Ahmet Kekeç Karşı Gazetesi'ni topa tuttu! Kasetten çıkmış sol gazete!
Star yazarı Ahmet Kekeç, AKP cemaat savaşının tırmandığı günlerde okurla buluşan Karşı gazetesi için hayli sert bir eleştiri kaleme aldı.
Karşı'nın "sol" kimliğini sorgulayan Kekeç "Bu da kasetten çıkmış
sol gazete!" başlıklı yazısında gazetenin operasyonel bir amaçla
kurulduğunu savundu. İsim vermeden başta Serdar Akinan olmak üzere
Karşı'nın köşe yazarlarını topa tutan Kekeç "Peki, gazetenin “sol
düşünceyle” kurduğu irtibat nedir? Bu gazeteye niçin “sol gazete”
diyeceğiz?" diye sordu. Karşı'nın her gün ses kayıtlarını manşet
yaptığını ve bunu bir yayın politikası olarak benimsediğini
vurgulayan Kekeç "Bunun ayıbı da “sol” olduğunu öne süren yapılara
elbette..." dedi.
İşte Kekeç'in yazısındaki ilgili bölüm:
Birdenbire bir “sol” gazete zuhur ediverdi... “Sol”la ya da sol
düşünceyle irtibatını bilmediğimiz bir kadronun mücbir
yoksunluklarla çıkardığı gazete...
Bekleniyordu... İhtiyacımız vardı aslında... “Yalana karşı gerçeği
savunan” bir gazetenin tam da zamanıydı... “Sol”la ya da sol
düşünceyle irtibatını bilmediğimiz kadro şimşek gibi yetişti...
Operasyonel amaçlarla kurulduğu besbelli bir sol gazete armağan
ediverdi “yalan haber”den nevri dönmüş Türk halkına...
Bakıyoruz ve kimleri görüyoruz?
Birtakım tapon sağcılar, eski İslamcılar, Gezi nümayişi üzerinden
prim yapan sahne ve sinema sanatçıları, çakma İlahiyatçılar,
liberal eyyamcılar, Cumhurbaşkanı hayaliyle yanıp tutuşan mütekait
siyasetçiler...
Hepsi de sol gazetenin yazar kadrosunu oluşturuyor
Bir de, “çeşit olsun” kabilinden, “faşizan” görüşleriyle tanınan
bir arkadaşımız.
Hani, Güneydoğu’daki çarpışmaları sadece “kan” görüngesinden gören,
başka da bir parametre tanımayan arkadaşımız...
İçinde binlerce “kan” sözcüğünün geçtiği bir belgesel yaptı. Bir de
kitap yazdı. “Kan” sözcüğünü çok seviyor. Çok sık kullanıyor.
Bir sol gazetede kendine yer bulabilmiş olmasını “mesleki
başarı”yla mı açıklamak gerekir, bilemedim.
Daha doğrusu kafam karışık...
Bakıyoruz ve bütün mesleki başarısının, faşist generallere övgüler
düzmekten, “ölü Kürt bedenleri üzerinden kariyer yapmaktan” ibaret
olduğunu görüyoruz.
Bir sözcüğe tutkuyla bağlanmak (yani her şeyi “kan” görüngesinden
görmek), evet, bir “başarı”ya işaret eder ama bunu meslek başarısı
mı saymalı?
Diyorum ya, bilemedim ve kafam karışık...
Bir sol gazetede kendine yer bulabilmiş arkadaşımızın demokratik
parlamenter sistem konusunda da kuşkuları var. Demokrasiden
hoşlanmıyor, parlamenter sistemi “felaket” olarak görüyor...
Parlamenter sistem içinde gerçekleştirilmiş bir iktidar
değişikliği, hemen “kan” sözcüğünü aklına getiriyor; “Söz
bitmiştir... Kansız olmaz...” gibilerden tuhaf yazılar
yazıyor...
Böylesine “değerli” bir yazar kadrosuna sahip işte yeni çıkmış sol
gazetemiz...
Peki, gazetenin “sol düşünceyle” kurduğu irtibat nedir?
Bu gazeteye niçin “sol gazete” diyeceğiz?
Daha doğrusu, “yalana karşı gerçeğin sesi” olarak çıkan gazetenin
sol düşünceyle bir irtibatı var mı?
Bunun cevabını ben bulmadım... Çünkü sol gazetenin içinde hiç “sol”
yok...
Hadi, sol düşünceyi geçtik...
Bu gazetenin “gerçek”le bir irtibatı var mı?
Bakıyoruz ve şunu görüyoruz: Gazete, “Erdoğan nefreti” üzerine
kurulmuş... Hayır, “siyasi iktidar karşıtlığı” değil, Erdoğan
nefreti... Esasında anlaşılabilir, tolere edilebilir, hatta
destelenebilir bir pozisyondur siyasi iktidar karşıtlığı... Dibine
kadar meşrudur. Fakat sol gazetede bütün yollar “Erdoğan nefretine”
çıkıyor...
Hadi bunu da anladık... “Şeytanlaştırma” da siyasi bir tavırdır...
Patolojik bir hale işaret etse de, hadi diyelim ki bu da siyasi bir
tavırdır.
Bu sol gazete ne yapıyor, biliyor musunuz?
İnternetten bulduğu bütün yasa dışı ses kayıtlarını ve tapeleri
manşetine taşıyor.
Bunu “sistematik” hale getirmiş durumda...
Her gün bir tape, her gün bir ses kaydı, her gün bir görüntü... Ve
köşelerde akıllara seza yorumlar.
Herhangi bir ilkeden bakmıyorlar... (“Ahlak”, “insanlık” vs...)
İşin “hak, hukuk” boyutuyla da ilgili değiller.
İştahla ve “operasyon tutkusuyla” sarılıyorlar ellerine
geçirdikleri malzemelere...
Hangi “sol değerlerle” kesiştiğini bilmediğimiz “paralel yapıya”
karşı ise son derece kırılganlar... Bakmıyorlar, görmüyorlar,
değerlendirmiyorlar... Tam da “kalemleri” olabilecek “ananas ve
rafineri” meselesine hiç girmiyorlar.
Biraz yukarıda “birdenbire bir sol gazete zuhur ediverdi” demiştim
ama pek de birdenbire değil... Düşünülmüş, planlanmış bir gazete ve
sadece “kasetçiye” hizmet ediyor.
Bunun ayıbı da “sol” olduğunu öne süren yapılara elbette...
Pekâlâ bu utançla da yaşayabilirler.