzun uzun konuştuk. Yayınlarım üzerine Sayın Saçan ile ilgili olarak üç idari, iki de ceza soruşturması açıldı. Yargılandı. Hepsinden beraat etti. İktidarda da bugünkü hükümet vardı. Olayı soruşturunuz bana dair bir eksik
varsa ben buradayım. Ayrıca Sayın Salih Mirzabeyoğlu ile ilgili yayınlarım konusunda kendisinin avukatlarına, arkadaşlarına ulaşın, Tuncay Özkan ne yaptı diye sorun? O konuda da bir eksiğim varsa buradayım.”
Böyle diyor Tuncay Özkan...
Ben de şöyle diyorum.
Doğrudur. Bütün bunları yapmış olabilirsiniz. Ama işkence suçlarıyla mücadele konusunda hafızamda yer etmiş bir gazeteci değilsiniz. Soruşturma sizin yayınlarınız üzerine değil, mağdurların suç duyurusu üzerine açıldı. Bu konuda yayın yapan tek televizyoncu da siz değildiniz. Ayrıca, Adil Serdar Saçan’ın soruşturmalardan (hem de bu hükümet döneminde) yırtmış olması, onun “işkenceci” olmadığını göstermez. Bana, “En sevdiğimin başı için yemin ederim ki, Adil Serdar Saçan bu işlere bulaşmamıştır” derseniz, size inanırım.
Salih Mirzabeyoğlu konusundaki yüce gönüllülüğünüz takdire şayan.
Bu yüce gönüllülüğü, bir dönem “yakın arkadaşlık” yaptığınız Adil Serdar Saçan konusunda da sergileyin ve “bu hükümet döneminde aklanmıştır” türü ucuzluklara sapmayın.
Mezkur polis şefinin, başta Tufan Mengi olmak üzere, birçok tutukluya ağır işkenceler yaptığını siz de “yakinen” biliyorsunuz... “Bilmiyorum” demeyin.
Bir kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz.
Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ
Ergenekon tutuklusu gazeteci Tuncay Özkan, hakkındaki iddialarım üzerine bir “açıklama” yollamış.
Görmedim...
Mail adresim birtakım sapıkların (birini mahkemeye verdim) işgali altında bulunduğu için, bir süredir devre dışı.
Muhtemeldir ki, Özkan’ın maili de bu “devre dışı” döneme kurban gitti.
Özkan’ın açıklama gönderdiği bilgisini, Maocu Kemalistlerin internet sitesinden okudum.
Açıklamaya geçmeden önce, işbu siteyle ilgili bir çift sözsöylemek istiyorum.
Bana, “Kim güvenilmez?” diye bir soru yöneltseler, hiç duraksamadan bu arkadaşları gösterirdim.
Sıfır güven.
Sıfır itibar.
Sıfır nezahet.
Bel altı vurmak bunlarda, tezvirat yapmak bunlarda, “itibarsızlaştırma kampanyaları” düzenlemek bunlarda, lakap takmak bunlarda, kulp bulmak bunlarda...
Hatırlarsanız, “İsmail’in anasının nasıl bellediği” müjdesi, ilk, bu sitenin sahibi ve yöneticisine verilmişti.
Biri iştiyakla “İsmail’in anasını nasıl bellediğini” anlatacak... Bir diğeri hangi gazetecinin hangi parfümü kullandığını yazacak (esasında normal erkeklerin kullandığı parfümmüş ama “eşcinsel parfümü” yazmalarının sebebi o gazeteciyi kendi camiasına rezil etmekmiş...) Bir diğeri hoşa gitmeyen yazılar yazan gazeteciye “kömürcünün karısı” diye hakaret edecek... Bir diğeri evli barklı kadınların şurda burda fingirdeştiğini yazıp namusla oynayacak... Bir diğeri olmayan
hadiselerden “taciz haberleri” çıkaracak...
Bunun adı da “gazetecilik” olacak!
Sonra, Halk TV’yi ele geçirmek için Deniz Baykal’a “ikna heyeti” gönderilecek, birtakım yüzkızartıcı diyaloglara girilecek...
İlgili savcılık, “Neler karıştırıyorsunuz böyle, gelin bakalım buraya” deyince de, “Basın özgürlüğü tehlikede, ulusal bağımsızlığımız elden gidiyor, Silivri’yi toplama kampına çevirdiler” diye yaygara koparılacak...
Nesine güveneceksin?
Niçin muteber sayacaksın?
Neden nezih bulacaksın?
İşbu site, Tuncay Özkan’ın bana açıklama göndermiş olduğu bilgisini, polemiğin tarafıymış gibi sunuyor. Başlık şu:
“Ahmet Kekeç Tuncay Özkan’ın bu cevabını duyunca kekeleyecek...” Adil Serdar Saçan’ın işkence
soruşturmalarından aklandığı bilgisini haberin sonuna eklemeyi de ihmal etmiyorlar tabii. (Maocu Kemalistler artık “işkencecilerin” avukatlığına mı soyunmaya başladı? Aferin onlara.)
Hayır tosunlar, kekelemeyeceğim.
Tuncay Özkan’ın söylediklerini okurlarımla paylaşacağım.
Namus ve vicdan böyle gerektirdiği için bunu yapacağım.
Sizin yapmadığınız, yapmaya yürek yetiremediğiniz bir şey bu...
İşte açıklama: “Sayın Ahmet Kekeç, Sayın Adil Serdar Saçan ile ilgili olarak, Sayın Tufan Mengü o dönem Organize Suçlar Şubesi’nde işkence gördüğünü, Mazlum Der’de bir basın toplantısı ile duyurdu. Derhal haber yaptım. Bunu haber yapan tek televizyoncu idim. Kendisinden randevu istedim. Buluştuk. Bana olayları anlattı. Kendisine sorabilirsiniz. Uzun uzun konuştuk. Yayınlarım üzerine Sayın Saçan ile ilgili olarak üç idari, iki de ceza soruşturması açıldı. Yargılandı. Hepsinden beraat etti. İktidarda da bugünkü hükümet vardı. Olayı soruşturunuz bana dair bir eksik
varsa ben buradayım. Ayrıca Sayın Salih Mirzabeyoğlu ile ilgili yayınlarım konusunda kendisinin avukatlarına, arkadaşlarına ulaşın, Tuncay Özkan ne yaptı diye sorun? O konuda da bir eksiğim varsa buradayım.”
Böyle diyor Tuncay Özkan...
Ben de şöyle diyorum.
Doğrudur. Bütün bunları yapmış olabilirsiniz. Ama işkence suçlarıyla mücadele konusunda hafızamda yer etmiş bir gazeteci değilsiniz. Soruşturma sizin yayınlarınız üzerine değil, mağdurların suç duyurusu üzerine açıldı. Bu konuda yayın yapan tek televizyoncu da siz değildiniz. Ayrıca, Adil Serdar Saçan’ın soruşturmalardan (hem de bu hükümet döneminde) yırtmış olması, onun “işkenceci” olmadığını göstermez. Bana, “En sevdiğimin başı için yemin ederim ki, Adil Serdar Saçan bu işlere bulaşmamıştır” derseniz, size inanırım.
Salih Mirzabeyoğlu konusundaki yüce gönüllülüğünüz takdire şayan.
Bu yüce gönüllülüğü, bir dönem “yakın arkadaşlık” yaptığınız Adil Serdar Saçan konusunda da sergileyin ve “bu hükümet döneminde aklanmıştır” türü ucuzluklara sapmayın.
Mezkur polis şefinin, başta Tufan Mengi olmak üzere, birçok tutukluya ağır işkenceler yaptığını siz de “yakinen” biliyorsunuz... “Bilmiyorum” demeyin.
Bir kırk kişiyiz, birbirimizi biliriz.
Ahmet KEKEÇ / STAR GAZETESİ